Görüş

Kudüs Sorunu'nu görmezden gelmenin bedeli

Kudüs'teki şiddet olaylarının geri planında iki etken yatıyor: Hem Müslümanlar hem de Yahudilerin kutsal saydıkları Haremü Şerif'in mevcut durumunun değişmesi tehdidi ile Doğu Kudüs'te yaşayan Filistinlilerin statüsü.

Kudüs'te yaşayan Filistinliler, Müslümanlar için kutsal olan Haremü Şerif'teki ibadet haklarının engellenme girişimlerinden endişeli ve rahatsızlar. [Fotoğraf: AFP/Getty]

ortadoğu diplomasisindeki yaygın kanaat, kudüs'ün teşkil ettiği meselenin çözümünün sona bırakılması yönündedir. konunun hassasiyeti göz önüne alındığında, pek az kimse, bu çetrefilli alana adım atma cesareti gösteriyor. oslo barış anlaşması'na (1993) giden süreçte, "önce gazze [ve eriha]" fikrinde mutabık kalınmış ve israil eski başbakanı ariel şaron, yeni bir siyasi gerçeklik yaratabilmek için gazze'den çıkmayı tercih etmişti.

abd eski dışişleri bakanı condoleeza rice bile gazze ve bilhassa refah sınır kapısı meseleleriyle ilgilenmek zorunda kalmıştı ki, bu derecede üst düzey bir siyasetçinin o seviyede bir diplomatik kararda yer alması alışılmış bir şey değildi. gazze, dikkatle üzerine gidilerek çözülmesi gereken bir sorun elbette. ancak bugün tanık olduğumuz olaylar, kudüs sorunu'nun bir kenara bırakılmasının da bir bedeli olduğunu gösteriyor.

kudüs'te son günlerde yaşanan şiddetin geri planında iki etken söz konusu:

1) şehirde hem müslümanlar hem de yahudiler açısından en kutsal yer kabul edilen ve haremü şerif veya tapınak tepesi adı verilen yerin mevcut durumunun değişmesi tehdidi. sağ görüşlü dindar yahudi grupların burada ibadet etme yönündeki yeni fakat giderek artan talepleri, filistinlilerin ciddi şekilde tepkisini çekiyor.

israil'in bu hususta taşıdığı niyetler hakkında duyulan derin güvensizlik düşünüldüğünde, haremü şerif'in statükosunun değiştirilmesi, müslümanlara ait bir mekan üzerindeki israil kontrolünü daha da artırmak şeklinde algılanıyor. ibadet arzusu iyi bir şey gibi görünebilir. ama yahudilerin bu talepleri, sorun çözümsüz kaldığı müddetçe, haremü şerif etrafında dönen sert siyaseti tehlikeli biçimde karıştırıyor.

yeni yahudi yerleşim birimleri kurulmasından yeşil hat bölgesinin yeniden düzenlenip sokak isimlerinin değiştirilmesine kadar bazı faaliyetler, şehrin arap karakterinin silinip yahudi kimliğinin öne çıkmasına yol açıyor.

by John Bell

2) doğu kudüs'te yaşayan filistinlilerin statüsü. buradaki filistinliler, nüfusun üçte birini oluşturuyorlar. her birinin "kudüs sakini" olarak özel israil kimlikleri olsa da israil vatandaşı değiller ve israil'in varlığını bir işgal olarak görüyor, yerel siyasette herhangi bir rol oynamasına büyük ölçüde karşı çıkıyorlar.

doğu kudüslü filistinlilerin statüsü, esasında daha büyük bir soruna dikkat çekiyor. arap kudüs, israil güvenlik gerekçesiyle şehri duvarla çevirip batı şeria'dan ayırıncaya dek, doğal olarak her daim filistin hinterlandıyla bağlantı içindeydi.

doğu kudüslüler hâlâ batı şeria'ya gidip gelebiliyorlarsa da bu gayet karmaşık ve zaman alıcı bir süreç. daha da önemlisi, batı şerialıların kudüs'e girebilmesi için izin almaları gerekiyor ki, bu izni alabilmek de son derece güç. batı şeria ile kudüs arasındaki doğal toplumsal ve ekonomik bağlar kopmuş durumda.

yahudi kimliği

dahası, doğu kudüs son 10 yıldır yavaş fakat kesin bir değişim sürecinden geçiyor. yeni yahudi yerleşim birimleri kurulmasından (1967 işgalinden önce israil-filistin sınırı olan) yeşil hat bölgesinin yeniden düzenlenip sokak isimlerinin değiştirilmesine kadar bazı faaliyetler, şehrin arap karakterinin silinip yahudi kimliğinin öne çıkmasına yol açıyor.

kimi israilliler, mavi renkli kimliklerin arap kudüslülere sağladığı ekonomik faydalar ve israil ile bağlantılarının, onların barışçıl kalmasını sağlayacağına inanıyordu. oysa kentin ve kutsal mekanların statükosunun değişmesi ve bunun yanında arap bölgelerinin ihmal edilmesi, bu yaklaşıma baskın geldi.

dini simgelerin, milli kimliğin ve de suni değil, gerçek özerkliğe duyulan ihtiyacın, çok daha kuvvetli olduğu anlaşıldı. sonunda süre dolu ve kudüs'te yaşayan filistinliler, yeniden işgalin her türlüsüne karşı verilen mücadelede batı şeria ve gazzeli kardeşlerine katıldılar.

esasen silah olarak kullanılan arabalardan, bıçak ve baltalara varıncaya kadar, filistinlilerin başvurduğu şiddetin karakteri, bu tepkilerin -her ne kadar korkunç olursa olsun- ne tam teçhizatlı ne de örgütlü olduğunu ortaya koyuyor. bunlar, filistinlilerin yaşadıkları gerçeklere karşı tabandan gelen tepkiler. yani israil'in karşı karşıya olduğu sorun içeride gelişen bir şey. doğu kudüslüler, şehir sınırları içinde dolaşmakta serbest ve israil'in tercihi doğrultusunda filistin yönetimi'nin burada hiçbir rolü yok.

bu etkenler, hep birlikte sorunun tam kalbini işaret ediyor. pek çok israilli, özellikle de sağ görüşlü olanlar, yıllardır kudüs'ün kendilerinin bölünmez başkenti olduğunu söylüyor. lakin bu söylem şimdilerde, kentin ve son olarak da buradaki kutsal mekanların niteliğinde değişim olarak tezahür etmekte. dünya çapında milyarlarca insan açısından derin ve karmaşık bir anlam taşıyan kudüs'ün tek bir tarafın kontrolünde olması gerektiği fikri, düpedüz sürdürülebilir olmaktan uzak ve incelenmesi gereken bir düşünce.

kudüs, hristiyanlar ve müslümanlar içinn olduğu gibi, yahudi tarihi ve inancının da merkezinde yer alıyor. eski şehir içinde ve çevresinde bol miktarda bulunan kutsal mekanlar, bu kuvvetli bağlantıları gösteriyor. kutsal mekanlara erişimin yasaklanması veya onların statüsünün değiştiği yönünde bir görüntü ortaya çıkması pek çok kimseyi öfkelendiriyor. bu korkuyu 1967 öncesinde israilliler, bugün ise filistinliler yaşıyor. ancak bu kaygıların çaresi, tek taraflı kontrol olamaz.

aslına bakılırsa, sorun bizzat söz konusu kutsal mekanlara yönelik fazlasıyla sahiplenici, hatta kimi zaman saldırgan tutumdan ileri geliyor olabilir. nitekim bu, içerisinde "ötekinin" inkarını ve önemsizleştirilmesini barındıran bir tutum ki, gerçek anlamda din ile alakalı bir tarafı da var denemez. o bakımdan daha hafif bir yaklaşım benimsemek, olanakları ve istikrarı arttırabilir.

israil ve filistin devletlerinin başkenti, tek tanrılı üç dinin kutsal mekanı ve hac merkezi, tüm hepsinin yanı sıra işlevsel bir belediyeye ihtiyaç duyan yaşayan bir şehir olarak kudüs'e dair bugün de çok fazla talep var, gelecekte de olacak. bu meselelerin nasıl yönetileceği konusunda çok sayıda araştırma ve çözüm mevcut; eksik olan, değişimi etkileyecek siyasi irade.

gazze'nin acil bir çareye ihtiyacı olduğu şüphe götürmez bir gerçek, fakat burası, ne yazık ki, diplomatların ve karar mercilerinin dikkatini eşit derecede önemli diğer meselelerin uzağına çekmek gibi trajik bir çıkara da hizmet etti.  

by John Bell

üçüncü tarafların yardımı şart

kudüs'ün uluslararası niteliği düşünüldüğünde, bahsi geçen çözümler, kentte üçüncü tarafların da rol oynaması gerektiğine delalet ediyor. ister özel anlaşmalar isterse de özel rejimler yoluyla olsun, bu üçüncü taraflara, tarihi ve dini mekanların ve muhtemeldir ki güvenlik meselelerinin yönetimi açısından ihtiyaç duyulacaktır. 1994 tarihli israil-ürdün barış antlaşması'nda da belirtildiği üzere, ürdün'ün bu konudaki rolü de göz ardı edilemez.

aslına bakılırsa, güvenlik kontrolü meselesi, israil açısından taviz vermesi en zor konu olacak. bununla birlikte, güvenlik meselesi, farklı grupların eşit muamele görüp görmediği ve ortada bir meşruiyet hissi olup olmadığı noktasında en temel göstergelerden de biri. günümüz gerçekleri, israil'in radikal ölçüde genişlemeye devam etmesi için açık kapı bırakıyor. yaptığı hiçbir şey denetlenmeyen, ideoloji ve kutsal mekanların cazibesine kapılan israil'in bu eylemleri, geçmişteki gibi gelecekte de kaçınılmaz olarak karşı tepkileri beraberinde getirecektir.

abd dışişleri bakanı john kerry'nin geçtiğimiz haftaki müdahalesinin de gösterdiği gibi, kudüs ile ilgili görüşmeler artık daha fazla bekleyemez. kudüs sorunu'nu sona bırakma yönündeki klasik yaklaşım yüzünden, şehir, aşırılık yanlısı kesimlerin yıkıcı niyetleri karşısında savunmasız kalmış konumda.

kudüs'e dair pratik ve sembolik çözümler, mevcut gerilimleri dağıtmakla kalmayıp sorunun kökenindeki kodları, yani kimlik ve mülkiyet eksenindeki o dibe gidişi de çözmeye başlayarak çatışmanın diğer alanlarına da olumlu etki edebilir.

gazze'nin acil çareye ihtiyacı olduğu şüphe götürmez bir gerçek. zira burası; savaşın mahvettiği, dünyanın geri kalanından kopuk, kuşatma altında bir yer. oysa gazze, ne yazık ki, diplomatlar ve karar mercilerinin dikkatini eşit derecede önemli diğer meselelerden uzaklaştırmak gibi trajik bir çıkara da hizmet etti.

kudüs, gazze hususunda ihtiyaç duyulan o karşı mesele olabilir. belki de önce gazze ve kudüs" sloganıyla, en büyük insani sıkıntıların yaşandığı gazze ile sembolik açıdan en çok öne çıkan kudüs'ün yaralarının birlikte sarılacağı, yeni bir yaklaşıma girmenin vakti çoktan gelmiştir.

dünya genelinde siyasete yön veren pek çok isim, bu alana girme cesaretini göstermiyor. fakat kudüs yarasının böylece açık bırakılması da, uluslararası toplumun bir sorumsuzluğu.

kudüs konusunda hiçbir şey yapmamanın bedelini ise şimdilerde hepimiz görüyoruz.

kanadalı akademisyen ve diplomat john bell, madrid'deki toledo uluslararası barış merkezi'nde (citpax) orta doğu programı direktörü olarak görev yapıyor. ortadoğu'daki siyasi ve toplumsal gelişmeler üzerine araştırmalar ve arabulucuk faaliyetleri yürüten bell, aynı zamanda toronto üniversitesi siyaset bilimi bölümü'nde misafir öğretim üyesi olarak ders veriyor.

twitter’dan takip edin: @neopolitiks

bu makalede yer alan fikirler yazarlara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

John Bell

kanadalı akademisyen ve diplomat john bell, madrid'deki toledo uluslararası barış merkezi'nde (citpax) orta doğu programı direktörü olarak görev yapıyor. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;