Görüş

Bahçeli’nin liderliğinde son bir yıl: Tutarsızlığın tutarlılığı

"Bir yıl önce Türkiye’nin yönetiminde etkin bir rol oynayabilecek parti gitmiş, yerine Mecliste en düşük sayı ile temsil edilen, Genel Kurul ve komisyonlarda varlığı yokluğu belli olmayan bir parti gelmiştir..." Uzmanlar, 7 Haziran 2015'ten 7 Haziran 2016'ya liderlerin performansını Al Jazeera için değerlendiriyor. Prof. Dr. Recai Coşkun, Bahçeli'nin bir yılını yazdı.

bundan yaklaşık bir yıl önce 7 haziran 2015 gecesi mhp’liler genel olarak mutluydu. milletvekili seçimleri yapılmış, akp’nin mutlak hâkimiyeti sınırlanmış, mhp 80 milletvekili ile türkiye’nin geleceği için alınacak kararlarda güçlü bir söz hakkı elde etmişti.

bir yıl sonra bugün aynı mhp büyük kurultayını yapamayan, delegesinin iradesine güvenemediği için yargı kapılarında dolaşan, bir ay sonra ne olacağını kimsenin bilmediği belirsizliklerle dolu bir süreçte savrulan bir siyasi parti noktasına getirilmiştir.

kapıda büyük tehlikeler bekliyor: yargı kapılarında sürünüp itibar kaybetmek, parçalanmak, bir sonraki seçimde baraj altında kalmak ilk akla gelenleri. bir yıl içinde mhp gibi köklü ve geleneği olan bir siyasi parti bu noktaya nasıl getirildi?

liderden beklenen

bir siyasi partinin taraftarları liderinden ne beklerler? sağlam bir öngörü, taraftarlarını cesaretlendirici bir tavır, sorumluluk almaktan çekinmeyen bir irade, başarısızlık halinde kurullarına ve delegelerine güvenip hesap veren bir özgüven.

bahçeli, akp iktidarından bunaldığı için kendisine çıkış yolu arayan insanları bir kere daha hayal kırıklığına uğrattı. mhp’ye oy verenler bir kere daha mhp yönetiminin iktidar olmak gibi bir niyetinin olmadığını acı bir şekilde gördüler.

oysa 7 haziran 2015 seçimlerinin üzerinden bir yıl geçtikten sonra mhp liderliği bu beklentileri bırakın karşılamayı, dile getirenleri hainleştirici, dışlayıcı bir tavır benimsedi.

önce sayın bahçeli’nin temel öngörülerinde büsbütün yanıldığına tanık olduk. ardından inisiyatif almak yerine türk siyasetini kurgulamadan edilgenliği benimseyen açıklamaları ve eylemleriyle mhp’nin fiili ve psikolojik etki alanını giderek daralttığını gözlemledik. dahası, kendi tabanını bırakın cesaretlendirmeyi, fesihler, ihraçlar ve ithamlar ile pasifize etmeyi yeğlediğini gösterdi.

son olarak, başarısızlıklarla yüzleşmeyi değil, onları bahanelerle örtme yolu benimsendi. böylece mhp demokratik taleplerin yolunun mahkemelerden geçtiği bir parti haline getirildi.

bir yıl önce türkiye’nin yönetiminde etkin bir rol oynayabilecek parti gitmiş, yerine mecliste en düşük sayı ile temsil edilen, genel kurul ve komisyonlarda varlığı yokluğu belli olmayan bir parti gelmiştir.

savrukluk ve tutarsızlık

mhp 1999 yılından sonra en güçlü konumunu 7 haziran 2015 seçimleri sonrasında elde etti. akp ile koalisyon dâhil, güçlü bir aktör olabileceği değişik seçeneklere sahip oldu.

fakat bahçeli seçim sonrası ilk beyanında akp’nin, chp’nin hatta hdp’nin dahi neler yapması gerektiğini söylerken mhp’nin “hiçbir şey yapmayacağını” peşinen ilan etti. mhp’yi bütün denklemlerin dışında konumlandırdı. inisiyatifi ele geçirebileceği bütün seçenekleri dışladı, üstüne görece başarılı çıktığı bir seçimin gecesinde “erken seçimi” dillendirdi.

akp iktidarından bunaldığı için kendisine çıkış yolu arayan insanları bir kere daha hayal kırıklığına uğrattı. mhp’ye oy verenler bir kere daha mhp yönetiminin iktidar olmak gibi bir niyetinin olmadığını acı bir şekilde gördüler.

mhp’nin iktidar olmak istemediği anlaşılmıştı. acaba iyi bir muhalefet performansı ile “erken” olacağı artık neredeyse belli olan bir seçimde oylarını artırıp daha güçlü bir iktidar şansı yakalanabilir miydi? hayır.

akp’nin kaybettiği iktidarı tek başına elde etmesi için sayın tayyip erdoğan’ın oluşturduğu senaryonun adım adım uygulanmasına yardımcı olmayı tercih etti sayın bahçeli. önce dolaylı destek ile meclis başkanlığı akp’ye bırakıldı. akabinde cumhurbaşkanı erdoğan’ın “erken seçim” taktiğine tam uyum sağlanarak hiçbir alternatif üretilmeden “dört önşart” ile koalisyon yolu kapatıldı.

kamuoyunda mhp’nin çözüm yerine çözümsüzlüğü istediği şeklinde oluşturulan algıyı kıramadı. üstelik “geçici hükümet” kurulması süresince partisine hâkim olamadı ve genel başkan yardımcısı tuğrul türkeş’i önce “geçici hükümete” ardından “akp’ye” teslim etti. akp bir seçime daha “türkeş” soyadlı bir adayla girdi. bunun değişik psikolojik sonuçları vardır. en önemlisi akp’ye oy veren “milliyetçi kesim” için güçlü bir referans oldu türkeş soyadı. ve şimdilerde gelişmeler gösteriyor ki tuğrul türkeş bahçeli’ye değil, bahçeli akp’li tuğrul türkeş’e yaklaşıyor.

bu ortamda 1 kasım 2015 seçim süreci başladı. bahçeli’nin iki temel öngörüsü vardı. birincisi, mhp’nin oylarını artıracağı, ikincisi meclise akp’nin bölünmesi sonucunda beşinci bir partinin girebileceği. sonuç malum. akp tarihinin en yüksek oyu ile mecliste çoğunluğu elde etti ve hükümeti kurduktan sonra büyük kurultayını yaparak “tayyip erdoğan” partisine dönüştürüldü. kazanan belli oldu. kaybeden de.

mhp’nin önündeki tehlike

mhp genel merkezi kendi tabanının görüşlerine çok değer vermediğini defalarca gösterdi. ancak bu kere durum başka. insanlar ilk defa topluluk önünde yüksek sesle “bahçeli istifa” diye slogan atıyorlar. “bahçeli gitsin kim gelirse gelsin” diyerek herhangi bir muhalif adayı desteklemeye hazır kimselerin yanında her genel başkan adayının az çok kendi taraftarları oluşmaya başladı. bunlar arasında farklılıklar giderek belirginleşiyor. bu da ayrışmanın derinleşmesi anlamına geliyor. mhp genel merkezi ülkücülüğü genellikle diğer ülkücüleri yola getirmek için “ülkücü irade bunun hesabını sorar” türünden cümlelerle hatırlıyor. oysa bu tehdit dili en çok da kendi meşruiyetlerine halel getiriyor. daha kapsayıcı, sakin bir dile gerek var.

mhp yönetiminin son bir yıldaki söylem ve tavrında 'tutarsızlığın tutarlılığı' hâkim. bütün tutarsızlıklar tutarlı şekilde akp’ye ama en çok da tayyip erdoğan’a yarıyor.

ikincisi, mhp yöneticileri olayların seyrine ilişkin temennilerini kesin hüküm cümlelerine dönüştürdüklerinde sonucun bekledikleri şekilde tecelli edeceğini sanıyorlar. bu türden yanılsamalara örnekleri bulmak hiç de zor değil. şu ifadelere bakınız: “mhp’nin geleneğinde olağanüstü kurultay yoktur” (2 mart), “emr-i hak vaki olana kadar sayın bahçeli genel başkanımızdır” (16 mart); “mhp kurultayını yapacaktır, ama 2018 yılında” (12 nisan), “mhp olağanüstü kurultayını 10 temmuz 2016 günü yapacaktır, kurultay seçimli olacaktır” (24 mayıs). açıktır ki bu “temenni” cümleleri gerçeklerle örtüşmüyor. demek ki mhp’de “olağanüstü kurultay talebi” ne geleneklere aykırıdır, ne de hainlik sebebidir. keşke bu sonuca ilk aşamada varılabilseydi.

sonuç olarak

muhalif hareket ve kurultay süreci mhp’yi iki yönlü etkiliyor. birincisi, mhp tam dibe vurmuşken muhalif bir kıpırdanma ile oluşan heyecan dalgası; iki, adayların “taraftar gruplarının” oluşmaya başlaması ve bu gruplar arasında ayrışmanın derinleşme eğilimine girmesi… burada genel merkez’in kaybettiği kesin, umalım mhp kazançlı çıkacaktır.

mhp’nin 40 kişilik milletvekili grubundan sadece iki kişinin (yusuf halaçoğlu ve ümit özdağ)  “muhalif” olarak ortaya çıkması aslında mhp’de liderlik tarzı hakkında çok şey söylüyor. ayrıca 9 işık’ın diğer birçok umdesi gibi “hürriyetçilik ve şahsiyetçilik” ilkesinin de artık bu muhitte pek karşılığı olmadığını gösteriyor.

bir de ironi ekleyelim yazıya. bir zamanlar yolunu akp’ye düşürmüş ve ülkücü kimliğini zayi etmiş “eski ülküdaşlar” bugün tekrar yüksek sesle “ben ülkücüyüm” demeye başladılar hem de “tayyip erdoğan şu anda türk milliyetçiliğini en iyi temsil eden liderdir” diyerek…  dahası var. bir zamanlar mhp’den akp’ye göç eden “ülkücülerin” gerekçesi: “bahçeli olduğu müddetçe mhp’ye oy vermeyeceğim!” idi. aynı kişiler bugünlerde yine akp’li kimlikleriyle “bahçeli gerçekten tam bir devlet adamı. bunu son zamanlarda tayyip erdoğan’a verdiği destek ile bir kere daha gösterdi. karşısına aday olarak çıkanlar vatan hainidir. sakın bahçeli’yi yalnız bırakmayın” diyorlar. tarihin sonu!

son söz: mhp yönetiminin son bir yıldaki söylem ve tavrında “tutarsızlığın tutarlılığı” hâkim. bütün tutarsızlıklar tutarlı şekilde akp’ye ama en çok da tayyip erdoğan’a yarıyor.

prof. dr. recai coşkun, sakarya üniversitesi işletme bölümü öğretim üyesi. 1988 yılında istanbul üniversitesi iktisat fakültesi'nden mezun oldu. ingiltere'deki warwick üniversitesi'nde yüksek lisans, leicester üniversitesi'nde doktorasını tamamladı. 'uluslararası balkanlarda sosyal bilimler kongresi' ve 'uluslararası türk dünyası sosyal bilimler kongresi' kurucu ve düzenleyicisi olan coşkun, aynı zamanda "düşünce dünyasında türkiz siyaset ve kültür dergisi"nin editörlüğünü yürütüyor.

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

7 haziran'dan 7 haziran'a siyaset 2 - demirtaş: yükseliş ve düşüş

7 haziran'dan 7 haziran'a siyaset 3 - yerinde saymak: kılıçdaroğlu

Recai Coşkun

1988 yılında istanbul üniversitesi iktisat fakültesi'nden mezun oldu. ingiltere'deki warwick üniversitesi'nde yüksek lisans, leicester üniversitesi'nde doktorasını tamamladı. 1997 yılından beri sakarya üniversitesi işletme bölümü'nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;