Görüş

Erdoğan’ın Mısır krizindeki tutumunun doğruluk ve yanlışlık ölçütleri

Erdoğan dediğimizde İslamı doğru anlayan, ülkesinde devasa bir halk desteğine sahip bir yer edinen, toplum ve devleti hedeflerine götüren bir şahsiyetten bahsediyoruz.

Türkiye'nin Mısır Eski Büyükelçisi
Mısır geçici yönetimi, Türkiye'nin Mısır Büyükelçisi Hüseyin Avni Botsalı'yı istenmeyen adam ilan etti. [AFP]

recep tayyip erdoğan’ın mısır’da yaşananlara yönelik tutumu, mısır medyasının bunu ele alış biçimi ve ülkenin şu an içinden geçtiği anormal şartlar etrafında dönen tartışma ortasında, hiçbir yetkilinin veya mısır-türkiye ilişkileri araştırmacısının gözünden kaçmayacak bir dizi gerçek söz konusudur.

birinci gerçek; erdoğan ve mısır’daki geçiş rejiminin geçici, mısır ve türkiye’nin ise birbirinden vazgeçilmez iki uygarlık ve stratejik gerçek olarak hep baki olduğudur.

1923 lozan antlaşması bağlamında mısır ve doğu'nun osmanlı devleti ile ilişkisini kestiği bir zamanda, mustafa kemal atatürk’ün islam hilafetini kaldırıp türkiye’de laiklik projesini hayata geçirmesi, mısır'a hukuki, kültürel ve toplumsal açılardan yansıdı. osmanlı'nın 1517’de mısır'ı istilasından beri ilk defa ülkedeki türk hanedanlığı, yönetici bizzat istanbul’dan atanmaksızın devam etti. zira 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren baskın gelenek olduğu üzere, mısır valisi veya yöneticisini doğrudan istanbul atıyordu.

ancak mısır’ın türkiye ile ilişkileri, derin toplumsal ve kültürel bağlantılar hattında varlığını sürdürdü. (islami ilimler merkezi) ezher’in ve din adamlarının atatürk’e isyanı, hilafeti kaldırması yüzünden oldukça sertti. kral fuad, müslümanların halifesi olma düşüncesine kapılarak arap yarımadası'nda kral abdülaziz ile çekişmeye girdi.

diğer yandan mısırlıların, türkler'deki islami duyarlılıkların kökleştiği ve atatürk yönetiminin de müslüman orta asya’daki komünist yönetime benzediği yönündeki inancı hiç sarsılmadı. mısırlılar, iki halkın adet ve geleneklerindeki iç içe geçişi ve mehmet ali paşa’nın mısır’da modern devletin inşasındaki katkısını unutmadı. ayrıca atatürk’ün kahramanlığı ve 1. dünya savaşı sonrası ülkesini işgal edenlere direnişindeki vatanseverliği, mısırlıların takdirini topladı. ve (mısırlı şair) ahmed şevki’yi, arapların halid’ine (halid bin velid) göndermeyle, atatürk'ü 'türk halid' diye adlandırmaya sevk etti.

kaldı ki osmanlı devleti'nin esasında, osman bey ve ailesi tarafından miladi 13. yüzyılın ortalarında sağlam bir islam inancı üzerine kurulduğu da mısırlılar için pek yabancı değil. islam dünyası o dönemde haçlı savaşları'na dalmıştı; ispanya'daki endülüs devleti'nin dağılmasından (1492) bir buçuk asırdan fazla bir süre önce vücut bulan osmanlı devleti, avrupa’daki fütuhatları ve çekişmeleriyle adeta abbasi devleti'nin (750-1258) devamı niteliğindeydi.

müslüman batı'da (yani endülüs ispanya'sında) islam nüfuzu ortadan kalkarken osmanlı ailesi doğu'dan yükseldi ve viyana kapılarına kadar durmayan fütuhatlar gerçekleştirdi. fakat osmanlı devleti'nin zayıflaması olgusu batı emperyalizmini, mısır'ın da aralarında yer aldığı islam ülkelerindeki çatlakları yoklamaya teşvik etti. mısır’a ilk defa 1798'de napolyon komutasındaki fransız ordusu geldi. sultan abdülmecid, vali mehmet ali paşa’nın mısır’ını, napolyon ile savaşlarında destekledi. bahsi geçen destek, batılı güçlerin mehmet ali paşa’ya karşı ittifak yapıp ilerleyişini durdurması ve 1840 londra antlaşması'nda siyasi ve bölgesel sınırlarına geri çekilmeye zorlamasına kadar sürdü.

türkiye’nin medeniyet projesi, siyonizm’in emperyalist projesi ve iran'ın projesi de dini bir alan içeriyor: türklerde sünnilik, farslarda şiilik, siyonist projede ise saldırgan yahudilik. ancak türk ve israil projeleri, önceden hesap edilmiş bir amerikan gözetimi altında hareket ediyor.

by Abdullah Eşal

ikinci gerçek; erdoğan’ın, islam medeniyetine katkıda bulunmuş ve abd'nin ortaya çıkmasından önceki birkaç asır boyunca batı ile mücadelede süper güç konumuna gelmiş büyük bir milletin torunu olmasıdır.

atatürk’ün devleti laikleştirme ve ordunun o laikliğe bekçilik etmesi yaklaşımı; dine karşı saldırgan bir yapı alan ve orduda din karşıtı devlet anlayışını yerleştiren laiklik düşüncesinin avrupa dışındaki ilk uygulamasıydı. böylesi bir uygulama da askeri darbelere, dinin veya demokrasinin tezahürlerinin engellenmesine sebebiyet verdi. oysa batı laikliği çözümü, kurumlar bazında kilise ile devlet arasındaki karışıklığı gidermekte bulmuştu. dine değil papa'nın hem dini hem de seküler yani mevcut iki otorite üzerinde birden hegemonya kurmasına karşıydı.

dolayısıyla türkiye'de zamanla dini kimliğe, ordunun asıl konumuna getirilmesi ve laik sivil (din karşıtı olmayan ve dinin pratiklerini, savunulması gerekli bireysel özgürlükler şeklinde gören) bir devletin yetkilerinin öncelemesini vurgulama eğilimi gelişti.

osmanlıcılığın ve kemalizm’in torunu erdoğan, ekonomik ve siyasi kazanımlar göstererek (üstelik bu başarıların kendi takvası veya allah’a yakınlığı sayesinde elde edildiğini öne sürmeksizin) din ile laiklik arasındaki ilişkiye doğru bir anlam yükledi. ülkesini layık olduğu konuma getirme gücüne sahip olduğu için türkiye’yi bir noktaya taşıdı ve temel kriterlerini yerine getirmesi sonrası avrupa birliği kapılarını çaldı. tüm bunlar, demokrasiye dayanan ve ülkeyi gerileten darbeleri yasaklayan gelişmiş bir devlet yapısı dâhilinde yapıldı. bunun anlamı; erdoğan dediğimizde aslında islam dinini doğru anlayan, ülkesinde devasa bir halk desteğine sahip bir yer edinen, toplum ve devleti hedeflerine götüren bir şahsiyetten bahsettiğimizdir.

şu üç bölgesel proje arasındaki çatışma, tam da bu noktada başladı: türkiye’nin medeniyet projesi, siyonizm’in emperyalist projesi ve iran'ın projesi. üç proje de dini bir alan içeriyor: türklerde sünnilik, farslarda şiilik, siyonist projede ise saldırgan yahudilik. ancak türk ve israil projeleri, önceden hesap edilmiş bir amerikan gözetimi altında hareket ediyor.

washington, (üç proje arasındaki) çatışma esnasında ve özellikle de erdoğan ahlaki sınırlamalardan kurtulmuş siyonist hırsızların çevikliğinden farklı bir ahlaki çeviklik gösterdiğinde, türkiye’ye karşı israil’in yanında yer aldı. arap-siyonizm çekişmesi, arap projesinin yokluğunda bu üç projenin sahası haline geldi. bu yüzden bazıları, siyonist projeye karşı bölge haritasını yeniden çizmek için iran ve türk projelerinin mısır’da birleşmesi hayaline kapıldı.

istanbul saraçhane parkı'nda toplananlar, 3 temmuz darbesini protesto ediyorlar.
Mısır'da Mursi'nin devrilmesi ve ardından yaşanan süreç, Türkiye'de Erdoğan'a oy veren kesimlerin tepkisine yol açtı.
[[AA]]

üçüncü gerçek; müslüman kardeşler (ihvan) mısır’da cumhurbaşkanlığını kazanınca mısır-türkiye yakınlaşması ve mısır-iran açılımının artmasıdır. suriye’deki ihvan, suriye ordusu ile mücadelesinde türk hattını seçti. bu da mısır, türkiye, israil ve körfez ülkelerini iran ve lübnan direnişine karşı aynı safa koydu.

mısır ile kriz yaşandığında türkiye, mısır’da ihvan’ı destekleyen islamcı hareketleri birleştiren bir sembole dönüştü. ve erdoğan da soru işaretleri oluşturan, şaşkınlık ve yorumlara yol açan yüksek bir ton kullanarak geçici rejimi hedef alan bir tutum sergiledi.

gerçekten de bu eğilimdeki türkiye başbakanı, tehlikeli yeni alanlara girdi. acaba erdoğan, mısır cumhurbaşkanı muhammed mursi’nin azledilme yöntemine mi tepki gösterdi? yahut ihvan’ın uzaklaştırılmasına mı itiraz etti? veya ordunun müdahalesi, ona türk ordusunu siyasetten uzaklaştırmak için verdiği savaşını mı hatırlattı? ya da ihvan’ın azledilmesini, stratejik hesaplar çerçevesinde, israil’in başarısı olarak mı gördü? nitekim israil, ihvan’ın iktidardan indirilmesini şiddetle desteklemiş ve yeni rejime de çok olumlu bakmıştı. israil, yeni durumda, mısır’la paylaştığı sınırın yanı başındaki terörle mücadelesine mısır ordusunun katılması, hatta müdahalesini arttırmayı düşünmesi sebebiyle çok mutluydu. hem mısır her halükarda, onunla 1973’te acı bir savaşa tutuşan klasik düşmanıydı israil’in.

erdoğan, mısır krizinden önce, islamcılar ile müslümanlar arasındaki uçurum üzerinde köprü kurmakta başarı sağlamıştı. fakat mısır'daki krizde sergilediği tutumuyla, kendisinin müslüman olmaktan çok bir islamcı olduğunu ilan etti.  

by Abdullah Eşal

erdoğan tutumunu gözden geçirmeli

erdoğan’ın, hesapları ve mısır’daki krizi anlama boyutu ne olursa olsun, tutumunu gözden geçirmesi, türkiye ve bölgedeki başarılarının genel bağlamı dışına çıkmak olarak görüldü. suriye krizi, erdoğan’ın kafasını karıştırdı. keza iran’ın ilerleyişi de. türkiye başbakanı, iran’ı hedef alan füzelerin ülkesinde konuşlandırılmasını kabul etti. sonuç itibarıyla suriye, iran ve mısır arasındaki bu üç tutum başarısız görülüyor.

erdoğan’ın islami hareketler ve akımları kutlaması ise onu neredeyse kurtulamayacağı ve etkileri türkiye’deki konumuna uzanabilecek (bilhassa israil ve iran kendisini düşman görüp tuzaklar kurarken) bir trajediye düşürmek üzereydi.

doğrusu ben erdoğan’ın, türkiye’nin arap ülkeleriyle sevgi köprüsü, avrupa ile islam dünyası ve araplar ile israil arasında güçlü bağlantı halkası oluşturma noktasında başarıya ulaşmasını, osmanlı'nın tarihi ve uygarlık kültür mirasını korumasını diliyorum. türkiye başbakanı'nın, tarihi uzlaşı içinde kemalizm’i de içine alan yeni bir osmanlıcılık aramasında bir beis yoktur.

atatürk, osmanlı kökeninden kaçmadı; lakin en basit ifadesiyle imparatorluk türkiye’sinin krizlerinin nedeninin, ülkesi ile avrupa arasına (savaşlar kanalıyla) engel koyan etkenin, esasen dini yapı olduğunu düşünüyordu. ayrıca sultanların ve imparatorluğun sorumluluklarından kurtulmuş çevik bir türkiye’nin (gerçek anlamda) modern devleti inşa edebileceği ve bu devleti, türkiye’nin batı işgalinden bağımsızlığını almasına katkıda bulunan ordunun koruyacağına inanıyordu.

erdoğan’ın islamcı hareketleri bırakması ve müslüman ülkelerle ittifak kurması için kapı hâlâ açık. ekmeleddin ihsanoğlu (2005 yılında) islam işbirliği teşkilatı (iit) genel sekreterliği'ne seçildiğinde bunu gerçekleştireceği yönünde umutlanmış ve hararetle savunmuştum. ancak (2013 sonunda) ihsanoğlu’nun görev süresi biterken erdoğan’ın yaptığı geçiş, bütün umutlarımı suya düşürdü. 1980’lerin ortalarında iit'nin hukuk danışmanlığı görevini yürütürken, islam siyasi mutfağında birkaç yıl geçirdim. olmayan islam diplomasisini desteklemek için birçok araştırma yaptım ve kitap yazdım. islam diplomasisi, islami hareketlerin iktidara gelmesiyle (özellikle de batı'nın, devletlerin islam’ına değil hareketlerin islam’ına cephe alması ortadayken) hayata geçirilemez.

erdoğan, mısır krizinden önce, islamcılar ile müslümanlar arasındaki uçurum üzerinde köprü kurmakta başarı sağlamıştı. fakat mısır'daki krizde sergilediği tutumuyla, kendisinin müslüman olmaktan çok bir islamcı olduğunu ilan etti. bu da onun imajını, ülkesine ve dünyadaki müslümanlara yönelik katkı ve kazanımlarını tehdit ediyor. tam da türkiye, nato ile stratejik çıkmazlara girmişken.

işte bu yüzden erdoğan’ın, islamcı ile müslüman arasındaki ayırım noktasında yaşadığı geçişten kaynaklanan tutumundan geri adım atmasını diliyorum. mısır’da yaşananların, din karşıtı laikliğin islam’a yönelik zaferi olmadığını; islamcıların davranışlarının ve uyanık olmamalarının bu krize yol açtığını vurgulamasını da elbette. zira mısır, müslüman kalacak ve dindarından dinden uzak olanına kadar kucağını tüm evlatlarına açacaktır. hepsinin hesapları allah’adır.

türkiye dışişleri bakanı ahmet davutoğlu'nun 27 ekim 2013 tarihli açıklamalarının, bu temennilerimizin işareti olmasını diliyorum.

1945 yılında mısır'ın şarkiyye kentinde dünyaya gelen abdullah eşal, hukuk eğitimi gördü. 1963'te mısır dışişleri bakanlığı'na girdi. bir dönem islam işbirliği teşkilatı'nın hukuk danışmanlığı görevini yürüttü. 2003'te dışişleri bakanlığı'ndan ayrıldı. halen kahire amerikan üniversitesi'nde uluslararası hukuk dersleri veren eşal, filistin ve arap-israil çatışması ile islamcılık konularında uzmandır.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Abdullah Eşal

Mısırlı yazar ve akademisyen Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;