Görüş

Mısır: Anayasada ordu

Mursi dönemi anayasası ülkeyi demokratikleşme, özgürlükler ve dengeli bir sivil-asker ilişkisi bakımından geriye götürdü; yeni anayasa da bu konuda pek bir şey vaat etmiyor.

Konular: Ortadoğu, Mısır
Cemal Abdülnasır konuşma yapmaya hazırlanıyor.
Cemal Abdülnasır 1952 yılındaki darbeyi planlamış, sonrasında ülkede askeri rejim tesis edilmişti. [Wikimedia Commons]

şubat 1953. "amacımıza ulaşmak için bir milyon mısırlıyı idam ettiysek ne olmuş?" diye bağırdı devrimci komuta konseyi (dkk) bünyesindeki cemal abdülnasır fraksiyonunun önde gelen üyelerinden binbaşı salah salim. bir ay önce dkk'den istifa etmiş olan sol görüşlü albay yusuf sıddık ise, "mısırlıları idam edip onlara zulmetmek için devrim yapmadım" diye yanıt verdi.

sıddık, 23 temmuz 1952'de afişe olan tertibi değiştirip planlanan saatten önce harekete geçerek darbeyi kurtaran ve ordu komuta karargahını ele geçiren kişiydi. darbeyi birlikte gerçekleştirdiği kişilerin, birkaç ay sonra kendisini hapse göndermekle kalmayıp, karısını, damadını ve başka akrabalarını da tutuklayıp taciz edeceğini bilmiyordu. bunların sebebi ise anayasal demokrasi yanlısı olmasıydı.

kral faruk'un 26 temmuz 1952'de sürgüne gönderilmesinin ardından mısır'ı kimin yönetmesi gerektiği sorusu öne çıktı. seçilmişler mi, yoksa silahlı kuvvetler mi iktidarda olmalıydı? bunun basit bir yanıtı yoktu. her şeyden önce, güç ve terör dengelerinin ağırlıkla silahlı kurumlardan, daha doğrusu söz konusu kurumların bazı fraksiyonlarından yana olduğu siyasi bir sürecin sonucuydu.

mısır'da anayasaların ve silahlı kurumların çetrefilli ve tartışmalı bir öyküsü var. her şey, 1952 yılında askeri hükümetin politikadaki hakim rolünün anayasallaştırılması süreci ile başladı. altmış yıl sonra mısır, yine aynı zorlu meseleyle, ancak bu kez çok daha kanlı bir şekilde karşı karşıya.

generallerin politikası

mısır anayasalarında orduya tanınan ayrıcalıklar, 1952 darbesinden itibaren sürekli arttı. ancak hikayenin başı bundan biraz daha öncelere dayanıyor. 1923 anayasasında orduyu ve polis gücünü düzenleyen yasaların her ikisi de tamamıyla seçimle iş başına gelen meclisteki yasa koyucuların eline bırakılmıştı. bu durum, silahlı kurumlar üzerinde seçilmiş sivil bir denetim biçimine olan ihtiyacı yansıtıyordu. ancak o tarihlerde ordu ve polis, ülkedeki hakim silahlı kurumlar değildi. güç dengesi, çok daha üstün konumda olan mısır'daki britanya silahlı kuvvetlerinden yanaydı.

1952 darbesi, bu koşulları önemli ölçüde değiştirdi. ordu, sadece monarşiye karşı değil, seçilmiş meclise karşı da darbe yapmıştı. kral 1. faruk tahttan inince, askeri hükümet içindeki bir azınlık, meclisin lağvedilerek anayasal demokratik siyasete kaldığı yerden devam edilmesini istedi. bu kesimin başını albay sıddık, albay ahmed şevki, albay reşad mehanna, binbaşı halid mohyiddin gibi isimler çekmekteydi. ancak askeri hükümette çoğunluk askeri bir diktatörlük istiyordu. demokrasi yanlısı azınlığın denetiminde topçu sınıfı başta olmak üzere ciddi bir silah gücü olduğundan bir orta yol bulunması gerekiyordu; mahkemeye başvuruldu.

31 temmuz 1952'de son derece siyasileşmiş olan danıştay, dokuza karşı bir oyla meclisin lağvedilmemesine karar verdi. danıştay başkanı abdülrezzak sanhouri ve yardımcısı süleyman hafız, o dönemin en popüler partisi olan vefd'in meclisi kontrol altında tutmasını engellemek isteyen, vefd karşıtı hakimlerdi. ilerleyen aşamalarda bir subayın sivil bir hükümete başkanlık etmesinin anayasal açıdan meşru olduğuna da hükmettiler. seçimle görev başına gelmemiş ve siyasi açıdan taraflı dokuz hakim, seçilmiş siyasi rakiplerini ve beraberinde de kırılgan mısır demokrasisini devirme kararı aldı.

bir adım ileri, iki adım geri

ancak 1954 anayasa taslağı, dkk'nin askeri yönetim rotasından çıkmaya çalıştı. taslakta, sivillerin her türlü koşulda askeri mahkemeler tarafından yargılanması yasaklanmakla kalmadı, devletin askere alınanlara eğitim ve öğretim sağlaması da mecburi kılındı. yine taslak kapsamında bir milli savunma konseyi kuruldu, ancak rolü (savaş ilanı, uzlaşma ve savunma tedbirleri olmak üzere) belirli üç meselede danışmanlık yapmakla sınırlandırıldı. silahlı kuvvetleri (ordu ve polis) denetleyen kanunların çoğu, taslağın ilk maddesindeki "mısır, temsili parlamenter bir cumhuriyettir" ifadesi ile özel statü verilen, seçilmiş meclise bırakıldı.

ancak 1954 tarihli taslak hiçbir zaman onaylanmadı. abdülnasır ve askeri hükümeti, işleyen demokratik kurumlarara sahip bir devlet değil, bir şahsiyet kültü etrafına kurulu bir diktatörlük istiyordu. 1954 anayasa taslağının kabul edilmemesi bir yana, metnin tek kopyası, tarihçi salah issa tarafından 1999 yılında arap birliği ile bağlantılı bir düşünce kuruluşunun bodrumunda bulundu. issa, mısır'daki anayasal demokrasinin trajik öyküsünü yansıtmak amacıyla "a constitution in a trash bin" (çöp tenekesindeki anayasa) isimli bir kitap yazdı.

2012 anayasası, 1954 tarihli taslağa kıyasla demokratikleşme, özgürlükler ve dengeli bir sivil-asker ilişkisi bakımından kesinlikle geriye doğru bir adım gibi görünüyor. örneğin, savunma bakanının subay olması ve milli savunma konseyi'nde çoğunluğu ordu komutanlarının oluşturması şart koşuluyor. ayrıca 198. madde ile sivillerin "silahlı kuvvetlere zarar veren suçlarda" askeri mahkemeler tarafından yargılanmasına imkan tanınıyor. seçimler planlandığı gibi 2013 yılında yapılabilseydi, yasa koyucular belirli suçlardan oluşan bir liste hazırlayacak ve bu yasa, muhtemelen sivil temsilciler ile ordudaki generaller arasında bir başka çekişme konusu olacaktı.

2013 paketi, savunma bakanlığı’nı özerk bir güce dönüştürürken, genel istihbarat servisi ve içişleri bakanlığı’na da imtiyazlar sağlıyor. 

by Ömer Aşur

bununla birlikte, 2012 anayasası, 1971 anayasası veya 2013 taslağına kıyasla bir adım ileri de görünüyor. cunta eliyle atanmış bir anayasa meclisinin meşruiyeti, son derece baskıcı koşullar, aşırı seviyede kan dökülmesi ve darbe sonrası anayasa hazırlama sürecine eşlik eden sistematik dışlamanın ötesinde, 2012 anayasasında bahsi geçen tüm askeri imtiyazlar 2013'teki taslakta da korundu. bazı maddelere daha da fazla ayrıcalıklar eklendi.

bu imtiyazları kurumsal özerklik, yasal muafiyet ve anayasal haklar ile ulusal yüksek politikaların formüle edilmesi şeklinde üç kategori altında listelemek mümkün.

ilk kategori, savunma bakanının subay olmasını ve takip eden iki cumhurbaşkanlığı dönemi için silahlı kuvvetler yüksek konseyi tarafından onaylanmasını gerektiriyor. ikinci kategorinin bir örneği ise, 2012 anayasasında askeri mahkemelere istedikleri her durumda yargı yetkisi tanımak suretiyle sivillerin bu mahkemelerde yargılanmasına izin veren bir maddenin çeşitli eklemelerle genişletilmesi. bahsi geçen madde aynı zamanda ordu ve istihbarat çalışanlarını ve bunların (adli, parlamenter veya diğer) "muadillerini" sivil denetimden beri kılıyor.

üçüncü kategoriye örnek olarak 2012 anayasasında yer alan 197. maddenin değiştirilmiş şekli sayılabilir. madde, (çift meclisli sistemin ve dolayısıyla üst meclisin kaldırılması nedeniyle) milli savunma konseyi'nden bir sivil temsilciyi çıkararak, askere dokuza beş mutlak çoğunluk sağlıyor. bu taslakta da, diğerlerinde de askeri-ekonomik komplekse hiçbir atıfta bulunulmazken, arazi alım ve istimlakı da dahil olmak üzere, ordunun sivil varlıklarının takip edilip düzenlenmesi için herhangi bir denetim kurumuna izin veren bir madde de bulunmuyor.

polis sektörü

polise de 2012 anayasasında olmayan yeni imtiyazlar sunuldu. 206. maddede polisin "halka" bağlı olduğu belirtilirken, hiçbir resmi seçilmiş kurumdan bahsedilmiyor. yani tahrir meydanı'nı dolduran, yerel basında geniş yer bulan ve 84,5 milyon nüfuslu "mısır halkını" temsil ettiği belirtilen 100.000 kişilik bir gösteri, ordunun temmuz 2013'te yaptığına benzer bir polis baskısını haklı gösterebilecek.

buna ek olarak, 207. maddede kıdemli polis memurlarından oluşan bir yüksek polis konseyi (ypk) kurulacağı ve polisi etkileyen her türlü kanunla ilgili olarak bu konseye başvurulması gerektiği ifade ediliyor. bu madde, cumhurbaşkanı muhammed mursi yönetiminde olduğu gibi, güvenlik sektörüne ilişkin her türlü reform girişiminin ypk aracılığıyla veto edilmesi için kullanılabilir.

son olarak, 237. madde kapsamında devletin "terörizm" ile mücadele etmesi şart koşuluyor ki, "terörizm", askeri darbelere karşı hem silahlı hem de barışçıl muhalefeti açıklayıp bunları kasten birleştirmek için geniş çaplı ve dikkatli bir şekilde kullanılan bir terim. buna abd başkanı barack obama'nın "terörist" müslüman kardeşler'in üyesi olduğu; muhammed baradey'in sina'da şiddeti körüklemek için müslüman kardeşler ile komplo kurduğu ve hatta dişi bir kukla karakter olan abla fajita'nın şiddeti teşvik edip terörü desteklediği yönündeki suçlamalar dahildi.

DOSYA: MISIR'DA DARBE DÖNEMİ

2013 taslağı, silahlı kurumlara mısır'ın anayasa tarihinde benzeri görülmemiş ayrıcalıklar tanıyor. söz konusu yetkiler, sivillerin işbirliği olmadan geçemezdi. sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasına izin veren 204. madde, 2013 yılında askeri hükümet tarafından göreve getirilen anayasa meclisinde 41'e 6 ezici çoğunluk ile kabul edildi. ulusal savunma konseyi'nin askeri çoğunluğu ve savunma bütçesi ile ilgili 203. madde ise 48 evet oyuna karşılık 1 ret oyu ile neredeyse oy birliği neticesinde kabul edildi. 1954 anayasa meclisi de askeri hükümet tarafından atanmış olmakla birlikte, maddelerin kalitesi, otoriter eğilimlere ilişkin denetimler ve temel özgürlüklerle ilgili güvenceler farklı bir seviyedeydi.

1952 yılında askeri hükümet cumhuriyetinin anayasallaştırılmasını destekleyen danıştay başkan yardımcısı soliman hafız, 1956 yılında hapse atıldı. hafız, serbest bırakılmasının ardından, temmuz 1952'deki oylamada meclisin göreve iade edilerek askeri yönetimin zayıflatılması yönünde oy kullanan tek kıdemli hakim olan arkadaşı vahid rafat'a şöyle dedi: "demokratik parlamenter yönetim yerine ordu hareketini desteklediğim için pişmanım. bence hapse girmiş olmam ve çektiğim acılar bu günahın cezasıydı."

ömer aşur, exeter üniversitesi arap ve islam çalışmaları enstitüsü’nde kıdemli okutman. güvenlik çalışmaları alanında ders veren aşur aynı zamanda brookings doha center’da misafir araştırmacı olarak görev yapıyor. aşur'un, the de-radicalization of jihadists (cihatçıların radikallikten uzaklaştırılması) adlı bir kitabı var.

twitter'dan takip edin: @dromarashour

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Ömer Aşur

exeter üniversitesi arap ve islam çalışmaları enstitüsü’nde kıdemli okutman. güvenlik çalışmaları alanında ders veren aşur aynı zamanda brookings doha center’da misafir araştırmacı olarak görev yapıyor. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;