Çevre

Doğal hayat mümkün mü?

Bu soruya “Evet” yanıtını verenlerin sayısı her gün artıyor. Kalabalık, betonlarla çevrili kentlerin toprağa hasret insanları kendi çözümlerini buluyor.

Konular: Çevre, Türkiye
40 metrekarede yetiştirdiği sebzeler, Mehmet Gürmen’e kış boyu yetiyor. [HÜSEYİN NARİN/AL JAZEERA]

kadıköy’de sıradan bir apartman. bitişik nizam yükselen onlarcasından biri. ama bu apartmanda farklı bir daire var.bilişimci mehmet gürmen’in ofisine 2000′ler uğramamış. doğalgaz kullanmıyor, klima yok, ekmek pişirdiği, odunlu eski tip bir kuzinesi var. kül suyuyla çamaşır, bulaşık yıkıyor. ofisinin 40 metrekarelik terasında minik bir bahçesi var. sonbaharda marul, ıspanak, brokoli ve soğan üretmiş. kışın ektiği patates, bezelye, akkunduz buğdaylar ürün vermek üzere. bodur iki erik, bir ayva, bir amasya elması fidanı ve dört çeşit de asması var.

bu yeni hayat kârlı da. “klima ve doğalgazdan vazgeçince faturaları yarıya indirdim. artık çay, kahve makinası gibi aşırı enerji harcayan aletleri kullanmıyorum. elektrik faturam geçen yıla göre yüzde 40 düştü.” diyor. bu yaz, 15 gün şehir şebekesini kapatıp, elektrikli cihazlarını güneş paneliyle çalıştırmayı deneyeceğini söylüyor.

mehmet gürmen gibi şehirlilerin sayısı hızla olmasa da artıyor.

hakan gönül de acıbadem’de oturduğu apartmanın bahçesindeki 30 metrekarelik alanda yetiştirdikleriyle, sebze ihtiyacının çoğunu karşılıyor. amacı, ürettiğini yemek, evladiyelik tohumları çoğaltıp paylaşmak. “tohum takas şenliklerinde edindiğimiz beş tohumdan, yüzlerce tohum elde ettik… kirlilikten, suni gıdalardan şikâyet ediyorsak, kendi çözümlerimizi üretmeye başlayabiliriz. en basiti bu tohum toprakta yetiştiğine göre, kentin topraklarında da sebze meyve yetiştirebiliriz.”

aslında istanbul kent tarımına yabancı değil. tarihçi necdet sakaoğlu, osmanlı döneminde kentin sebze ihtiyacının büyük bölümünün langa, yedikule, sarayburnu ve üsküdar’daki bostanlardan, levent ve eyüp’teki çiftliklerden, maltepe’den kartal’a uzanan tahıl ve hayvan üretim alanlarından karşılandığını söylüyor; “bütün istanbul üretim alanıydı, şimdi koca bir tüketim alanı oldu.”

son zamanlarda toprakla yeniden bağ kurmak ve mahalledeki yeşil alanlarına sahip çıkmak isteyenler kent bostanlarını canlandırmaya çalışıyor. bazıları tarihi bostanların yaşaması için çabalıyor, bazıları da yeşil alanları bostana dönüştürüyor.

moda’da muhtarlığın yanındaki arazide bostan kurmak için yapılan ekim şenliğinde konuştuğumuz duygu gencer, “bostanda çalışmak gıdanın nasıl zor yetiştiğinin farkındalığını getiriyor. gıdanın ne zor yetiştiğini bilmediğimiz için yediğimizin kıymetini de bilmiyoruz.” diyor.

küçük önlemler büyük çözümler

“modern yaşamın en büyük saçmalıklarından biri şu: musluktan akan suyu kullan. sonra temizlensin diye kilometrelerce ötede, büyük masraflarla yapılmış tesislere gönder, sonra yine kilometrelerce öteden temiz su getirip, sifonu çekmek için harca… oysa yağmur suyunu depolamanın ve harcadığımız suyu yerinde arıtıp yeniden kullanmanın çok basit ve ucuz yolları var.”

bu sözler, nisan’da, istanbul, kadıköy’de 20 kişiyle birlikte izlediğim ‘su arıtma ve yağmur suyu hasadı’ seminerini veren emre rona’ya ait. seminere katılanlar, azalan temiz suyu nasıl akılcı kullanabileceklerini, kuraklıkla başa çıkmanın yollarını keşfetmek üzere güneşli bir pazar gününü, bir konferans salonunda geçirmeyi tercih etmişler.

emre rona, su kıtlığı, erozyon ve kirlilik gibi sorunların, bireysel ve küçük ölçekli basit yaklaşımlarla çözülebileceğine inanıyor ve deneyimlerini ihtiyaç duyanlarla paylaşıyor.

 

bostanda çalışanlar “buraya gelirseniz, gıdanın nasıl zor yetiştiğini anlarsınız” diyor.   [hüseyin narin/al jazeera]

bostanda çalışanlar “buraya gelirseniz, gıdanın nasıl zor yetiştiğini anlarsınız” diyor. [hüseyin narin/al jazeera]

tuvalet rezervuarının temiz su yerine lavaboda kullanılan suyla doldurulması, bahçenin kullanılmış suyla sulanması gibi yöntemler öneriyor. ayrıca suyu, doğada uzun süre bozulmayan atıklarla kirletmemek de en az tasarruf kadar önemli. örneğin 1 litre atık yağ, 1 milyon litre içme suyunu kirletebiliyor.

rona’ya göre, bireysel çözümlere ek olarak yerel yönetimlerden, binalarda yağmur suyu depolamak ve kullanım sularının bahçe sulamaya yönlendirilmesi için sistemler kurulması yolunda taleplerde de bulunulabilir. “örneğin, avustralya ve amerika’nın bazı bölgelerinde binalara yağmur tankı bağlamak, hindistan’ın ahmedabad, bangalore gibi bazı yerleşimlerinde ise belirli bir çatı alanına sahip yapılarda yağmur suyu hasadı yapmak zorunlu.”

ilaçsız gıdalar

türkiye’nin ilk yüzde 100 ekolojik pazarı, istanbul, şişli’de sekiz yıl önce açıldığında alışveriş edenlerin sayısı 200’ü geçmezken, bugün tüm türkiye’ye yayılan 15’ten fazla ekolojik pazarın müşterisi toplam 5 bini buldu.

ancak sağlıklı ve gerçek gıdaya ulaşmak isteyenlere ekolojik pazarlar veya organik ürün satan mağazalar dışında da çözümler var.

boğaziçi üniversitesi öğrencileri üç yıldır üniversiteye ait arazide ve serada ürün yetiştiriyor. [hüseyin narin/al jazeera]

boğaziçi üniversitesi öğrencileri üç yıldır üniversiteye ait arazide ve serada ürün yetiştiriyor. [hüseyin narin/al jazeera]

 

boğaziçi üniversitesi öğrencilerinin yaklaşık üç yıl önce başlattığı tarlataban kolektifi, üniversite dışından da katılan gönüllüleriyle birlikte hem üniversitenin tarlasında ve serasında yetişen ürünleri öğrenci kantininde değerlendiriyor hem de üniversite bünyesinde kurulan gıda kooperatifine ürün sağlıyor.

sistemin merkezine piyasaları ve şirketleri değil, gıdayı üreten, dağıtan ve tüketenleri yerleştirmişler.

tarlataban kollektifi’nden pınar ercan, özellikle bahar ve yaz aylarında pazar günlerini kolektifin tarlasında çalışarak geçiriyor. bir yandan domates fidelerini ekerken diğer yandan sohbet ediyoruz. “burada birşeyler yetiştirmenin yanı sıra başka bir hayatın olasılığını sorguluyoruz.” diyor ve devam ediyor: “gıda bugüne kadar dışarıdan satın aldığımız, nereden geldiğini bilmediğimiz birşeydi. bu tarla bize döngüyü gösteriyor. tohumu toprağa koyduğunda, sana bir sürü meyve veriyor, o meyvelerden binlerce tohum alıyorsun, bir sonraki yıla daha çok şey yetiştirebiliyorsun ve paylaşabiliyorsun.”

tarlataban gönüllüleri ürettikleri sebzeleri üniversitenin öğrenci mutfağında değerlendirerek, hem kampüsü yerel ve sağlıklı gıda ile tanıştırıyor, hem de kolektifin ihtiyaçları için ufak da olsa bir gelir elde ediyorlar.

_mg_7734

nalan özdemir akatlar’da şehrin ortasında yaşıyor ama 100 metrekarelik bahçesinin her noktasını ekmiş. bahçesi için çöplerinden organik gübre de yapıyor. [hüseyin narin/al jazeera]

kooperatif, dört yıl önce, kentli tüketicinin sağlıklı, doğal gıdaya ulaşmasını sağlamak, titiz üreticilerle dikkatli tüketiciler arasında kalıcı işbirliği yaratmak için kurulmuş. zamanla ürün yelpazesini ve doğayla dost üretici havuzunu genişletmiş. şu an 300 aileyi doğayla dost ürünle buluşturuyor.

bükoop ve tarlataban üyelerinden, yoga eğitmeni ve doğal sistemlerin işleyişini örnek alan bir yöntem olan permakültür tasarımcısı nalan özdemir, bir yandan ekolojik topluluklar oluşması yönünde emek veriyor.

akatlar’da 100 metrekarelik bahçesinde yeşillikler ve şifalı otlar, çeşitli meyveler yetiştiriyor; mutfak, bahçe atıklarını bitkiler için besleyici kompost gübreye[1] dönüştürüyor ve bu sayede çöpünü yüzde 85 oranında azaltıyor.

 

özyeğin üniversitesi’nin çekmeköy’deki kampüsü, az enerji tüketecek ve doğal enerji kaynaklarından faydalanacak şekilde yapılmış. [hüseyin narin/al jazeera]

özyeğin üniversitesi’nin çekmeköy’deki kampüsü, az enerji tüketecek ve doğal enerji kaynaklarından faydalanacak şekilde yapılmış. [hüseyin narin/al jazeera]

 

nalan özdemir “ben tasarım yapan bir çöpçüyüm.” diyor ve devam ediyor: “evimizde kullandıklarımızın çoğu, işe yaramaz olduğu için bir kenara atılmış ve bizim yenileyerek hayat verdiğimiz eşyalar… belediye görevlilerinin süpürdüğü yaprakları, yakındaki parkta biçilen çimleri toprağımızı nemli tutmak için örtü yaptık. bahçedeki su kabı oğlumun doğumunda gelen çiçeğin kabıydı. ihtiyacım olduğunda kendi çevremde ne var, ona bakıyorum. ihtiyaç duymadığım her şeyi takas ya da hediye ediyorum.”

doğadaki yok oluş ve kirlilik, üniversiteleri ve yerel yönetimleri de ekolojik alternatifler konusunda adım atmaya itiyor. tüketici taleplerini değerlendiren şirketler, tasarruflu aletler ve doğa dostu teknolojiler geliştirmek için yarışıyor.

belediyeler de harekete geçti

kadıköy belediyesi geri dönüşüm merkezi kuruyor, bisikletli ulaşıma destek oluyor. beşiktaş belediyesi kentin ortasında meyve bahçeleri oluşturuyor. istanbul büyükşehir belediyesi (ibb) çöpten elektrik ve kompost gübre üretiyor. günde 16 bin ton evsel çöpün çıktığı istanbul’da şimdilik bin ton evsel çöp kompost gübreye dönüştürülüyor. istanbul’daki evsel çöpün yarısının organik olduğu düşünülürse, 8 bin ton çöp organik gübreye dönüştürülebilir. ibb ayrıca çöp gazından 160 bin hanenin elektrik ihtiyacına eşit miktarda elektrik üretiyor.

hızla betonlaşan istanbul’da çevre dostu binalar da var. kentte 80’den fazla bina, yeşil bina sertifikalı. 400’den fazlası tescillenmek üzere inşa aşamasında. yeşil bina sertifikalı yapılarda, yılda yüzde 30-50 arası enerji, yüzde 30-45 arası su tasarrufu yapılabiliyor.

yeşil binalara sahip kurumlardan biri de özyeğin üniversitesi’nin çekmeköy’deki kampüsü. üniversitenin enerji, çevre ve ekonomi merkezi direktörüprof.dr. m. pınar mengüç, “güneşten enerji üretmekten çok, binanın yalıtımından, güneş panjurları sayesinde ışıktan en verimli şekilde yararlanmaya kadar varan çözümlerle, enerji verimliliğine odaklandık. çünkü harcamazsanız, üretmek zorunda kalmazsınız.”

kırdaki doğal laboratuvarlar

kentte doğa dostu alternatifler geliştirenlerle birlikte türkiye’nin farklı bölgelerinde ekolojik yaşam örnekleri oluşturmaya çalışanların sayısı da artıyor. iki kişilik eko-çiftliklerden eko-mahallelere uzanan yerleşimler ve ağlar doğuyor.

çanakkale’ye bağlı bayramiç de ekolojik çiftliklere ev sahipliği yapıyor. şehirde kaçanlar orada farklı bir hayat kuruyor.

ekolojik yaşam bilgisine ihtiyaç duyanlarla deneyimlerini paylaşan bu yerleşimlerde, su kullanmaya gerek duyulmayan kompost tuvaletten, çalı çırpıyla bile yüksek verimde ısıtan roket sobaya, toprağı besleme yöntemlerinden, sağlıklı, ekolojik ve düşük maliyetli bina yapımına kadar pek çok alanda uygulama örneklerine rastlamak mümkün.

onlardan biri de bursa, belentepe’deki permakültür uygulama ve doğal yaşam çiftliği. taner aksel’in, 15 yıl önce 10 bin liraya aldığı 15 dönüm arazi, şimdi doğa dostu uygulamalar konusunda eğitim alanı. toprağı adam etmek için yıllarca uğraşmış. 2010′da gittiği permakültür tasarım kursu hayatında dönüm noktası: “işe toprağı iyileştirmek ve mümkün olduğunca suyu tutabilmekle başladık. toprağı, çok çeşitli bitkilerle besledik, kompost gübre yaptık, yağmur hendekleri, göletler açtık, çatıdaki suyu bile topladık…”

taner aksel eşinden büyük destek almış. ancak annesi ve arkadaşları yakın zamana kadar yaptıklarına anlam verememişler. “annem diyor ki; ‘ben seni amerikalarda okuttum, geldin, çiftçi oldun…’ arkadaşlarım da ‘ne derdi var bu adamın’ diyorlardı… şimdi çiftlikteki değişimi gördükçe, gelip burada zaman geçirmek istiyorlar.”

l62b7408

bayramiç belentepe’deki çiftlikte güneş enerjisi kullanılıyor. [hüseyin narin/al jazeera]

birkaç yıl öncesine kadar kendisine deli gözüyle bakan köylülerin de meralarını iyileştirmek için ondan yardım istediklerini anlatıyor: “çevredeki köylüler meyvelerinde kurt olmaması için dünyanın kimyasalını atıyorlar. ama ben ağaçlarımda kimyasal kullanmıyorum ve meyvelerimde kurt olmuyor.”

“nasıl?” sorusuna cevabı şöyle: “toprağı kuvvetlendirip, suyu toprakta tuttuğunuzda bitkiler daha güçlü oluyor. böceklerden daha az etkileniyor. toprağı canlı tutan bakterilerden oluşan mikroorganizmalar kullanıyoruz. çeşitli besin ve mineraller içeren şerbetler yapıp yaprak ve meyvelere uyguluyoruz. bunlar, böceklere direnç oluşturuyor. ağaçların çevresine zararlı böcekleri uzak tutan bitkiler ekiyoruz. köylüler yavaş yavaş kendi arazilerinde bizim uygulamalarımızı denemeye başlıyor.”

peki, herkes kırsala taşınabilir mi? bu çabalar doğadaki tahribat ve kirliliği önleyebilir mi? taner aksel, soruları bir ay kadar önce çiftliğe gelen bir fransızın anlattığı öyküyle yanıtlıyor: “ormanın birinde yangın çıkıyor, hayvanlar kaçışıyor. küçük dere kuşu ise gagasıyla dereye gidip bir iki damla su alıyor ve yangının üzerine bırakıyor. diğerleri onunla dalga geçiyor. derekuşu ise şöyle diyor; ben üzerime düşeni yapıyorum, herkes üzerine düşeni yaparsa belki o zaman bir umut doğar.”

 

 

grafikli anlatımlar ve interaktif sunumların da yer aldığı, al jazeera türk dergi özel uygulamasını ipad ve iphone’lardan android tabletlerden indirebilirsiniz.

 

  • [1]bitkisel ve/veya hayvansal atıkların organik gübreye dönüşmesi.

Oya Ayman

Serbest Gazeteci - Yazar Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;