Görüş

Soma faciasının hukuki boyutu

Soma'da yakınlarını kaybedenler iki tür tazminat talebinde bulunabilir. Ceza hukuku yönünden ise öncelikle olayın neden kaynaklandığı ve kimlerin hangi sorumluluklarını yerine getirmediklerinin tespiti gerekir.

Konular: Soma'da Facia
301 kişinin öldüğü maden faciasının ardından Soma Holding Yönetim Kurulu Başkanı Alp Gürkan ve şirketin yöneticileri basının karşısına çıkmıştı. [Fotoğraf: AP]

ülkemizi yasa boğan 301 işçinin öldüğü soma’daki maden kazası, beraberinde sadece hüzün ve gözyaşını değil, birçok hukukî problemi de getirdi. ama her şeyden önce bu müessif (üzücü) olayın sorumlularını bulmak ve hak ettikleri cezalara çarptırmak, toplumun bozulan dengesini geri kazanmak ve insan hayatına gereken özen ve dikkatin gösterilmesini sağlamak için önem taşımaktadır. bu sebeple bir an evvel kayıplar sebebiyle tazminatlar belirlenmeli ve olayın sorumluları hak ettikleri oranda cezalandırılmalıdır. soma’daki maden kazası, biri özel hukuka, diğeri de ceza hukukuna ilişkin bazı hukuki problemlerin çözümlenmesini gerektirmektedir.

yakınlarını kaybetmiş olanlar, başta işveren olmak üzere, bu olayın bütün sorumlularından zararlarının tazmini için hukukî taleplerde bulunabileceklerdir. bu taleplerden öncelikle akla gelenler, geride kalan mağdurların yakınlık derecelerine göre “destekten yoksun kalma tazminatı” ve “manevi tazminat” isteme haklarıdır.

türk borçlar kanunu’nun 53/3'üncü maddesi ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin … uğradığı kayıplarının karşılanmasını öngörmektedir. destekten yoksun kalma tazminatı, çok karışık hesaplamalar neticesinde bulunan ve esasen, ölen kimsenin ardında bıraktıklarına hayatlarının belli bir dönemine yönelik yapması muhtemel maddi katkılarının karşılanmasına ilişkindir.

yargıtay üyelerinin "manevi tazminat zenginleşme aracı teşkil edemez" yaklaşımı evrensel değerlere ve hukuk normlarına aykırıdır.

by Yılmaz Yazıcıoğlu

"manevi tazminat" ise, ölen kimselerin kayıplarının getirdiği manevi elemin karşılığı olarak hükmolunacak bir tazminat türüdür. her ne kadar kanun, "tazminat kusurun ağırlığına göre hesaplanır" diyorsa ve yargıtay hukuk genel kurulu (yhgk 2004 tarihli kararı ile) "manevi tazminata hükmedilirken", "gelişmiş ülkeler uyarınca caydırıcılık unsuruna da ağırlık verilmesi gerektiğini" vurgulasa da, şimdiki yargıtay üyeleri hiçbir şekilde katılmadığımız "manevi tazminat zenginleşme aracı teşkil edemez" diye düşünmektedir.

hâlbuki asıl olan; insan yaşamı, yaşamını kaybedenin yakınlarında açılan derin ıstırabın hiçbir değerle telafi edilemeyecek olması ve kişi haklarının her şeyin önünde geldiği gerçeğidir. bu sebeple manevi tazminat miktarı belirlenirken amaç, mağdura bir nebze olsun rahatlama duygusu vermek ve zarar vereni dikkat ve özen göstermek konusunda etkileyecek bir yaptırımla, caydırıcı olabilmek olmalıdır. türk yargıtay’ının bu duruma aksi yaklaşımı, evrensel değerlere, hukuk normlarına ve insan kaybının manevi yönden tazmininin maddi olarak karşılanabilmesinin olabilirliği düşüncesine aykırıdır. benim mağdurlara tavsiyem, türk yargısı tarafından belirlenecek manevi tazminat miktarlarını kabul etmeyerek yargı kararlarını avrupa insan hakları mahkemesi önüne götürerek orada sınamalarıdır.

şirket ve devlet yetkililerinin cezai sorumluluğu

ceza hukuku yönünden ise, durum daha karışıktır, zira bu üzücü olayda birden fazla kimsenin çeşitli ceza sorumlulukları bulunmaktadır. ceza hukuku, kimlerin ne oranda ve ne şekilde sorumlu olduğunu, kimlerin ne tür ceza sorumluluğu altına girdiğini ancak elde edilecek bilirkişi raporları doğrultusunda ve olayın detaylarının aydınlanması ile bulabilecektir.

öncelikle olayın neden kaynaklandığı ve bu sonucun ortadan kaldırılması için kimlerin hangi sorumluluklarını yerine getirmediklerinin tespiti gerekir. bu sebeple, soma kazasına ilişkin olarak savcılık makamının, “fiilin birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına ilişkin” yaptırım öngören türk ceza kanununun (tck) 85/2’nci maddesi uyarınca değerlendirecekleri yönündeki beyanı çok erken sarf edilmiş ve oldukça talihsiz bir açıklamadır.

kimlerin nasıl ve ne oranda sorumlu olduğunu tespit edebilmek için, bizzat olayın nasıl vuku bulduğunu ve bunu engelleyebilecek noktaları belirleyerek değerlendirmek gerekir. söylendiği gibi, olay günü ocak içindeki karbonmonoksit miktarı olması gereken değerin 10 katından daha fazla ise, yine son 15 gündür maden ocağının ve çıkarılan kömürün haddinden fazla sıcak olduğu, iş sağlığı ve güvenliği konusunda denetim ve rapor sunan kimsenin maden yöneticilerinden birinin akrabası olduğu ve bu sebeple gerçeğe muhalif rapor hazırladığı iddiası doğru ise işte bu durumda madenin bu şekilde çalışmasını isteyen ve çalıştıran herkesin ceza sorumluluğu değişecektir. zira artık içeride insan yaşamını tehlikeye atabilecek bir durumun varlığı ilgiler tarafından bilinmesine rağmen, işçilerin ne olursa olsun şeklinde çalıştırıldığı anlaşılmaktadır.

bu şartlarda maden işçilerinin çalışmasını kim istemiş ve çalıştırmış ise, artık onlar tck 85/2’nci maddesinde belirlenen taksirle ölüme sebebiyet vermek suçundan dolayı değil, “olası kasta” ilişkin hüküm uyarınca kasten adam öldürme hükümleri gereği cezalandırılmaları söz konusu olacaktır. bu durumda tck’nın 43/3'üncü maddesi her bir ölüm ve her bir yaralama fiili sebebiyle faillerin ayrı ayrı her bir cezasının toplanması sonucu bulunacak toplam cezanın tamamından sorumlu olmalarını sağlayacaktır. ancak infaz kanunu gereği cezaevinde geçirecekleri maksimum süre 36 yılı aşamayacaktır.

insan yaşamını tehlikeye atabilecek bir durumun varlığına rağmen işçilerin çalışmasını isteyen ve çalıştıranlar için kasten adam öldürme hükümleri gereği cezalandırma söz konusu olacaktır.

by Yılmaz Yazıcıoğlu

bunun dışında, söylendiği gibi, işçilere son kullanma tarihi geçmiş gaz maskeleri kullandırılmışsa, madende tehlike durumunda işçilerin kurtulmalarına olanak sağlayacak gerekli donanım ve yerleşke sağlanmamışsa, gerekli eğitim çalışmaları yapılmamışsa, yeterli gaz sensörü yok ise vb eksiklikler uyarınca bu maden ocağının çalışmasına imkân veren başta şirketin imza yetkisine sahip bütün yönetim kurulu üyeleri ile yine bu ocağın bu şekilde çalışmasına izin veren devlet yetkilileri ve bu ocağı denetlemesi gereken kamu denetçileri sorumludur. bu kimselerin “dikkat ve özen yükümlülüğüne uymadıkları için” tck’nın 85/2 inci maddesinde düzenlenen taksirle birden fazla kimsenin ölümüne sebebiyet vermek suçundan dolayı 2 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaları gerekecektir.

faillerin buradaki kusuru, yukarıda bir kısmını ortaya koyduğumuz hatalar uyarınca gerçekleştiğinden ceza kanununun 22/3'üncü maddesinde tarif olunan "bilinçli taksir" niteliğindedir. bilinçli taksir ile işlenen birden fazla kişinin ölmesine ve yaralanmasına sebebiyet verme suçu için cezalar yarı oranında artırılacak ve bu kişiler 3 yıldan 22,5 yıla kadar hürriyeti bağlayıcı/hapis cezası ile cezalandırılacaktır. hâkim bu cezayı takdir ederken “suç konusunun önem ve değerini, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığını ve faillerdeki taksire dayalı kusurlarının ağırlığını” dikkate almak suretiyle sorumlulukları belirleyerek alt sınır olan 3 yıldan ayrılarak cezayı 22,5 yıl olan üst sınıra doğru getirecektir.

artık yapılması gereken etkin bir yargılama sonrası hukuken yaraların sarılması ve toplumda bozulmuş olan adalet duygusunun hızlı ve sağlıklı bir şekilde onarılarak yeniden tesis edilmesidir. ancak son günlerde bu olay bağlamında türk ceza yargısını oluşturan süjeler eski, yanlış ve hukuk dışı uygulamalarını sergilemeye devam etmektedir.

başlatılan cadı avı çerçevesinde, ceza muhakemesi kanunu ile ceza mevzuatının gerekleri göz ardı edilerek davet ile yapılabilecek işlemler yerine peşinen suçlular ilan edilmekte, çeşitli tutuklamalar, gözaltına almalar gerçekleştirilmektedir. devlet, otoritesini ve gücünü kullanırken hukuk kurallarına uymakla yükümlüdür; bu sebeple kamu otoritesini temsil edenlerden hukukun dediklerini yerine getirmelerini beklemek en önemli haklarımızdan biridir. umarız onlar da hukuka uygun davranırlar.

doç. dr. yılmaz yazıcıoğlu, italyan lisesi'ni ve istanbul üniversitesi hukuk fakültesi’ni bitirdi. 1997-2009 yılları arasında marmara üniversitesi hukuk fakültesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. ayrıca çeşitli üniversitelerde ceza hukuku, ceza usul hukuku, insan hakları gibi temel derslerin yanında özellikle bilişim alanındaki konularda yüksek lisans ve doktora düzeyinde dersler verdi. serbest avukatlık yapan yazıcıoğlu'nun, “bilgisayar suçları”, “fikri mülkiyet hakkından kaynaklanan suçlar”, “ceza kanunları” isimli kitaplarının yanında çok sayıda makale, tebliğ ve bilimsel içerikli yayını bulunmaktadır.

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Yılmaz Yazıcıoğlu

doç. dr. yılmaz yazıcıoğlu, italyan lisesi'ni ve istanbul üniversitesi hukuk fakültesi’ni bitirdi. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;