Görüş
Ariel Şaron: Bir neslin sonu, bir mitin doğuşu
Şaron'un ölümü, İsrail halkının, ülkeyi eski kuşakların sürüklediği siyasi çıkmazdan kurtaracak yeni nesil liderler yetiştirmekteki yetersizliğini akla getiriyor.
ariel şaron'un ölümü, israil'de ibranice adıyla dor ba'aretz (israil topraklarında doğanlar/born in the land of israel) kuşağı olarak bilinen bir neslin sona erişini simgeliyor. merhum mevkidaşı izak rabin gibi şaron da israil devletinin kurulması öncesi filistin topraklarında doğup büyümüş, 1948 "israil bağımsızlık savaşı"na katılmış bir isim. söz konusu nesil, kendisinden bir önceki kuşakla yani doğu avrupa'da doğup filistin'e göç eden israil'in ilk başbakanı david ben-gurion'un da aralarında bulunduğu ülkenin kurucuları ile tam bir tezat teşkil ediyor. şaron, ikonik eretz yisrael (israil toprakları/land of israel) nesline ait bir isimdi; 'zayıf ve savunmasız yahudi' imajını barındıran yahudi diasporası galut'un marazlarından azade, siyonist projenin meyvesi olan 'yeni ve güçlü yahudi'yi temsil ediyordu.
muharebe meydanında gurioncu bir yaklaşım benimseyen meşhur "savaş kahramanı" şaron, düşman karşısında uyguladığı sert kuvvet ve sıfır tolerans ile tanınıyordu. ancak onun bu demir yumruk politikası sadece israil'e küçük ve büyük çaplı zaferler sağlamakla kalmadı, çok fazla ölüm ve yıkıma da sebep oldu. şaron, ordudaki yıllarının ardından siyasete atılırken, kendisini savaş meydanlarında ün sahibi yapan kural tanımaz tutumundan da vazgeçmedi. pek çok silah arkadaşının aksine isyan etti ve sol eğilimli işçi partisi saflarına katılmadı. sağ görüşlü likud'un kurulması ve 1977'de kazandığı dev seçim zaferiyle işçi partisi'nin devlet üzerindeki hakimiyetinin sona erdirilmesinde kilit rol oynadı. devlet kanadındaki pek çokları için şaron dışlanmış biriydi; o israil'in 'üvey çocuğu' idi.
israilli kitleleri diğer savaşların 'mecbur kalındığı için yapıldığı' yönünde ikna etmek mümkün olduysa bile şaron'un adeta bir vietnam savaşı hikayesine dönen lübnan macerası tam bir felakete dönüştü. şaron, israil savunma bakanı olarak ülkeyi yanlış yönlendirmekle kalmayıp başbakan menahem begin'i de uzun bir savaşa sürüklemişti. israil kamuoyu, 1982 yılında beyrut'taki sabra ve şatilla katliamları'nı haber aldığında ülkenin çehresi değişti. israil tarihinin en büyük protestolarından biri kapsamında toplanan yüz binlerce israilli, gerçeklerin açıklanmasını ve şaron'un istifasını istedi. katliam, israillilere artık masumiyet iddiasında bulunamayacaklarını gösterirken, en nihayetinde tartışmalı tarihlerini gözden geçirmelerinin de yolunu açtı.
halkın tepkisinin ardından begin hükümeti, olayların aydınlatılması için tahkikat başlattı. katliamlar her ne kadar israil yanlısı lübnanlı hristiyan falanjist milisler tarafından gerçekleştirildiyse de kahan komisyonu, şaron'u olaydan şahsen sorumlu tutarak cezasız bırakmadı. şaron, bugüne dek israil'de savaş suçlusu ilan edilmeye en çok yaklaşan üst düzey kamu yetkilisi oldu. her ne kadar savunma bakanlığı görevinden istifa etmeye zorlansa da şaron'un siyasetten men edilmemesi, kahan komisyonu'nun en büyük hatalarından biriydi. bu sayede şaron, israil siyaset sahnesindeki yerini her zaman korudu ve 1967'deki altı gün savaşı'nda israil tarafından işgal edilen filistin topraklarının sömürgeleştirilmesi için aktif şekilde çalıştı.
pek çok kimsenin aklına takılan soru şuydu: savunma bakanlığı görevinden ömür boyu men edilen biri nasıl başbakan olabilirdi? sorunun yanıtı ise, 1995 yılında izak rabin'in suikaste kurban gitmesinin ardından israil'in içine düştüğü siyasi krizde yatıyor. dönüm noktası niteliğindeki bu olay, ülkeyi yeni nesil siyasetçilerin dolduramadığı bir iktidar boşluğuna itti. kitleler nezdinde hiçbir zaman popüler olmayan şimon peres'in dışında, eski neslin efsane isimlerinden geriye kalan az sayıda siyasetçiden birisi de şaron'du. ancak şaron seçeneği, rabin'in ölümünün hemen ardından gündeme gelmedi. bir dönem görev yaptıktan sonra israilli seçmenlerce hayal kırıklığına uğratılan (fakat daha sonra geri dönen) binyamin netanyahu ile seçimleri kaybeden (ama siyaset sahnesinde bir müddet daha aktif kalan) ehud barak'tan sonra ortaya çıktı.
ariel şaron'un başbakan seçilmesine uzanan süreçte ve başbakanlığı sırasında (2001-2006) israil, tarihinin en kanlı dönemlerinden birine tanıklık etti. ikinci intifada'yı tetikleyen meşhur tapınak tepesi (mescid-i aksa) ziyareti gibi hamleleriyle şaron, tartışmaların göbeğinde oturmaya devam etti. filistinliler israil kentlerine saldırırken, şaron da "araplar sadece kuvvetten anlar." şeklindeki yerleşmiş düşüncesini herkese hatırlatırcasına sivil alanları vuruyordu. bununla birlikte gazze'den tek taraflı olarak çekilme kararının hayata geçirilmesi, buradaki yahudi yerleşimcilerin zorla bölgeden çıkarılması ve ardından yeni merkez sağ partisi kadima'nın kurulmasıyla israil ve dünyada kimileri, şaron'un da tıpkı rabin gibi savaşçıdan barışçıya dönüştüğüne kanaat getirdi.
israil'in 2005'te gazze'den geri çekilmeden aylar sonra, kadima'nın kurulmasını takip eden günlerde şaron felç geçirdi ve sonraki sekiz yıl boyunca komada kaldı. bundan sonrasını ise tarih gösterecek. bu noktada, şaron komaya girmeseydi, bölgede gidişatın nasıl olacağına dair tahminde bulunmaktan başka yapabileceğimiz bir şey yok. ne yazık ki şaronsuz geçen sekiz yıl, iktidardaki israilli siyasetçilerin çoğunun, onun mirasını gönülden benimseyerek batı şeria'da inşaat yapmaya, filistinlileri duvarlar ve tel örgülerle ayırmaya, fark gözetmeksizin aşırı güç kullanmaya ve en az bunlar kadar önemlisi, müzakere edilecek filistinli bir ortak olmadığı yönündeki görüşü kabullenmeye devam ettiğini gösterdi.
ariel şaron'un ölümü, israil devletinin geleceğine ve israil halkının, ülkeyi eski kuşakların sürüklediği siyasi çıkmazdan kurtaracak yeni nesil liderler yetiştirmekteki yetersizliğine dair derin soruları da akla getiriyor.kesin olan bir şey varsa o da, şaron'un cenazesinde gördüğümüz resmi övgünün ardında, israil'deki genç neslin bu adamın gerçekte kim olduğunu öğrenmesini engellemeyi amaçlayan bir cephe bulunduğudur. bu belki de gerekli bir şey, zira şaron'un suçlarının altını çizmek, genel olarak siyonist projeyle ilgili soru işaretleri doğuruyor ve şaron da kendisini şekillendiren bu büyük kültürün ayrılmaz bir parçası. esasen, israilli eğitmenlerin gelecekte şaron'un hatırasını ölümsüzleştirmeyi tercih etmesi talihsizlik olur, çünkü böylesi bir mitin doğuşu en başından engellenmezse, ileride daha fazla şiddet yaşanacağı kesindir.
abd'de dünyaya gelen louis fishman, 1995 yılında israil'in hayfa üniversitesi orta doğu tarihi bölümü’nden mezun oldu. chicago üniversitesi yakın asya dilleri ve uygarlıkları bölümü’nden yüksek lisans (1999) ve doktora derecelerini (2007) aldı. halen new york şehir üniversitesi brooklyn college’da öğretim üyeliği yapan fishman, osmanlı filistini’nin son dönemlerini mercek altına alıyor. ingilizce, ibranice, arapça, türkçe, almanca ve fransızca bilen akademisyen, çalışmalarını daha çok türkçe, arapça ve ibranice kaynaklar üzerinden gerçekleştiriyor. hayatını abd, israil ve türkiye arasında sürdüren ve türkiye'deki çeşitli üniversitelerde ders veren fishman, israil-filistin sorunu ve türkiye-israil ilişkileri hakkında makeleler kaleme alıyor. ottoman palestine: the roots of jewish hegemony and palestinian protest (osmanlı filistini: yahudi hegemonyasının kökleri ve filistin protestosu) isimlikitabı yayım aşamasında bulunan yazara http://louisfishman.blogspot.com adresinden ulaşılabilir.
twittar'dan takip edin: @istanbultelaviv
bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar