Görüş

'Kart-kurt' sesinden Köşk adaylığına Kürtler

Çatışma ve gerilimden uzak, Türkiye’nin geleceğine dair Kürtlerin de yer alacağı projeler üzerinde konuşulan bir ortamda, Demirtaş'ın adaylığı umut verici bir gelişmedir.

HDP'nin cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş seçim sürecinde "Halkların ve Değişimin Adayı" sloganını kullanacak. [Fotoğraf: AA]

aslında bu yazıya pkk’nin kuruluşunda hedeflediği “bağımsız ve birleşik bir kürdistan’da demokratik bir halk diktatörlüğü kurmak ve nihai olarak sınıfsız toplumu gerçekleştirmek” tezinden, tc cumhurbaşkanlığı adaylığına uzayan serüveni olarak başlık yazmak isterdim, ama çok uzun bir başlık olacaktı. bu serüveni yazı başlığı yerine bir not olarak belirtmenin daha uygun olacağını düşündüm.

1978 yılında abdullah öcalan ve bir grup genç arkadaşı tarafından kurulan pkk’nin, kuruluşundan 36 yıl sonra günün birinde kendi kontrollerinde gelişecek legal bir siyasi partinin tbmm’de grup kurabileceğini; neredeyse türkiye’nin en aktif muhalefet partisi konumunda bulunacağını; hatta tc’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday çıkarıp kilit bir role sahip olabileceğini hayal ettiklerini pek sanmıyorum. bırakalım pkk kurucularını, o dönemde yine kürt siyasetinin diğer grup ve partilerinin de böylesi bir durumu hayal edebildiklerini sanmıyorum.

12 eylül 1980 askeri darbesi sonucu tbmm’nin kapatılmasıyla nihayet bulan cumhurbaşkanlığı seçimleri için aylarca sürdürülüp sonuç alınamayan sayısız seçim turlarında mardin bağımsız milletvekili nurettin yılmaz da cumhurbaşkanlığına adaylığını koymuştu. tabii kendisi bir kürt siyasetçisi olmakla birlikte, ortada bir kürt partisi yoktu ve dolayısıyla bir kürt partisi adayı olarak da ortaya çıkmamıştı. bu hadise sadece demokratik bir hakkın kullanılması gibi bireysel bir kürt çıkışı olarak saygıdeğer bir davranış olarak ele alınıp değerlendirilebilirdi. (nurettin yılmaz’ın bu adaylık serüveni ile ilgili diyarbakır 5 no’lu askeri cezaevinde başına gelen tüyler ürpertici işkenceleri de belirtmek gerekir.)

zaten o dönemde herhangi bir kürt siyasi şahsiyeti veya siyasi grubunun da, kendilerini türkiye’nin geleceğinde bir yerlere oturtabileceğini düşünmek pek akıl işi değildi. çünkü resmi politikada türkiye’de kürtler yoktu ve bunu iddia edenlerin başına neler geleceği de deneylerde, yasalarda ve uygulamalarda biliniyordu. dolayısıyla o dönemde siyasi kürtler ancak illegal olarak veya türkiye dışına çıkarak geleceklerine dair tasarı ve görüşlerini ifade edebilirlerdi.

bugün gelinen noktada, kürtlerin siyasi parti kurmaları yönünde başta siyasi partiler kanunu, seçim kanunu olmak üzere pek çok yasal, idari ve fiili engeller bulunmakta. tüzük ve programlarında açıkça kürt partisi oldukları belirtilmeyerek, fiili olarak kürt siyasi partileri kurulabilmekte ve türkiye’nin geleceğine dair her konuda kendi öneri veya görüşlerini ifade edebilmektedirler.

türkiye için yeni bir anayasadan tutun da, bağımsız devlet, federasyon, özerklik, yerel yönetimler, çeşitli kanunlar, iç politika, dış politika, idari tasarruflar vb her konuda kürtler artık türkiye’nin geleceğinde kendilerinin de yer alacakları varsayımıyla görüşlerini ifade edip açıklamaktadırlar.

her ne kadar kendilerini sadece türkiye partisi olarak açıklıyor olsalar da, aslında bir kürt partisi olması dışında hiçbir anlamı olmayan halkların demokratik partisi (hdp), mevcut siyasal şartların uygun olması nedeniyle bugün bir cumhurbaşkanı adayı açıkladı.

cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hdp ve demirtaş açısından önemi, 30 mart seçimlerindeki oylarının en azından yüzde 7-8 üzerine çıkarak siyasi güçlerini ispatlamaya çalışmak olacaktır. 

by Ümit Fırat

elbette ki, muhalif bir siyasi hareket olarak mhp-chp-süleyman demirel-kemal derviş tarafından kurulan “yeni milliyetçi cephe” (neo-mc) adayının arkasında yer almaları mümkün değildi. hatta böylesi bir oluşumun adayına destek vermek kürdistan’da kazandıkları politik itibarın sonunu bile getirebilirdi. zira bugün türkiye’de kürt meselesi olarak önümüze gelen hemen ne varsa, bunun eski türkiye’nin asli mirasçıları chp ve mhp’nin korumaya çalıştıkları ideoloji ve siyasetin sonucu olarak ortaya çıktığı bilinmektedir. bu durum bilinmesine rağmen, kalkıp da chp-mhp-bbp milliyetçi cephe adayına destek vermek, kürt halkına “sandığa gidip cellâdınıza oy verin!” demekten başka bir anlam taşımayacaktı.

ancak, yine de asla kendi başlarına siyasi bir karar verme şansları olmayan bazı hdp’li parlamenterler, kendilerine verilen ödev gereği chp’li olmasına rağmen tam bir chp’li gibi görmedikleri izmir milletvekili rıza türmen’e bir teklifte bulundular. bu teklifin arka planında hangi dinamiklerin olduğunu ve hiçbir zaman olumlu bir cevabı olmayacağını biliyorlardı. ne var ki, rıza türmen’e böylesi bir teklifte bulunulmasına karar veren iradenin, bu teklif sayesinde kendilerinin aslında gerçek bir türkiye partisi olduklarını, keza laik-demokratik düzen için ellerinden gelen gayreti göstermeye çalıştıklarını gerekçe göstererek, yeni bir siyasi manevra alanı yaratmaya çalıştığını da hesaba katmak gerekir.   

sonuç olarak, belli ki epeyce süren bir parti içi tartışmadan sonra hdp eş genel başkanı hakkâri milletvekili selahattin demirtaş’ın adaylığında karar kılındı. tabii ki, öncelikle geçen 30 mart yerel seçimlerinde kendilerine oy veren seçmenlerin oy oranı dikkate alındığında selahattin demirtaş’ın bu seçimde kazanma şansı mümkün değil. hatta katılan adayların ilk turda gereken çoğunluğu sağlayamaması halinde, yarışacakları ikinci tur seçimlerine katılabilmeleri için de bir şansları olmadığı şimdiden söylenebilir.

ancak, bu seçimlerin hdp ve selahattin demirtaş açısından önemi, 30 mart seçimlerindeki oylarının en azından yüzde 7-8 üzerine çıkması ve hissedilir bir artış göstererek siyasi güçlerini ispatlamaya çalışmak olacaktır. 

son günlerde gerek başta abdullah öcalan’ın pozitif yaklaşımı nedeniyle bazı kürt siyasetçilerin itiraz edemedikleri, genel olarak kürtler açısından olumlu karşılanan ve gerilimi azaltan bir gelişme olarak ele alınabilecek çözüm sürecini yasal güvenceye bağlayan kanun tasarısı; gerekse hatip dicle’nin tahliyesi gibi gelişmelerle birlikte oluşan atmosfer, seçim kampanyası sürecinin ılımlı bir ortamda geçebileceğine dair ciddi beklentiler yaratmıştır.

bugüne kadar genel olarak gerilimi yüksek bir ortamda kampanyalar yürütmüş ve mağduriyet üzerine kurgulanmış taleplerini sert söylemlerle dile getirmiş bir hdp yerine, bu kampanyada belki ilk kez daha az gerilimli, daha ılımlı ve uzlaşma eğilimini öne çıkarabilecek bir hdp görebiliriz.

bundan önce hadep, dehap, dtp ve bdp’nin katıldıkları çeşitli seçimlerde kesin bir oy yüzdesi çıkarmak zordu. çünkü kimi zaman bağımsız adaylar, kimi zaman çeşitli nedenlerle seçimlere katılmadıkları yöreler olduğu için net bir sonuç almak mümkün olmuyordu. hdp, ilk kez net bir rakamla türkiye genelinde kendisine verilecek oy oranını da görmüş olacak ve seçimlerin ilk turunda çok yoğun bir kampanya ile kendi gücünü ve taraftarını artırmaya çalışacaktır.

eğer seçimlerin ilk turunda adaylardan hiçbiri seçilmek için gereken yüzde 50’nin üzerinde oy alamazsa, hdp ikinci tur için nasıl bir yol izler, bunu net olarak söyleyemeyiz. tabii mutlaka şimdiden tespit edilmiş bir politika vardır ve önceden bunu açıklamaları siyaseten mümkün değildir. ancak görünen veya tahmin edebileceğimiz bir pozisyon olarak, ikinci turda bir adayları olmayacağına göre, mevcut iki adaydan birisini de tercih etmeyerek seçimlere katılmamak yönünde bir politika izleyebilirler. böylesi bir katılmama tavrının ise, ilk turdaki birinci adayın seçimi için bir avantaj yaratması ve seçilme şansı yüksek olan birinci aday lehine bir tür destek anlamına geleceğini söyleyebiliriz.

ne var ki, bu kez 2010 anayasa referandumu gibi bir boykot kampanyası yapmayacaklardır. daha sessiz ve sadece seçimlere katılmama gibi bir tavır sergileyebilirler ve böylece yeni cumhurbaşkanı ile hem ileride barışık ve diyaloga açık bir zemini korumuş olurlar, hem de kendileri açısından cumhurbaşkanının meşruiyetini tartışmaya açacak bariz bir hataya da düşmemiş olurlar.

sonuç olarak, bir çatışma ve gerilim ortamından uzak, türkiye’nin geleceğine dair kürtlerin de yer alacağı projeler üzerinde konuşulan bir ortamda, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kürtler açısından önemsenmesi ve bu makama talip olunması, türkiye’nin politik geleceği açısından umut verici bir gelişme olarak dikkate alınarak değerlendirilebilir.

ümit fırat, 1945 yılında erzincan'da doğdu. ankara iktisadi ve ticari ilimler akademisi'nden mezun oldu. dönemin etkin sol platformlarından türkiye işçi partisi (tip) ve devrimci doğu kültür ocakları'na katıldı. 12 eylül 1980 darbesinin ardından sekiz yıl hapis cezasına çarptırıldı, dört yıl cezaevinde kaldı. halkın emek partisi'nin (hep) kuruluş çalışmalarında yer aldı. 1991'de 40 kadar yazar, akademisyen ve politikacıyla birlikte helsinki yurttaşlar derneği'nin, 1992'de ise kürt aydın inisiyatifi'nin oluşumuna katıldı. 1994 yılında ise işadamı cem boyner liderliğindeki yeni demokrasi hareketi'nin (ydh) kurucuları ve yöneticileri arasındaydı. başta kürt sorunu olmak üzere türkiye'nin iç ve dış siyasetine ilişkin yüzlerce makale kaleme alan fırat, yazar ve yorumcu olarak çalışmalarını sürdürüyor.

twitter'dan takip edin: @umitfirat45

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;