Görüş

ABD-İran yakınlaşmasının derinliği

Geçen üç yılda Arap Baharı ülkelerinde yaşananlar eski rejimlere dönüşün sinyallerini verirken, Orta Doğu'da ABD-İran ortaklığı kaçınılmaz görünüyor.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ve İranlı mevkidaşı Cevad Zarif bir arada.
ABD ve İran dışişleri bakanları, 1979’dan bu yana ilk kez 2013'ün Eylül ayında New York'ta bir araya gelmişti. [Reuters]

abd ile iran yakınlaşması, iran cumhurbaşkanı hasan ruhani ile abd başkanı barack obama arasında ruhani’nin bm genel kurulu zirvesi çalışmalarına katılmak için new york’u ziyareti ve etkileyici bir konuşma yapması bağlamında tesadüfen gerçekleşen 15 dakikalık bir telefon görüşmesinden ibaret değil.

mısır’ın seçilmiş cumhurbaşkanı muhammed mursi’ye yönelik askeri darbeden başlayarak, obama’nın esed rejiminin muhaliflere karşı kimyasal silah kullanmasına tepkisi ve askeri operasyon ihtimalinden geri adım atmasına kadar geçen üç ayın tüm göstergeleri, bölgeyi arap baharı devrimleri sonrasına hazırlama çalışmaları olduğuna işaret ediyor. amaç ise, batı’nın arap baharı arifesinde tehlikeye giren stratejik çıkarlarına uygun şekilde devrimlerin yeniden formüle edilmesi.

arap baharı sonrası

islamcı (ihvan) güçlerin arap baharı devrimlerinin yaşandığı ülkelerdeki geniş nüfuzu ve siyaset sahnesine oturmaları, batı’nın uzun süredir korktuğu en belirgin değişim sayılmaktadır. batı bugün bu değişimi, bizzat kendisinin yıllardır sahte bir demokrasiyle ürettiği, alkış tuttuğu ve taşıdıkları tüm deformasyon ve şekilciliği kolladığı baskıcı, entrikacı ve despot rejimlerle sağlam ittifaklar kurarak geciktirmeye çalışıyor.

bazı araştırma merkezleri, batılı araştırmalar, gilles kepel ve francis fukayama gibi siyaset bilimciler, bu sahte ve deforme olmuş demokrasiyi eleştirmek yerine, şekilci yapısını derinleştirmek için kasıtlı olarak islam ve demokrasinin bir araya gelmeyeceğini belirten gülünç bir diyalektik oluşturdular. mantıksız bir karşılaştırma içinde islam’ı siyasi bir icra mekanizması olarak demokrasinin önüne koydular. bunun dışında ‘siyasal islam’ denen islami güçleri demokratik olmayan ve olamayacak güçler olarak tasvir ettiler.

batı’nın hesaplarındaki hiçbir şey, islam dünyası ve islamcılarla temsil edilen gerçek demokratik güçlere yönelik bu kelime oyunlarını bize açıklamıyor. batı sadece, uygar güçler olan islamcıların kendi ülkelerinde demokratik yolla iktidara gelirlerse, uluslararası siyasi sistemin denklemlerinin batı medeniyetinin lehine olmayacak şekilde değişeceğini öngörüyor.

islamcılara ve hatta batı’nın kurtulmanın kaçınılmaz olduğunu düşündüğü arap dünyasındaki demokrasiye yönelik batı önyargısının tek açıklaması bu.

bu yüzden mısır’da demokratik yolla seçilmiş bir cumhurbaşkanına yönelik askeri darbe kararı, bir mısır kararından çok uluslararası güçlerin kararıydı. batı, arap bölgesinde etkili iran ve rusya gibi bazı bölgesel ve uluslararası güçlerle koordinasyon içinde bölgenin yıkıcı bir şiddetle patlamamasını garanti etmeseydi bu karar alınmazdı. iran, rusya ve batı, islamcıların yönetimleriyle ilgili ortak bir kaygıyı ortaya koydular.

dolayısıyla rusya el yevm, el meyadin ve el alem televizyonları gibi bu iki devlete çalışan medyanın mısır ve bölgedeki islamcılara yönelik taraflı ve kışkırtıcı yayınlarındaki tutumu hiç de sürpriz olmadı.

bölgenin yeniden düzenlenmesi

mısır’daki askeri darbe, "suriye devrimine" yönelik şüpheli batı tutumu ve kimyasal silah kullandığını kesinleşmesi halinde (ki kesinleşti) esed rejimini vurma yönündeki amerikan tehdidinin ciddiyetsizliği arap bölgesinde bazı hazırlıklar olduğunun göstergeleri. bu doğrultuda arap baharı öncesi rejimlerin yeniden kopyalanması girişimleriyle bölgenin tekrar düzenlenmesi amaçlanıyor.

bütün bunlar, arap baharı devrimleri akabinde demokratik yolla seçilmiş güçlerce bölgedeki şartlar düzeltilmek üzereyken, uluslararası güçlerin meşru olmayan çıkarlarıyla uyuşacak şekilde yapıldı. buna ek olarak islamcıların kendi siyasi ve kültürel programları doğrultusunda bölgenin yeniden oluşturulması aşamasında yeşeren demokrasileri vurmak için işbirliği yapıldı.


hasan ruhani'nin cumhurbaşkanı seçilmesiyle beraber iran dış
politikasında somut bir değişim yaşanıyor. [afp]

yakın ve modern arap tarihi boyunca araplar, rejimlerinin marjinalliğinin, siyasi yokluk ve iç çekişmelerinin doğal sonucu olarak sykes-picot’dan, ruhani-obama’ya kadar bölge ve jeopolitik dünyadaki tüm düzenlemelerde kaybeden tek taraf oldu.

bu zayıflık maddi, tarihi ve uygarlık potansiyelinin zayıflığının sonucu değil. zira tüm bu potansiyel arapların çıkarına ve bu rejimlerin önündeki tek engel, uluslararası çekişme sahasında birer piyona ve büyük mucitlerinin geçişlerini çok iyi yaptığı satranç tahtasının taşlarına dönüşümleri.

bugün arapların içinde bulunduğu mevcut şartlar bölgesel ölçekte şöyle açıklanabilir: bağımsızlıktan yarım asır sonra biz araplar, bölgedeki diğer ortaklarımız fars, türk ve hatta 1948'de kurdukları devletleriyle siyasi açıdan bölgede yeni olan yahudiler gibi kendi devletlerimizin tüzel kişiliğini tesis edemedik.

dolayısıyla etrafımızda işleyen jeopolitiğin dinamizmine şaşırmamamız gerekiyor. son tahlilde kendilerini dünyaya devlet olarak sunmaya çalışırken birbirini kesen arap kabileleri gibi davranmamıza dehşetle bakmak gayet normaldir. bu ülkeler tarihi bir kazadır ve batı sömürgeci güçlerin tarihi gafletinin çıkardığı yapılardır.

önünüzdeki tablonun gerçekleri, bu ülkelerin veya abdullah nefisi’nin tabiriyle 'coğrafyanın şarapnel parçalarının' hâlâ bu devletlerin kuruluş amaçlarının işlevsellikleri olması yönündeki kanaatinizi güçlendirecektir. bu yüzden amerikalılar bazı körfez ülkelerindeki müttefiklerini bırakmakta bir sıkıntı görmediler ve görmeyeceklerdir. aslında bu ülkelerdeki müttefikler, müttefik değil, teba olarak değerlendirilmelidir. zira ittifak öncelikle denk olmayı gerektirir ve böyle bir durum geçerli değildir.

bütün bunlara karşın iran gibi bir devletle tartışma alanı açılıyor. bu da batı’nın, iran’ı köklü bir devletin kültürüne sahip ve kendisiyle denklikte yarışan eksen bir ülke olarak saydığını gösteriyor.

en belirgin aktör iran 

son iran-amerikan yakınlaşmasının göstergeleri, sadece hafızası olmayanlar veya zayıf olanlarca sürpriz ve tesadüf olarak görülebilir.

son on yıl boyunca göstergeler birbirini izledi. iran’ın zımni rızası ve olumlu karşılaması olmasaydı bağdat’ın nisan 2003’te amerikan tanklarının zincirleri altında düşüşü gerçekleşmezdi. iran eski cumhurbaşkanı yardımcısı muhammed ali abtahi de o vakitler abd-iran işbirliğine işaret ederek "iran olmasaydı kabil ve bağdat düşmezdi" demişti.

tüm bunlardan önce iran gibi bir ülkeye, kimi düşünme tembellerinin aktardığı gibi mezhepçi bir din devleti olarak bakmamak gerekir. zira iran tarihsel şanını geri kazanmaya çalışan pragmatist fars milliyetçisi bir devlettir. geçmiş dönemlerde farsların dünya siyasi arenasında bir konumu vardı ve bugün milletlerin geleceğinde bir yerinin olması gerekiyor.

iran, elindeki bütün kutsallıkları çiğnese de, kendisini izolasyondan çıkarma yolunda izlediği yöneliş bize bu eğilimi açıklıyor. aynı durum fatıma samadi’ye göre imam humeyni’nin söylemlerinin ve genel olarak batı’ya yönelik tutumlarının tekrar yorumlanması ve açıklanması konusu için de geçerli. imam humeyni 1979 yılında amerikan elçiliğinin basılmasını desteklemiyordu ve abd ile genel ve ayrıntılı ilişkilerin tesisine karşı değildi.

tüm bunlardan dolayı iran siyasi söylemindeki değişim dozunun hızla artışı açıkça görüldü. hatta öyle ki, bu dönüşümlerle birlikte dini rehber ali hamaney 'direnen ekonomi' söyleminden cesur diplomasi söylemine geçti.

bunun dışında iran dışişleri bakanı muhammed cevad zarif twitter mesajlarında iran’ın 'holokostu' inkar etmediğini yazdı; önceki cumhurbaşkanı mahmud ahmedinejad’ın holokosta yönelik tutumunu işaret ederek, inkar eden kişinin iktidarda olmadığını belirtti. dahası cumhurbaşkanı ruhani, new york’a beraberinde iran meclisi’nin yahudi milletvekili siyamak moreh sıdk’ı da götürdü.

tüm bunlara rağmen iran’ın bugün diplomasi düzlemindeki kazanımları, arap bölgesindeki büyük başarılarının ve nüfuzunun doğal sonucudur. iran bu başarıları ve nüfuzunu büyüklerle oyundaki misyonunu kolaylaştıran 'şii azınlıklar' kartını bir köprü olarak kullanarak elde etmiştir.

bağdat’ta 2007 sonundaki iran-amerikan buluşmasını hepimiz gördük ve yaşadık. bu tarihi buluşma irak petrolünün abd’ye akışının sürmesi karşılığında iran vesayeti altına konulması suretiyle irak devletinin geleceğini çizdi.

iran bugün suriye, lübnan, yemen ve tüm körfez ülkelerine uzandı, darbeden sonra mısır’da bir varlık gösterdi. batı’nın ve amerikalıların, iran’ın bölgedeki atılımları sebebiyle tehdit altına giren çıkarlarının güvenliğini ve selametini tartışmak üzere tahran’ın kapılarını çalması doğaldır. uzlaşmaları halinde iran atılımları batı’nın bu çıkarlarını koruma gücüne sahiptir.

körfez ülkelerinin tutumu

körfez ve suudi arabistan karar organlarına yakın gazetecilerin ruhani-obama arasındaki telefon görüşmesini, amerikan hükümetinin emellerini frenleyeceği düşüncesiyle orta doğu’yu sarsan konuşma olarak nitelemesi, bir tür medya uyuklamasından başka bir şey değildir. bu gazetecilerin hâlâ sahnenin yüzeyselleşmesine ve sıkıcı komik bir tiyatroya dönüşmesine katkıda bulunan körfez düşünce merkezlerinde olması ise bir kayıp.

bu gazeteciler amerikan-iran yakınlaşmasının körfez ülkelerinin ve halklarının aleyhine olmaması gerektiği yönündeki tekrarlanan konuşmalarıyla sınırı aştılar. bu temenni körfez ülkeleri ve aydınları için meşru bir hayal, ancak kesinlikle şu an yaşandığı gibi pratik gerçekler seviyesinde değerlendirilemez.

körfez ülkeleri batı’ya en ucuz fiyatlarla akan petrolün temel kaynağını oluşturuyor. aynı petrolü irak ve iran’ın rezervlerinden telafi etmek mümkün. üstelik bu iki ülkenin petrolünün körfez petrolünün aksine nakliyesi ve ihracatı daha güvenli. körfez petrolünün nakliyesi ve ihracatı abd ve batılı deniz güçlerinin üstlendiği ağır askeri ve güvenlik maliyeti gerektiriyor.

bunun dışında bazı körfez ehli ulusal güvenliklerini daimi ve sabit çıkarlar ilkesine değil de, değişen çıkarlar ilkesine bağlama trajedisine düştüler. bir devletin sabit ve daimi çıkar ilkesinin başında ise kurulu rejimin meşruiyeti ve kendi halkı vardır: yani mevcut görünümde petrol faturaları ve çekleri karşılığında yabancı korucunun meşruiyetine dayanmak değil. bu ülkelerin halihazırdaki arap şartlarının en büyük, en etkin ve nüfuzlu hareketi olan ihvan’a yönelik düşmanlıklardan hiç bahsetmiyorum bile.

olmayan alternatifler

arap devrimlerinin geçen iki yılı boyunca bazı körfez ülkelerindeki para ve medya, bu süreci deforme etmek ve karıştırmak amacıyla bir kuşku ortamı oluşturmaya adeta kendini adadı. edward said’e göre amaçlanan şey, arap baharı’nın yayılmasını ve petrol ile kaosa doymuş bu krallıklara taşınmasını engellemenin öncü bir adımıydı.

bazı körfez rejimlerinin zihninde bir devletin nasıl işlemesi gerektiğine dair eksiksiz bir vizyon ve doğru bir tasavvurun olmayışı, bu toplumların bugün olduğu gibi imkanlarının yanlış yerlere yönlendirilmesine yol açtı. tüm bu imkanlar sadece başta iran olmak üzere bölgeye egemen güçlerin ve batı’nın istifade edeceği bir kaos ortamı yaratmak amacıyla yanlış bir savaşa transfer edildi.

İran ile ilgili diğer görüş yazıları

bu yüzden batı’nın, körfez rejimlerinin alt edilmesi gereken stratejik bir düşman olarak ihvan korkuluğu yaratmak suretiyle sünni safları bölmek istemesi ve bu amaçla bu rejimlerden bazılarını islamcıların düşmanı olarak ataması kolaylaştı. bu yapılırken mantıksız ve politika üretmenin dışında böyle bir eylemin sonuçları ve bölge üzerindeki etkileri dikkate alınmıyor. ihvan bölgenin siyasi, kültürel ve sosyal en önemli ayağını temsil etmektedir. bu ayaklar yıllar boyunca tüm bölgenin siyasi denklemin dengesinin korunmasına katkıda bulunmuştur.

batı, islamcılarla temsil edilen asıl düşmanlarından kurtulmak için arap demokrasisinden vazgeçti. bu aşamadan sonra gayrimeşru çıkarlarının önünde iran dışında kendisini endişelenecek başka bir tehdit kalmıyor. iran’ın bu durumda bölgede ifade ettiği güç yansıması, batı’nın çıkarlarını ve gelecekte kendisini tehdit etmemesini garanti edecek bir anlaşmayı zorunlu kılıyor.

abd-iran yakınlaşmasının yarattığı bu karışık tablo karşısında körfez’in önünde, iyi düşünülmesi gereken tek bir seçenek var: bu rejimler (ihvan hareketini vurma ve komplo kurma) hatasını, bölgenin bu en büyük, iç ve dış siyasi denkleminin istikrarının gerçek garantörü olan hareketle yeni bir ittifak oluşturarak düzeltmezse siyasi aptallıklarının faturasını çok ağır ödeyeceklerdir. bu faturanın en hafifi de zorunlu iran himayesi altına girmek olacaktır.

nebil bukeyri, 1979 yemen doğumlu gazeteci ve akademisyen. sana’daki arap araştırmaları platformu'nun direktörlüğünü yürütüyor. islami cemaatler ve çağdaş islam düşüncesi konularının yanı sıra uluslararası strateji konularında araştırmacı. birçok araştırma merkezi, dergi, yerel ve uluslararası gazetelerde araştırma ve makaleleri yayınlanıyor.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Nebil Bukeyri

1979 yemen doğumlu gazeteci ve akademisyen. sana’daki arap araştırmaları platformu'nun direktörlüğünü yürütüyor. islami cemaatler ve çağdaş islam düşüncesi konularının yanı sıra uluslararası strateji konularında araştırmacı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;