Görüş

Suriye’yi ve sahada değişen şartları yanlış okumak

Türkiye, Suriye siyasetini uygularken, sahadaki koşulların gerçekçi bir değerlendirmesini yapamadı. Daha doğrusu kendi hedeflerini değişen şartlara uyacak şekilde değiştirmekte ağır kaldı.

Soli Özel'e göre, Türkiye, Suriye siyasetini uygularken kendi hedeflerini değişen şartlara uyacak şekilde değiştirmekte ağır kaldı. [Fotoğraf: AA-Arşiv]

beş yıl önce arap isyanları başladığında türkiye, uluslararası sistem içinde belki o güne dek görülmemiş derecede prestijli bir konumdaydı. izlediği dış politika ve bunun kavramsallaştırılışı dünyada ilgi uyandırıyor ve başarılı bulunuyordu. içeride de islamcı hareket içinden gelmiş bir partinin demokratik sistem bağlamında başardıkları, gelişmeleri çok yakından izlemeyenler açısından hayranlıkla izleniyordu. bu durumda nato üyesi ve ab üyelik adayı türkiye’nin, arap isyanları ardından ortaya çıkacak rejimlere esin kaynağı olması hem bekleniyor hem de isteniyordu.

beş yıl sonra türkiye’nin benzer bir konumda olduğunu söylemek mümkün değil. bir ara “değerli yalnızlık” tanımlamasıyla geçiştirilmek istense de türkiye, son dönemde izlemiş olduğu dış politika nedeniyle müttefikleriyle arasında ciddi gerginlikler bulunan, rusya ile kavgalı, bölgedeki pek çok ülkede büyükelçi düzeyinde temsil edilmeyen ve hepsinden daha acıtıcı olarak sözünün ağırlığı hayli azalmış bir ülke konumunda. bu zayıflığı nedeniyle kendisini, yeniden batı ittifakına yaklaşarak güvence altına almaya çalışıyor.  

kendi hava sahasına hapsolan türkiye

suriye’de, ankara’nın deklare ettiği “kırmızı çizgiler” birbiri ardına silinirken ülkenin meşru çıkarlarının layıkıyla korunamadığı bir noktaya gelindi. rusların su-24 uçağının stratejik mantığı kolaylıkla anlaşılamayan bir karar sonucu 17 saniyelik hava sahası ihlali nedeniyle düşürülmesinin ardından türkiye suriye içindeki müttefiklerinden türkmenleri koruyamaz hale geldi. kendi hava sahasına da hapsedilmiş oldu.

suriye’de, ankara’nın deklare ettiği “kırmızı çizgiler” birbiri ardına silinirken ülkenin meşru çıkarlarının layıkıyla korunamadığı bir noktaya gelindi.

türkiye’deki karar vericiler açısından daha kötüsü son aylarda, gerek amerikalılar gerekse ruslar’dan destek alan suriyeli kürtlerin örgütü pyd ve onun silahlı gücü ypg’nin güney sınırının geniş bir kesimine hâkim olması. bu şekilde türkiye’nin ortadoğu’daki arap nüfusla teması neredeyse kesilirken, suriye ile en uzun sınıra sahip devlet olarak cenevre’deki müzakerelerde bu ülkenin geleceğinde belirleyici rol oynayamayacağı da anlaşılıyor. bölgedeki değişimin öncüsü hatta sahibi olma iddiasındaki bir yönetim açısından bu durum hayli ciddi bir gerileme anlamına geliyor. son zamanlarda türkiye içinde işid tarafından gerçekleştirilen eylemler de işid ile suriyeli kürtler arasındaki kavganın türkiye sınırları içine taşındığını düşündürüyor. abd-türkiye ilişkileri ise pyd nedeniyle sürekli gergin seyrediyor.

türkiye, daha adalet ve kalkınma partisi iktidar olmadan suriye’deki rejim ile ilişkilerini düzeltmeye başlamıştı. yeni iktidar ortadoğu’ya yönelik siyasetinde suriye’yi merkeze yerleştirerek, bu eğilimi güçlendirdi. suriye ile yakınlaşma çerçevesinde bu ülkenin israil ile dolaylı müzakereler yapmasında ankara başat bir rol oynadı. bu arada bölgesel siyasette şam’ı tahran’ın etkisinden çıkarmayı hedefledi. suriye ile iyi geçinme uğruna şam’daki rejimin elinin çok kanlı olduğu, zindanlarında genç-yaşlı pek çok muhalifin çürüdüğü, lübnan eski başbakanı refik hariri’nin ölümünde muhtemelen parmağı bulunduğu gibi “detaylar” göz ardı edildi. rejime, başta abd olmak üzere müttefiklerin baskılarına rağmen bir bakıma kol kanat gerildi.

bu arka plana uygun olarak arap isyanları suriye’ye de vardığında ankara derhal dikkatini bu yöne çevirdi. şam’daki rejimi belli adımları atmaya (ki bunların içinde kabineye müslüman kardeşler’den bakan almak gibi rejimin asla kabul etmeyeceği teklifler de olduğu iddia edildi) ikna etmeye çalıştı. aylar süren çabalardan sonra hama katliamının ardından ikna çabalarından vazgeçerek rejimin karşısına geçti. o dönemde tüm dünyadaki beklenti esad rejiminin kısa sürede düşeceği yönündeydi. ne var ki gene hemen herkes iran ile müttefiki hizbullah’ın ve rusya’nın, daha pasif şekilde de çin’in şam’daki rejimin kollamak için neler yapabilecekleri konusunda yanılmıştı.

bu bağlamda, ankara, ilerleyen aylarda ve yıllarda rejimin yıkılması ve yerine müslüman kardeşler öncülüğünde islami yanı ağır basan bir rejimin kurulmasını sağlamak için hemen her yola başvurdu, radikal islamcı unsurlarla ilişki kurdu. ancak bu hedefine ulaşamadı. başlangıçtan itibaren özgür suriye ordusu’nun karargahı türkiye’de kurulmuştu. bu silahlı güçten pek medet umulmayacağı anlaşıldığında rejime karşı savaşmaya giden cihatçılara sınırlarda kolaylıklar sağlandı.  

bu siyasetin yan etkileri medya aracılığıyla dünyaya aktarıldığında küresel kamuoyunun cihatçı hareketlere külliyen cephe aldığı bir ortamda, türkiye’nin niyetleri ve konumu bazen haksız şekilde sorgulandı. bir komşu ülkedeki rejimi ne pahasına olursa olsun düşürme isteğinin yol açtığı bu ihtiyatsızlık zaman içinde suriye’nin destekçileriyle ilişkilerin bozulmasına yol açtı.

dahası beş yılın sonunda türkiye dünya kamuoyu indinde, suriye’de savaşan cihatçılara, hatta işid’e kolaylık gösteren, sınırlarını kullandıran, gerektiğinde cihatçıların tedavilerinin yapıldığı ülke profiline sahip oldu. ankara suriye’deki hedeflerinden hiç birini gerçekleştiremediği gibi, krizin başında dünyada kendisinden beklenen rolü oynayabilecek güce, etkinliğe ve kapasiteye sahip olmadığı da ortaya çıktı.

beşinci yılın sonunda, en büyük hatanın işid’in musul’u alması, ardından şengal ve erbil’e saldırmasıyla ortaya çıkan yeni durumun doğru okunmaması olduğunu söylemek mümkün. 

suriye siyasetini uygularken türkiye sahadaki koşulların gerçekçi bir değerlendirmesini yapamadı. daha doğrusu kendi hedeflerini değişen şartlara uyacak şekilde değiştirmekte ağır kaldı. iran ve rusya’nın şam’daki rejimin düşmesini engellemek için vargüçleriyle hareket edeceklerini öngöremedi veya bu desteğin rejime sağladığı gücü küçümsedi.

mezhepler üstü dış politikanın terk edilmesi

en vahimi, çok kısa sürede suriye’nin iç işi olmaktan çıkarak bölgesel bir güç hesaplaşmasının parçası haline gelen çatışmalarda aldığı tavır ve kullandığı söylemle mezhepler üstü dış politika anlayışını terk etti. suudi arabistan ile yakınlaşması, içeride suriye siyasetiyle ilgili olarak kullanılan dildeki mezhep vurgusu türkiye’yi mezhep ayrışmasının içine çekti.

beşinci yılın sonunda  geriye dönüp bakıldığında en büyük hatanın işid’in musul’u alması, ardından şengal ve erbil’e saldırmasıyla ortaya çıkan yeni durumun doğru okunmaması olduğunu söylemek mümkün.

bu bağlamda sınırın hemen güneyindeki kobani kasabası işid’in saldırısına uğrarken türkiye’nin seyirci kalması hatta genel tavrının bu gelişmeden memnuniyet duyulacağını düşündürmesi bir dönüm noktası oldu. abd’nin kobani direnişine hava kuvvetleriyle destek vermesi ile birlikte pyd/ypg, abd’nin sahadaki en etkili kara gücüne sahip müttefiki haline geldi. kobani’nin kurtarılmasını türkiye sağlamış olsaydı, belki de suriye kürtleri siyasi hedeflerini gerçekleştirmeye çalışırken ankara’nın telkinlerine daha açık hale geleceklerdi. türkiye’nin sınırın güneyindeki gelişmeleri etkileme imkanları da daha geniş olacaktı.

suriye krizi en azından bir süreliğine kontrol altına alınmış gibi dururken bunu başaran bölge ülkeleri, özel olarak da türkiye değil, rusya ve onun terkisine geçen abd oldu. ‘bölge sorunlarını biz çözeriz ya da bölge ülkeleri çözmelidir’ iddiasıyla suriye'de siyasetini oluşturan türkiye açısından bunun bir başarısızlık diye kabul edilmesi gerekir. bundan da öte, rejimi bir an önce devirme heyecanıyla işbirliği yapılan unsurların niteliğine ve yaptıklarına gereğinden fazla müsamaha gösterilmesi, mezhepçiliğin yaratacağı tahribatın küçümsenmesi suriye'nin sorunlarını ve oradaki iktidar mücadelesini türkiye'nin içine de taşıdı. içeride çözüm sürecinin yıkılması, pyd'nin mevzi kazanmasına koşut olarak türkiye kendisini daha ciddi bir tehdit altında hissetti. bunun sonucunda izlediği politika ise eşzamanlı olarak hem rusya ile ilişkilerin dibe vurmasına hem de abd ile ilişkilerin gerilmesine yol açtı.

sınırlarını dehşet ve vahşetten kaçan suriyelilere açarak türkiye hiç kuşkusuz örnek teşkil edecek bir davranış da sergiledi. avrupa mülteci kriziyle yüz yüze gelene kadar bu davranışın yeterli takdiri gördüğü de söylenemez. sonuç itibarıyla türkiye, suriye krizinin başında bölgesel bir güç ve izleyeceği çizgi birinci derecede merak edilen bir devletken beş yılın sonunda kapasitesinin altında bir konumla müzakere masasına katılacak ve gelişmeleri belirlemede daha düşük bir rol oynayacak.

soli özel, kadir has üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü öğretim görevlisi. türk dış politikası, türkiye siyaseti, türkiye - abd ilişkileri ve orta doğu siyaseti konularında birçok akademik çalışma, gazete ve dergi makaleleri kaleme aldı.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Soli Özel

kadir has üniversitesi, uluslararası ilişkiler bölümü öğretim görevlisi.robert koleji'nde liseyi tamamladıktan sonra abd'deki benington koleji'nde ekonomi ve sosyal bilimler bölümü'nde lisansını, johns hopkins üniversitesi, yüksek uluslararası etüdler bölümü'nde (school of advanced international stu Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;