Görüş

Arap isyanlarının Sünni-Şii ayrışmasına etkisi

Bazı Arap isyanlarını mezhepsel fay hatları çerçevesinde değerlendirmek indirgemeci ve tamamen yanıltıcı.

Iraklı Şiilerin Erbain Törenleri
Iraklı Şiiler, Hz. Hüseyin'in şehit edildiği Aşura'dan sonraki 40. günü, yas törenleriyle anıyorlar. [Reuters]

pakistan’dan bahreyn, yemen, suriye ve lübnan’a kadar, siyasi gerilim ve şiddet mezhepçiliğe atfediliyor. peygamberin ölümünden sonra iktidarın kime geçeceği konusundaki kadim bir husumet ile başladığına inanılan, müslüman çoğunluk sünniler ve azınlık şiiler arasındaki ayrılık, sahneyi dolduruyor.

pek çok analist ve sözde ‘uzman’, güya sünni-şii çatışmasını anlamamıza yardımcı olmak için, köktencilikten ileri gidemeyen analizler sağlamakta birbirleriyle yarışıyorlar. bazıları sünni-şii ayrılığının günümüz dünyasını böldüğünü iddia ederken, diğerleri de sünni ve şiiler arasındaki acımasız savaşın geçen yüzyıl çizilmiş emperyalist sınırları yıktığını söylüyor.

bbc’ye konuşan iran dışişleri bakanı muhammed cevad zarif, sünni ve şiiler arasındaki mezhep ayrılığının “sadece bölgeye değil, tüm dünyaya yönelik en büyük güvenlik tehdidi” olduğunu söyledi. siyasi gerilimi, köklerinde katı ve içsel karşıt kimliklerin olduğu mezhepsel bir gerilim gibi gösterme eğilimi, tamamen yanıltıcı değilse de indirgemecidir.

eğer sadece mezhep kimlikleri çatışma çıkarmaya ve şiddet doğurmaya yetiyorsa, neden bu kimlikler ilk oluştuğundan beri değil de sünni-şii tarihi boyunca sadece belli zamanlarda şiddetlendi? eğer mezhepçilik beraberinde kesinlikle şiddeti getiriyorsa, neden sünni-şii şiddeti pakistan ve irak gibi ülkelerde yoğunken kuveyt veya türkiye gibi ülkelerde neredeyse hiç yaşanmadı?

çatışmanın yeni tanımı

orta doğu’da siyasi çatışmanın tarihi, çoğunlukla mezhepçilik yönünden anlaşıldı. örneğin, osmanlı-safevi çatışması özünde toprak, güç ve ekonomik çıkar kavgasıyken, büyük ölçüde sünni osmanlı ve şii safevi imparatorları arasındaki bir mücadele olarak tanımlandı ve anlaşıldı.

çatışmaların analizinde kullanılan modern ‘sünni-şii’ söylemi, 1970’lerin sonunda 1980’lerin başında ortaya çıktı. abd’nin afganistan’daki islamcı cihat gruplarına sovyetler birliği ile savaşmaları için çok miktarda para ve silah göndermesi, silahlı sünni grupların gelişmesi için müsait bir zemin hazırladı. bu gruplar daha sonra suudi arabistan tarafından başka ülkelerde kullanılmak üzere desteklendi.

bu esnada, 1979 iran devrimi de hükümetin başındaki dini lideri şii olan bir islam cumhuriyeti kurmayı başardı. iran devriminin yakın ve açık sonuçları, pakistan’da tehrik-i caferiye (caferi kanunu örgütü) adlı partinin kurulmasından lübnan’da 1982’de hizbullah’ın kurulmasına kadar çeşitlilik gösterdi. bu ülkelerdeki partilerin destekçileri çoğunlukla şiiler olsa da, siyasi davranışları her zaman ‘mezhepçi’ olmadı. hizbullah’ın lübnan’daki siyasi etkinliği, on yıldan fazladır israil işgaline karşı ‘ulusal’ bir direniş olarak görüldü.

benzer biçimde, bölge ülkeleri arasındaki siyasi çatışma da her zaman mezhepçi olarak tanımlanmadı. örneğin 1980-88 arası iran-irak savaşı, baas rejimi kendisini sünni olarak değil arap milliyetçisi olarak ifade ettiği için, mezhep savaşı olarak görülmedi. solcu ve ulusalcı hareketlerin arap bölgesinde güç kaybetmesiyle, daha mezhepçi bir söylem baş gösterdi. sözde sünni-şii çatışması pakistan ve afganistan’ı 1980’lerin sonlarından beri kırıp geçerken, bu söylem arap dünyasında ancak 2003’teki irak savaşından sonra yüzeye çıktı.

bugün devam eden suriye’deki çatışma, bu ayrımı derinleştirip her iki taraftan da aşırıcıları cezbetti. suriye devrimi bir diktatöre karşı barışçıl bir popüler isyan olarak başlasa da, henüz bu yıl mezhep kavgasına dönüşmeye başladı. bu durum pek çok etkene bağlanabilir: körfez devletlerinin desteklediği sünni grupların yükselmesine, iran’ın desteklediği hizbullah’ın ‘seyide zeynep camiini korumak’ bahanesiyle olaya müdahil olmasına veya hiçbir bölgesel ya da uluslararası destek almayan başlangıçtaki laik hareketin düşüşüne. aleviler tam olarak şii olmasalar da, bölgesel düzeyde çatışmanın tanımının halen sünni-şii söylemi altında görülmesi de ilginçtir.

bölgesel sahne dinamiklerinin (yani suudi arabistan-iran karşıtlığı) yanı sıra, yerel düzeyde çıkar ve kimliklerin gruplaşması, siyasi ve mezhepsel kimliklerin birbiri yerine kullanılmasını mümkün kıldı. diğer bir deyişle, mezhepsel ve siyasi kimliklerin sınırları eşit oldu. bu sayede ‘şii’, ‘hizbullah’, ‘alevi’ ve ‘esed rejimi yanlısı’ gibi terimler eşanlamlı olarak kullanılabiliyor. çoğu analist tam da bu tuzağa düşüyorlar. özünde bir iktidar kavgası olan suriye’deki çatışmanın karmaşık ve dinamik doğasını keşfetmek yerine, pek çok kişi yeni mezhep haritaları çizip bu çatışmanın özünde bir mezhep kavgası olduğu sonucuna varmakla meşguller.

lübnan örneği

geniş mezhep farklılıklarıyla bilinen bir bölgede, diğer tüm mezhep ayrılıklarını gölgede bırakacak boyutta bir sünni-şii söyleminin neden şimdi patlak verdiğinin sorulması makuldür. siyasi partilerin tabanlarının açıkça mezhep cemaatlerinden oluştuğu ve iki ana cemaatin güç ve boyut bakımından aşağı yukarı denk olduğu ülkelerde, her siyasi çatışma kolayca mezhep çatışmasına dönüşebilir. lübnan örneğini ele alalım.

ülke tarihsel olarak hristiyan-müslüman fay hattıyla ayrışsa da, yakın zamanda sünni-şii hizipleşmesi bu eski ayrılığın yerini aldı. bunun sebebi temelde sosyo-ekonomik ve politik değişikliklerdir. ancak sünni ve şii cemaatleri, sayı ve güç bakımından birbirlerinin tek rakibi olduklarından, bu mücadele mezhepçilik üzerinden tanımlandı.

dürzi cemaati bugün lübnan’daki siyasi anlaşmazlığa oldukça müdahilse de, sadece sünni veya şii gruplarına müttefik olarak görülebilecek bir azınlık olduğundan, siyasi etkinliği büyük ölçekte mezhep ayrılığını yansıtmadı.

benzer biçimde, lübnan’daki pek çok hristiyan tabanlı grup da ülkenin siyasi hayatına dahil oluyor. ancak, artık geniş ölçekte mezhepçilik söyleminde hristiyanların adının geçtiğini duymuyoruz. çünkü lübnan’daki hristiyan cemaati siyasi çizgilere ayrılmış durumda ve bu da siyasi katılımlarının mezhepçilikle çerçevesinde görülmesini zorlaştırıyor.

eşitsiz güç

çatışma, rekabet edebilen gruplar arasında çıkar. sünni-şii çatışmasının neden bir ülkede çıkıp diğerinde çıkmadığını açıklayabilen temel etken, bu mezhep gruplarının güç düzenindeki konumlarıdır. örneğin, türkiye ve suriye’deki alevilerin siyasileşmeleri birbirinden çok farklıdır.

türkiye’de nüfusun yüzde on beşini oluşturan alevi cemaati siyasette etkin, ancak kısıtlı bir güç payı var. diğer yandan, suriye’de nüfusun yüzde on ikisini oluşturan aleviler, esed ailesi ve çevresindekiler yoluyla ülkede siyasi ve ekonomik gücün neredeyse tamamını ellerinde tutuyorlar. bu nedenle, siyasi ayrılık ancak rekabet halindeki gruplar belli bir derecede güce sahiplerse mezhep ayrılığı haline gelebiliyor.

mezhepçilik, eldeki tarihsel ve ekonomik malzemeleri, kitleleri siyasetle harekete geçirme amacıyla kullanan uydurma bir kavramdır. özellikle şiddet ve istikrarsızlığın arttığı dönemlerde böyle mezhepçi söylemlerin kullanılması, mezhep kimliklerinin belirginleşip, daha fazla bireyin dini kavramlarla tanımlanmış bu siyasi savaşlara katılmasını sağlar.

rima majed, oxford üniversitesi'nde siyaset sosyolojisi alanında doktora çalışmalarını sürdüyor.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Rima Majed

rima majed, oxford üniversitesi'nde siyaset sosyolojisi alanında doktora çalışmalarını sürdüyor.  Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;