Görüş

İstanbul’da bir ekselans: Roger Federer

Tüm zamanların en iyilerinden Roger Federer, İstanbul Open'da mücadele edecek. Emre Yazıcıol'a göre bu, hem Türk tenis seyircisinin hem de turnuva yönetiminin başarısı.

Konular: Spor, Roger Federer
Roger Federer, ilk kez İstanbul'a gelecek. [Fotoğraf: Getty Images]

2014’ün güzel bir temmuz sabahı profesyonel erkek tenisçiler birliği (atp), resmi sitesi aracılığıyla 2015 yılının nisan ayıyla birlikte istanbul’un ilk kez bir atp turnuvası’na ev sahipliği yapacağını dünyaya duyurdu. türk tenisseverler için bu iki anlama geliyordu; zafer ve hayaller.

en üst seviye profesyonel tenis turnuvası organize etmeye hepi topu 2005 yılında başlayan, köklü bir tenis geleneği olmayıp erkeklerde yahut kadınlarda teklerde ilk 50’ye hiç oyuncu sokamamış bir ülkeye gökten zembille turnuva yağmasını bekleyemezsiniz. nba ile beraber dünyanın en geniş vizyonlu ve profesyonel spor yapılanması olan atp, eğer yeni bir ülkeye girme kararı alıyorsa bunun için muhakkak çok geçerli nedenlere sahiptir. atp dünya turu’nda bu sene itibarıyla 63 turnuva yer alıyor. dünyada 196 tane ülke olmasına ve bu ülkelerin neredeyse hepsinin turnuva düzenlemek için atp’nin kapısını aşındırmasına rağmen bu 63 turnuvayı aralarında bölüşen ülkelerin sayısı sadece 31. bu 31 ülkenin büyük bölümünün siyasi, ekonomik ve kültürel olarak dünyanın en etkili ülkeleri olması da elbette tesadüf değil.

bu kadar elit bir kulübün kapısını türkiye’ye açan en önemli unsur ise muhteşem seyirci oldu. 2011-2013 arasında üç sene istanbul’da oynanan kadın tenisçiler birliği (wta) sezon sonu şampiyonası esnasında türk tenis seyircisi öylesine büyüleyici bir performansa imza attı ki tenis dünyası buna kayıtsız kalamadı.

by Emre Yazıcıol

bu kadar elit bir kulübün kapısını türkiye’ye açan en önemli unsur ise muhteşem seyirci oldu. 2011-2013 arasında üç sene istanbul’da oynanan kadın tenisçiler birliği (wta) sezon sonu şampiyonası esnasında türk tenis seyircisi öylesine büyüleyici bir performansa imza attı ki tenis dünyası buna kayıtsız kalamadı. işte bu yüzdendir ki atp istanbul open bir zaferdi, dünyanın en iyi tenis seyircisinin zaferi.

bu zaferin mimarı tenisseverler haberi aldıklarında haklı bir gurur yaşadılar elbet. ancak eminim ki birçoğu henüz yüzündeki o ilk tebessüm bile kaybolmadan girift bir düşünce yumağının içinde eşelenirken buldu kendisini. “ acaba federer gelir mi?” “ acaba jübile yapmadan onu canlı canlı seyretme şansım olacak mı?”  “kendine gel, bu asla gerçek olmayacak bir hayal.”

dürüst olmak gerekirse böyle düşünen bir tenissevere, o noktada karamsar demektense gerçekçi demek daha doğru olandı. zira atp istanbul açık, çok tabii olarak bazı dezavantajlarla hayata gözlerini açtı. atp takvimi yaklaşık 50 yıllık bir maziye sahip. grand slam’ler ve onların etrafına serpiştirilmiş çok köklü turnuvaların güdümünde, manevra yapmanın hayli zor olduğu bir sistem bu. eğer avrupa’da istanbul open gibi bir toprak kort turnuvası gerçekleştirmek istiyorsanız hareket alanınızın çok sınırlı olduğunu kabul etmek durumundasınız. nisanın ilk haftasında başlayan avrupa toprak kort sezonu, haziranın ilk haftasında nihayete eriyor.

iki aylık bu süreç içerisine bir grand slam (roland garros), üç adet de masters 1000’lik (monte carlo, madrid, roma) turnuva sığıyor. elit oyuncular da doğal olarak bütün programlarını bu dört turnuvada başarılı olmak üzerine şekillendiriyorlar. kazanana verilen puana göre 250, 500, 1000 diye adlandırılan atp turnuva skalasının en aşağısında yer alan istanbul open gibi organizasyonların böylesi bir trafikte cazibe merkezi olması eşyanın tabiatı gereği hayli güç.

şartların karmaşıklığına rağmen istanbul açık resmi olarak atp takvimine dahil olduktan kısa bir süre sonra, turnuva ilgililerinin büyük bir sürpriz planladıklarına dair dedikodular kulislerde yankılanmaya başladı. erkekler tenisinin zirvesindeki hemen her isimle görüşmeler yapıldığını, bunların arasında roger federer’in de bulunduğunu işitir olduk. kısa süreli heyecanın ardından herkes yine zihninin içindeki inzibatla muhatap olarak gerçek dünyaya dönmek zorunda kaldı.“kendine gel, bu asla gerçek olmayacak bir hayal.”

ateş külleneli çok olmuştu ki geçen hafta bir anda sosyal medya “federer istanbul’a geliyor” bombasıyla çalkalanmaya başladı. haber, türk tenisinin en içindeki oldukça güvenilir kaynaklardan geçildiği için bu defa herkes hayallerini bir adım öteye taşıma cüretini gösterdi ilk kez. “ya olursa?” birkaç günlük curcunanın sonrasında bu sefer de gündüz düşlerini zapturapt altına alan federer’in ta kendisi oldu. belli ki söylentilerden rahatsız olmuştu, wimbledon’a kadarki ajandasını kamuoyuyla paylaştı. istanbul, yılbaşı çekilişinde büyük ikramiye ümidiyle alıp kazanan numaraların sıralı tam listesinde, amorti bile isabet etmediğini gördüğümüz piyango biletimizdi. her zamanki gibi bizdeki bilet, büyük ikramiye isabet eden sayıyla en ufak bir benzerlik dahi göstermiyordu ve bir şeyler kazanmanın imkânsız olduğu bu tuhaf sayılı bileti en başta nasıl olup da satın aldığımızı anlayamayıp kendimize öfkelendik.

artık bu bir hayal değil, bir çılgınlık

33 yaşını devirmiş federer’in, monte carlo masters’tan sadece bir hafta sonra, üst üste oynayacağı madrid ve roma’dan hemen önce nasıl olup da 250’lik bir toprak turnuvasına katılacağını düşünebilmiştik? bu yoğun programda, yine bu sene takvime eklenen kendi ülkesindeki cenevre açık’a dahi katılamıyorken istanbul’a gelebileceğine bizi inandıran neydi? bu kahır nöbetleri devam ederken turnuvadan ilginç bir karşı hamle geldi, “gelecek yıldız sürprizi bozmayı istemez, sabredin.”

aylar süren bu köşe kapmaca, turnuvanın tanıtımının yapıldığı 17 şubat günü noktalandı. sürpriz oydu, kortların efendisi roger federer. kısa bir video aracılığıyla bizzat türk tenisseverlere hitap ederken gülümsüyor, çok methini duyduğu istanbul’a uzun zamandır gelmek istediğini, nisan ayında herkesi korta beklediğini söylüyordu. bu bir hayal değildi artık, bu çılgınlıktı.
 

roger federer 2008’den beri, daha önce katılmadığı sadece üç turnuvada oynadı; estoril, stockholm ve brisbane. böylesi bir markayı grand slam veya masters 1000 harici bir turnuvaya getirmek muazzam bir yönetimsel başarı.

by Emre Yazıcıol

rekor 17 grand slam ve 1 davis kupası şampiyonluğu, 23 masters 1000’lik zaferi, olimpiyat oyunları’nda teklerde gümüş, çiftlerde altın madalya, toplamda 302 hafta dünya 1 numaralığı gibi bir devasa özgeçmiş bile federer’in tenis, hatta daha geniş anlamda spor dünyasında nasıl bir statüde olduğunu anlatmak için yeterli değil. roger federer ismi teknik mükemmelliğin, estetiğin ve zarafetin sözlük karşılığı adeta. bunun içindir ki dünyanın en prestijli markaları onunla çalışabilmek için servet harcıyor.

kariyeri boyunca tenisten kazandığı toplam ikramiye 88 milyon dolarken, sadece geçen yıl sponsorluklardan elde ettiği gelir 52 milyon dolar gibi korkunç bir meblağ idi. 2007’de time’ın “dünyanın en etkili 100 insanı” listesine giren, 2012’de forbes’un “en etkili ünlüler” sıralamasında 31 numara olan bir dünya markası o. gittiği her ülkede neredeyse devlet töreniyle karşılanan, kraliyet ailelerinin kendilerinden biriymişçesine protokolde onurlandırdıkları bir anıt. o, michael jordan ile beraber tarihin gördüğü en büyük sporcu. ve onu nisan ayının sonunda istanbul’da izleyebilecek olmak kelimenin tam anlamıyla tüyler ürpertici bir şey. 

roger federer 2008’den beri, daha önce katılmadığı sadece üç turnuvada oynadı; estoril, stockholm ve brisbane. böylesi bir markayı grand slam veya masters 1000 harici bir turnuvaya getirmek muazzam bir yönetimsel başarı. teb bnp paribas istanbul open ilgilileri kocaman bir alkışı kesinlikle hak ediyor. türkiye’yi tenisin vitrinine çıkaran inanılmaz seyirci de bu tarihi olayda eşsiz bir paya sahip. istanbul adının sihirli enerjisi de unutulmamalı.

2008’deki estoril açık ile portekiz,  federer’in turnuva kazandığı 17'nci farklı ülke olmuştu. emsali görülmemiş bir atmosferde oynayacağı istanbul open'ı kazanırsa türkiye de isviçreli maestronun emsalsiz kariyerinde yeni bir kilometre taşı olarak yerini alacak. 18'inci farklı ülke olarak türkiye, federer’in o çok istediği 18'inci grand slam’in de uğuru olabilir belki. son bir haftada öğrendiğimiz bir şey varsa o da hayal kurmayı bırakmamak gerektiği değil mi zaten?

marmara üniversitesi siyaset bilimi ve kamu yönetimi bölümünden mezun olan emre yazıcıol 2006 yılından beri tematik spor kanalı eurosport’da spiker ve editör olarak görev almaktadır. ayrıca 2009 yılından beri tenis dünyası dergisi’nde köşe yazarlığı yapmaktadır.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
 

Emre Yazıcıol

Spor yazarı ve spikeri Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;