Blog
Kod adı Şakir
Libya'nın Türkiye'yle ilişkisi inşaat projeleri ve petrol anlaşmalarından çok öncesine dayanıyor. Al Jazeera muhabiri Can Hasasu, Türkler ve Libyalılar arasındaki tarihi bağları ve devrim sonrası Libya'sından izlenimlerini anlatıyor.
kaddafi ve hür subayları’nın 1969 darbesi kuşkusuz libya tarihinin dönüm noktalarından biriydi. o tarihten sonra ülkenin tek hâkimi albay muammer kaddafi oldu. otoriter yönetimi o denli baskıcı ve dışa kapalıydı ki ülke kendi sanal gerçekliğini yarattı: kaddafi’nin yeşil libya’sı...
yeşil libya’nın bir de kutsal kitabı vardı: yeşil kitap. albay’ın büyük sosyalist libya halkçı arap kitlesi, amerika ve batı’nın uyguladığı ambargolarla daha da içine kapandı ve kaddafi etkisi iyice pekişti. bu etki öylesine güçlüydü ki ülkede yaşayan yabancıları da içine alıyordu, libya’da çalışan türkler de bu grubun içindeydi. öyle ki birkaç acı deneyimden sonra, kaddafi’nin gizli polisinin hışmına uğramamak için adını dahi anmaz oldular. ondan söz ederken, “şakir” kod adını kullanmaya başladılar.
şakir helyavı yapamadı
"şakir"den sonra
bir haber için arabayla trablus’un doğusunda bulunan mısrata’ya gidiyoruz. radyoda sabah programının sunucusu canlı telefon bağlantılarıyla güncel konuları irdeliyor. dinleyiciler hükümet kriziyle ilgili görüşlerini dillendiriyor. şoförümüz abdülsamet gülüyor, “şu işe bak. libyalılar hala korkuyor. ismini vererek arayanlar daha temkinli konuşuyor, sanki her şey süt liman. takma isimle arayanlarsa dobra. ne hükümet kalıyor, ne başbakan...”
libyalılar özgürlük için savaştılar. ülkedeki her duvarda “libya özgür” yazısını görmek mümkün. devrimciler kaddafi’yi yönetimden indirdiler ama onun anlayışı devam ediyor. düşünün ki sokaktaki sıradan insanlar bile, durumdan vazife çıkartıp, bize “çekim izniniz var mı?” diye sorabiliyor. işin komik yanı ülkede basının özgürce çalışmasını düzenleyen bir yasanın henüz tam olarak hayata geçirilmemiş olması. özel kanallar açılıyor ama özel televizyon kanalları ile ilgili yasa bulunmuyor.
beş yıldızlı bir otelin lobisinde trablus’ta tanıştığım bir mühendisle çay içiyoruz. yıllardır libya’da yaşayan hataylı çevirmeni, kaddafi’den bahsederken hala “şakir” diyor. nedenini sorduğumda “alışkanlık” diye yanıtlıyor. dile kolay, yaşı 45’e kadar olan libyalıların tamamı kaddafi yönetimdeyken dünyaya geldi, okula gitti, mezun oldu, işe girdi, evlendi, çoluğa çocuğa karıştı... bir ömürleri onunla geçmiş.
fareler ve yosunlar
kaddafi son günlerinde, televizyondan yaptığı ünlü “zenge, zenge” konuşmasında devrimcilere “fareler” demişti. devrimciler de kaddafi’nin yeşil devrimine ithafen ona ve yandaşlarına “tahlub” yani “yosun” diyor. günlük hayatta insanların siyasi eğilimini anlatmak için bu iki sözcüğü kullanıldığına sıkça tanıklık ettim. artık onları düşüncelerinden dolayı hapse atan, işkence eden bir yönetim yok. ama libyalılar hala düşüncelerini şifreli olarak dile getiriyor.
turgut reis’in diyarı
trablus’taki son günümüzü turist olarak geçirmeye karar veriyoruz. kameraman arkadaşım mustafa değirmenci yanına fotoğraf makinasını alıyor. önce sahile gidiyoruz. nefis, upuzun bir kumsal. her şey düzeldiğinde sabahları koşuya ve yürüyüşe çıkanları, sahile kahvaltı etmeye gelenleri görür gibi oluyorum. burası eskiden kaddafi’nin yakınlarından birine aitmiş. kent merkezindeki koca sahil şeridine sıradan insanların girmesi yasaktı. inşası tamamlanmamış otel binasının silüeti ve çevresindeki bir iki yapı, trablus’un ne kadar güzel bir şehir olabileceği hakkında fikir veriyor.
tarihi trablus kalesine geçiyoruz. dar sokaklar tipik kuzey afrika mimarisiyle inşa edilmiş. hem sıcaktan koruyor, hem de düşmana karşı savunma amaçlı. kalenin en önemli binalarından biri de şüphesiz turgut reis camii. onun hemen arkasında da turgut reis hamamı bulunuyor. bu hamam günümüz libya'sında da önemli bir yer tutuyor. geleneksel olarak, her salı günü yapılan törenlerle, genç kızlar bu hamamda yıkandıktan sonra gelinliklerini giyerler.
libya ile olan bağımız sanıldığından da eskidir. cezayir, tunus ve libya osmanlı denetimine girdiğinde akdeniz türk gölü haline gelmişti. 1565 yılında malta kuşatması sırasında şehit düşen ünlü osmanlı donanma komutanı turgut reis'in naaşı, trablus’a getirilir ve burada defnedilir.
türklerin trablus’taki varlığı bundan sonra da hep devam etti. kuloğlu, sakızlı, giritli gibi soy isimleri olan libyalılara çokça rastlarsınız. özellikle "kuloğlu", libyalı kadılarla evlenen türklerin çocuklarına verilen lakaptı. i. dünya savaşında da libya ile bağımız kopmadı. trablusgarp kuzey afrika eyaletleri içerisinde osmanlı imparatorluğuna en bağlı olanıydı. 1877 yılında bağımsız bir sancak haline getirildi. enver paşa ve mustafa kemal, trablus cephesinde italyanlara karşı savaştı. on iki adalar ve rodos’un italyanlarca işgali bu cepheyle bağlantılıdır.
turgut reis camii, iki türk inşaat şirketi tarafından restore edilecek iken, libya’da devrimin başlaması üzerine yarım kalmış. türkler ve caminin eski müdavimleri cuma namazında burada toplanıyor. ahmet tekelli türk asıllı bir libyalı. ataları 16. yüzyılda libya’ya gelmiş. babası turgut reis camii'nin müezziniymiş. başka bir semte taşınmış olmasına rağmen her cuma bu camiye geliyor. türkçe bilmiyor ama sık sık türkiye’yi ziyaret ettiğini söylüyor.
son olarak cezayir meydanına gidiyorum. burada italyanlar tarafından yapılmış büyük bir kilise var. kaddafi döneminde camiye çevrilen kilisenin önündeki meydanda kitapçılar ve kıraathaneler bulunur. mustafa, cami olarak kullanılan kilise binasının fotoğraflarını çekerken bir polis yanımızda bitiyor. gene o bildik soru: “çekim izniniz var mı?”
Yorumlar