Görüş

Alman dış politikası rüşdünü ispatladı

Rusya Devlet Başkanı Putin'in temel amaçlarından birinin, Almanya'yı Batı'dan koparmak (ya da en azından tarafsız kılmak) olması tesadüf değil. Fakat Almanya Başbakanı Merkel, dikkat çekici bir dönüşüm geçirdi. Kremlin ile görüşme konusundaki istekliliğini korumakla birlikte, Batı'nın birliğine olan bağlılığı hiç sarsılmadı.

Almanya Başbakanı Angela Merkel, Ukrayna krizini görüşmek üzere Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile sık sık görüşüyor. [Fotoğraf: Reuters]

almanya'nın bundan yaklaşık 25 yıl önce yeniden birleşmesi ile birlikte konumu, ekonomik potansiyeli ve evet, tarihi ile hegemonyacı emellerin tekrar uyandığına dair şüphe yaratan büyük güç, bir kez daha avrupa'nın kalbine oturmuştu.giulio andreotti, margaret thatcher ve françois mitterrand gibi dönemin öne çıkan avrupalı liderleri, almanya'nın yaşanan iki dünya savaşının sonuçlarını revize etmek istiyor olabileceğinden kaygılıydı.

1990 yılı için alman siyaset çevrelerinde bu fikir son derece anormal ve saçma görünebilirse de, almanya'nın yeniden birleşmesi, soğuk savaş döneminin çift kutuplu dünya düzeninin de sonu demekti. dünya bugün (ukrayna, ortadoğu ve doğu asya'da) giderek daha tehlikeli bir hâl alan bölgesel kriz ve gerilimlerle yüz yüze iken, yeni bir düzenin eksikliği de göze giderek daha fazla görünüyor.

geçmişin hayaletlerinin geri döneceğine dair şimdiye dek duyulan endişeler, en azından almanya bağlamında yersizdi. küresel finans krizi ve krizin avrupa üzerindeki etkileri, almanya'yı de facto (fiili) olarak ekonomik bir egemen konumuna getirdiyse de, bu durum, hükümetin istediği veya hoşuna giden bir rol değil. yeniden birleşen almanya, barışçıl bir demokrasi olarak, tüm komşularının sınırlarını tanıyan, nato ve avrupa birliği'ne (ab) sıkı sıkıya bağlı bir ülke.

almanya bugün komşuları veya avrupa düzeni karşısında herhangi bir tehdit teşkil etmiyor olabilir. ancak bu durumun geçmişte her zaman böyle olmadığı da ortada. 1871'de alman ulusal birliğinin sağlanmasını takip eden ilk 70 yıl boyunca, almanya, avrupa'da – az çok tek başına ve fransa'ya karşı – siyasi ve askeri hakimiyet kurma amacı güttü. birinci dünya savaşı'nda (1914-18) alınan yenilgi, adolf hitler liderliğinde bir radikalleşmeye yol açtı. bu süreç de 1945'te tam bir mağlubiyet ve almanya'nın parçalanmasıyla neticelendi.

şimdilerde rusya'nın doğu avrupa'da militarizme dönüş yapması, aşamalı bir değişimi beraberinde getiriyor. almanya'nın kendi topraklarının güvenliği bir anda yine tehlikeye girmiş durumda. aslına bakılırsa, rusya devlet başkanı vladimir putin'in politikaları, yıllar boyunca alman dış siyasetine yön vermiş en temel ab ilkeleri karşısında doğrudan tehdit oluşturuyor.

by Joschka Fischer

1949 yılında kurulan batı almanya, dış siyaset açısından bağımsız bir güç olmaktan çok uzaktı. soğuk savaş'ın başlamasıyla beraber, bu genç batı alman demokrasisi de, batılı müttefikler ingiltere, fransa ve amerika birleşik devletleri'nin vesayeti altında, (iki kutuplu sistemin) batı bloğu ile sağlam şekilde bütünleşti.

batı ile entegrasyon, alman birliğine üstün geldi. yeniden birleşme karşılığında tarafsız kalma fikri, federal almanya cumhuriyeti'nde çoğunluğun desteğini alamadığı gibi, müttefik güçlerden de destek görmedi. fakat batı ile başarılı bir entegrasyon için eski düşman ve komşu fransa ile uzlaşmak şarttı.

almanya'nın diğer yandan nazizm'in yarattığı ahlaki yıkımın da üstesinden gelmesi gerekiyordu. ülkenin dış siyasetteki en temel hedefi, uluslararası toplumun saygısını yeniden kazanmak ve en nihayetinde yeniden birleşme olasılığını korumaktı. federal almanya cumhuriyeti'nin avrupa entegrasyonuna dair desteğinin, doğu bloğu'na yönelik yaklaşımının (ostpolitik) ve yahudiler başta olmak üzere nazizm düşmanları ve kurbanları ile barışmasının temelinde bu hedefler yatıyordu.

3 ekim 1990'da yeniden birleşme gerçekleştiğinde, almanya, tekrar tam bağımsızlığını kazandı. o tarihten bu yana da bunu nasıl kullanacağını bulmaya çalışıyor.

avrupa'nın ana gücü, artık nato bünyesinde özel bir rol oynadığını öne süremez ve toprakları dışındaki tüm askeri operasyonlardan kaçınamazdı. zira böyle davranmak, avrupa'nın tam merkezinde stratejik boşluk yaratabilir ve ülkenin, bu kez doğu ve batı arasında olmak üzere, belki de yine kendi belirlediği yoldan gidip gitmeyeceği sorusunu akıllara getirebilirdi. dolayısıyla almanya'nın, hem alman kamuoyunun büyük çoğunluğunu oluşturan barışseverleri tatmin edecek hem de nato'nun askeri koşullarını yerine getirecek bir yol bulması gerekiyordu.

alman dış politikasının temellerinin ne denli kırılgan olduğu, 2008 mali krizi sonrasında ortaya çıkacaktı. her ne kadar ana demokratik partiler, 1990'dan sonra alman dış siyasetinde devamlılık ve öngörülebilirliğin gereği konusunda mutabık kalmışsa da, krize avrupa olarak topluca tepki verilmesi fikrine karşı çıkıp ab tarafından koordine edilecek ulusal bazlı çözümlerde ısrar eden yine almanya oldu.

avrupa'nın en güçlü ekonomisi olan almanya, bir anda liderlik etmeye mecbur kaldı. ancak onun da tek bildiği, kendi tecrübelerinden aldığı dersleri - özellikle de savaşlar arasındaki aşırı enflasyonu anımsatan bir fiyat istikrarı kaygısını - dayatmaktı. alman hükümeti bugün hâlâ federal almanya cumhuriyeti'nin başarılı reçeteleri ile avrupa ekonomisinin lider bir gücünün farklı ihtiyaçlarını birbirine karıştırıyor. bu yüzden ab, ekonomik durgunluk ve yüksek işsizlik oranının öne çıktığı, kalıcı bir kriz içinde.

lakin şimdilerde rusya'nın doğu avrupa'da militarizme dönüş yapması, öyle görünüyor ki, aşamalı bir değişimi de beraberinde getiriyor. almanya'nın kendi topraklarının güvenliği bir anda yine tehlikeye girmiş durumda. aslına bakılırsa, rusya devlet başkanı vladimir putin'in politikaları, yıllar boyunca alman dış siyasetine yön vermiş en temel ab ilkeleri karşısında doğrudan tehdit oluşturuyor.

putin'in temel amaçlarından birinin, almanya'yı batı'dan koparmak (ya da en azından tarafsız kılmak) olması tesadüf değil. fakat almanya başbakanı angela merkel, dikkat çekici bir dönüşüm geçirdi. kremlin ile görüşme konusundaki istekliliğini korumakla birlikte, batı'nın birliğine olan bağlılığı hiç sarsılmadı.

bu durum, merkel'in bir süre önce sidney'de yaptığı konuşmada da açıkça belli oluyordu. söz konusu konuşmada alman lider, kendisine 2008'deki euro krizi sonrasında rehberlik eden "küçük adımlar politikası"nı terk ettiğinin sinyallerini verdi. putin'in avrupa karşısında tehdit oluşturduğunu açık bir dille zikretti, zira bu tehdit sadece ukrayna ile sınırlı değildi.

merkel'in konuşması son derece kayda değerdi. ve de ab ve doğu avrupa'daki mevcut krizlerle karşı karşıya kalan alman dış siyasetinin sonunda koşullara ayak uydurabileceğine dair umut yarattı.

joschka fischer, 1998-2005 yıllarında almanya dışişleri bakanı ve başbakan yardımcısı olarak görev yaptı. yaklaşık 20 yıl boyunca alman yeşiller partisi'ne liderlik etti.

bu makalenin ilk nüshası project syndicate tarafından yayımlanmıştır.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Joschka Fischer

Joschka Fischer

1998-2005 yıllarında almanya dışişleri bakanı ve başbakan yardımcısı olarak görev yaptı. yaklaşık 20 yıl boyunca alman yeşiller partisi'ne liderlik etti. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;