Görüş
Sosyal Medya medya değildir
“Sosyal Medya medya değil, onun da ötesinde bir yaşam alanıdır. Bu platformlarda medyanın nesnellik, güvenilirlik gibi süzgeçlerinden geçmeyen bilgilerin bombardımanı var. Çoğu paylaşımı hiç sorgulamıyor ve bilgi kirliliği, manipülasyon ve dezenformasyon batağında debeleniyoruz.” Yeni Medya çalışmalarıyla bilinen öğretim görevlisi İsmail Hakkı Polat Al Jazeera için yazdı.
bir seçimin ya da maçın hemen ardından en yüksek perdeden bir sevinç ya da en derininden bir hüzün yaşıyoruz. ülkemizde ya da dünyanın herhangi bir yerinde bir patlama, bir afet, bir protesto oluyor; oturduğumuz ekranın başında o olguyla özdeşleşiyor ya da tam aksine ötekileştirip nefret kusuyor ve zaman zaman da sevinç ya da öfkenin itkisiyle sokaklara dökülüyoruz.
geçmiş yıllara oranla söz konusu kitlesel olgular üzerinden duygu ve düşüncelerimizi çok daha fazla tetikleyen ve kontrolsüzleştiren ise, son yıllarda pıtrak gibi çoğalan ve çeşitlenen sosyal medya platformları.
kuşkusuz henüz emekleme döneminde olmasına karşın etkileşimli ve zaman-mekân mefhumunu ortadan kaldıran radikalliğiyle hayatlarımızdaki yerini giderek arttıran ve bunun da ötesinde duygu ve düşüncelerimizi dahi şekillendirebilen bir ortam sosyal medya. ancak doğruyla yanlışın, algıyla gerçeğin birbirine karıştığı bir kaosu da barındıran bu ortama bireylerin pervasızca yaklaşmalarının ne denli ciddi sorunlara yol açtığını da her geçen gün yaşanan çeşitli örneklerle gözlemliyor hatta deneyimliyoruz.
siber dünyayı anlamaya çalışmak
peki, nedir sosyal medya? son birkaç yıla kadar kitlesel iletişim ihtiyacımızı karşılayan gazete, radyo ve tv’den oluşan klasik medyanın dijital kılıfa sarılmış bir evrimi mi? daha ötesi mi? yoksa bambaşka bir âlem mi?
her ne kadar “bildiğin facebook, twitter işte!” gibi birkaç örnek üzerinden “zihinlerde canlandırma” yöntemiyle tanımlanmaya çalışılsa da bu basit yaklaşım, sosyal medyanın temel özelliklerini, dinamiklerini ve gidişatını açıklamak için son derece yetersiz ne yazık ki.
aslında akademik bağlamda, sosyal medyayı da içine alan ve haber siteleri, wikiler, arama motorları ile mobil uygulamalar gibi çok daha geniş bir “yeni medya” çatısı ve onun üzerine oturduğu daha büyük resim olan internet ve mobil ağlardan oluşan siber dünyayı anlamaya çalışmak, tüm bu olguları açıklayabilmek ve geleceğe ilişkin bir perspektif yakalamak adına çok daha sağlıklı.
sosyal medya ise, bu dünyanın şimdilik en popüler ancak -içinde barındırdığı “medya” sözcüğü nedeniyle- bir o kadar da kavramakta zorlandığımız kısmı. bugüne kadar medya sözcüğünden anladığımız, “bir olguyu geniş kitlelere dünyaca kabul görmüş yayın ilkelerini uygulayarak olabildiğince çok yönlü, nesnel ve anlaşılır biçimde aktaran yayıncılık kurum ve kuruluşları” idi.
her ne kadar son dönemde söz konusu kurum ve kuruluşların çoğu siyasi ya da ticari kaygılarla bu tanımın içini layıkıyla dolduramasalar da, izleyicileri ile aralarında bu tanıma dayalı süregelen bir ilişki vardı ve bu, medya kurumunun inisiyatifinde izleyici, dinleyici ya da okura doğru akan tek yönlü bir ilişkiydi.
sosyal medya ile hakikate ulaşılabilir mi?
sosyal medya, medyanın bu geleneksel ilişki biçimini kökten değiştirecek bir radikallikte girdi hayatımıza. evet, artık herhangi bir haberi, bir olguyu belki çok daha fazla yönüyle görebiliyoruz, ancak nesnellik ve anlaşılırlık için eskisi gibi medya kuruluşundan bizlere doğru akan ve belli bir güvenilirlik katsayısıyla baktığımız bir yayın yerine bilgisayar ve cep telefonlarımızın ekranlarından akan ve yayıncılık ilkeleri gibi bir kaygısı olmaksızın arkasında kimin bile olduğunu bilmediğimiz yüzlerce, binlerce ve kimi zaman milyonlarca profilin paylaşım bombardımanı söz konusu. bu bombardıman altında hakikate ulaşma çabası ise, artık muhabir, editör, gazeteci ya da yayın yönetmeninden ziyade bizlerin birer görev ve sorumluluğu.
işte çoğumuz bu görev ve sorumluluğun idraksizliği ve biraz da içindeki medya sözcüğünün yanılsaması sonucu sosyal medya üzerindeki çoğu paylaşıma karşı sorgulayıcı bir gözle bakabilmekten imtina ediyor ve buradaki bilgi kirliliği, manipülasyon ve dezenformasyon batağında debelenip durmaktan öteye gidemiyoruz.
bundan daha vahimi ise, sosyal medyanın başındaki “sosyal” sözcüğünün sihrine kapılanlarımız için söz konusu. sosyal medya platformları, bizlere bir yandan zaman ve mekândan azade olup tüm dünyayla buluşabileceğimiz bir sosyal iletişim ortamı vaat ediyor. ancak giderek kamusallaşan bu iletişim ortamında bireysel ifadenin özgürleşmesi hayalleri, yerini yekleşen ya da kutuplaşan bir toplum zemininde bitaraf ya da bertaraf olma ikilemine zorlayan bir mahalle baskısı kabusuna bırakıyor.
sosyal medyada pasif izleyici olmak
yaşanan düş kırıklıkları, yanılsamalar ve güven sorunları yüzünden insanlar facebook, twitter ve sözlük gibi platformları riskli, güvensiz ve depresif bularak paylaşımlarını sıfırlayıp pasif izleyici moduna geçerken, huzuru instagram, whatsapp, linkedin ya da snapchat gibi görece yeni, tenha ve steril platformlarda arıyor.
sonuç? sosyal medyanın ne sosyal ne de medya vasıflarından beklediğini, düşlediğini bulamayan milyonlarca insan…
peki, yanlışı nerede yapıyoruz?
öncelikle birey olarak sosyal medyaya bakışımız çok sağlıklı değil. ona çok şey atfediyor, çok rol yüklüyor ve çok şey bekliyoruz. oysa sosyal medya, platformun markasından ve kendisinden bağımsız olarak, onun bizi şekillendirdiği ya da sürüklediği değil, bizim onu biçimlendirdiğimiz bir ortam olursa beklentilerimizi karşılamaya başlar. bu da, onun sosyal ve medya özelliklerini iyi analiz edip kendi yaşam felsefemiz doğrultusunda sosyal medya ilkelerimizi oluşturmamızla orantılı bir durum ve bunun birçok yolu, yöntemi var.
örnek ise bol; mesela sosyal medyayı haber almak amacıyla kullanıyorsanız, bunun için anonim bir twitter hesabı açın, beğendiğiniz güvenilir bulduğunuz profillerden bir twitter listesi oluşturun ve takip etmeye başlayın. eğer anlık akış sizin duygu durumunuzu olumlu-olumsuz etkiliyorsa paper.li gibi araçlar üzerinden kendi günlük gazetenizi yapın ve o listenizdeki profillerin paylaşımlarını belirlediğiniz bir vakitte gazete formatında ve toplu okuyun.
siyasi paylaşım yapmak istiyorsanız, bunu gerçek adınızla ilkeli ve seviyeli biçimde yapın ve trollerden, manipülatörlerden uzak durun, laf atmalarına yanıt vermeyin. polemiklerden uzak durun.
mesleki paylaşım yapmak isterseniz, blog ya da linkedin hesaplarınızdan bilgilendirici paylaşımlar yapın, mesleki gruplara ve tartışmalara seviyeli biçimde katılın.
facebook’un özelliklerini inceleyerek biraz daha kişisel ve yakın çevrenizden oluşan bir sosyal ağ haline getirin.
instagram’da daha huzur dolu paylaşımlar yapın ve güzel paylaşım yapanlarla etkileşime girin, hatta ortak ilgi alanları olan profillerle ilişkin etiketler altında buluşun, birlikte seyahate çıkın, vs.
bunlar yapabileceklerinizin küçük bir kısmı; fazlasını keşfetmek isteyenler için sosyal medyada daha çok bilgi ve eğlence var. yeter ki sosyal medyaya bakışımız ve ondan beklentilerimiz doğru olsun, bir de kâşif bir ruhumuz olsun.
en nihayetinde, sosyal medya bir medyadır ama medya dediğimiz şey, artık bizim eskiden bildiğimizin çok ötesinde ve içinde bireye, topluma ve hayata dair her şeyi barındıran bir yaşam alanına; hatta bir yaşam medyasına dönüşmüştür. ve bizler de o yaşam kumandasının sahipleri olarak kendi yaşam medyamızı kendi yaşamak istediğimiz gibi yönetmekten sorumluyuz.
twitter'dan takip edin: @ismailhpolat
bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar