Görüş

“Terörle mücadele” mi “teröristle mücadele” mi?

Terörle mücadele ve teröristle mücadele birbirlerinin alternatifi değildir. Birinin yapılmış olması, diğerine duyulan gereği ortadan kaldırmaz. Her ikisiyle de yerinde ve zamanında gereği gibi mücadele etmek kaçınılmazdır. Ancak terörle mücadele ihmal edilerek teröristle mücadele edilmez.

[Fotoğraf: AA / Arşiv]

türkiye'nin kabaca yarım asır öncesine kadar uzanan ve şiddet olaylarıyla iç içe yaşadığı dönemi anlatan terörle yüzleşme tarihi, aynı zamanda “terörle mücadele” ve “teröristle mücadele” kavramlarına ilişkin süregelen diyalektik tartışmanın tarihidir. bu iki kavram ilk bakışta aynıymış gibi gözükse de aralarında dayandıkları sosyal dinamikler, esas ve içerikleri ve oluşum süreçleri itibariyle derin farklılıklar bulunuyor.

terörle mücadele genel çerçevede ülkenin toplumsal ve siyasal yapısı, tarihi birikimi, etnik ve kültürel mirası, sosyo-ekonomik çelişki ve açmazlarıyla ilişkili, çok boyutlu ve makro ölçekli bir sorun alanıdır. teröristle mücadele ise, terörün beslenmesine uygun toplumsal ve siyasal atmosferin ve çevre koşullarının ürettiği mikro ölçekli bir sorun alanıdır.

terörle mücadele, terörün üzerinde kök saldığı toplumsal zemindeki sosyo-ekonomik dengesizlikleri gidermeyi, etnik ve kültürel farklılıkların ayrışmaya ve çatışmaya dönüşme potansiyelini ortadan kaldırmayı hedefler. terör örgütlerinin gerek doktrin düzeyinde, gerek örgütlenme ve eylem aşamalarında halk kitlelerinden sempatizan ve militan devşirmelerini önlemeye yönelik politika ve stratejilere dayanır.

türkiye’nin 90’ların sonuna kadar benimsemiş olduğu şiddet kullanımına odaklı terörle mücadele yaklaşımı, bataklığı kurutmak yerine tek tek sivrisineklerle mücadele etme örneğinden farklı değildir.


teröristle mücadele ise doktrin ve örgütlenme aşamalarını tamamlayarak eyleme geçen ve elverişli şartlarda büyüyerek zemin kazanan terör örgütlerinin kırsal ve kentsel bölgelerde başlattıkları saldırı, bombalama, adam kaçırma, yol kesme, haraç alma, öldürme tehdit, vb. eylemlerine karşı koyma, teröristleri etkisiz hale getirerek kamu düzenini sağlama çabasıdır.

terörle mücadelede politika ve stratejinin önemi

türkiye’nin, şiddet hareketleriyle yüzleşmeye başladığı 1970’lerden 2000’lere kadar, terörün altında yatan etnik ve tarihi gerçekleri, sosyo-ekonomik süreç ve dinamikleri dikkate alan, terörün köklü sebeplerini ortadan kaldırmaya yönelik uzun vadeli makro politikaları ve buna dayalı kapsamlı bir terörle mücadele stratejisi olmamıştır.

teröre karşı verilen mücadele, pkk başta olmak üzere terör örgütlerinin güvenlik güçlerine, karakollara, sivil halka ve kritik hedeflere yaptıkları saldırılara karşı konulması, saldırıların ardından karşı atağa geçilmesi veya terör örgütlerinin üstlendiği kampların bombalanması biçiminde gerçekleşmiştir.

tepkisel nitelikte sürdürülen mücadele kapsamında terör eylemleri arttıkça mücadelenin yoğunluğu ve şiddeti de artmış, eylemlerin azaldığı ya da eylemsizliğin hüküm sürdüğü dönemlerde durağan bir tavır takınılmıştır. bu tutumun kamu güvenliğini sağlamada yegâne yaklaşım olarak benimsenmesi ve güvenlik sisteminin tüm enerjisini tüketmesi, kapsayıcı ve uzun vadeye yayılan bir mücadele politikasının ve stratejisinin geliştirilmesini engellemiştir. politika ve strateji eksikliğinin ortaya çıkardığı sonuç, güvenlik sisteminin terörü önleme refleksinin körelmesi, ülkenin giderek büyüyen bir şiddet sarmalına kapılmasıdır. 

soğuk savaş döneminin sınıf çatışması tezine dayalı aşırı sol eğilimli terör örgütleri katı ideolojilerin önemlerini kaybetmeye başlamasıyla birlikte kısa sürede ömürlerini tamamlamışlardır. ancak eta, tamil, ira ve pkk gibi terör örgütleri yarım asra kadar varabilen sürelerle varlıklarını ve mücadelelerini sürdürebilmişlerdir. bu örnekler bize terör hareketlerinin altında etnik, kültürel ya da mezhep temelli tezlerin bulunması halinde ortaya çıkan şiddet hareketlerinin sadece karşı şiddetle bastırılarak önlenemeyeceğini, ileri sürülen söylemlerin temelinde yatan terörü besleyici süreç ve dinamiklerin dikkate alınması gerektiğini göstermiştir.

türkiye'nin terörle yüzleşme tarihi ise kabaca iki döneme ayrılabilir. bu açıdan türkiye'de ilk örgütlü terör faaliyetlerinin görülmeye başlandığı 1970’lerin başından 2000’lerin başına kadar süren dönemi “teröristle mücadele dönemi”, 2000’lerden sonra demokratikleşme adımları ve çözüm süreciyle başlatılan dönemi ise “terörle mücadele dönemi” olarak adlandırabiliriz.

90’lar ve terörle mücadelede sebep-sonuç ilişkisi:

türkiye’nin 90’ların sonuna kadar benimsemiş olduğu şiddet kullanımına odaklı terörle mücadele yaklaşımı, bataklığı kurutmak yerine tek tek sivrisineklerle mücadele etme örneğinden farklı değildir. örgüte karşı arazide verilen silahlı mücadele sonucunda etkisiz hale getirilen terörist sayısının artmasıyla sorunun çözüme kavuşturulduğunun sanıldığı her defasında tekrar başa dönülerek daha fazla sayıda teröristle mücadele edilmek zorunda kalınması bunun açık bir ifadesidir.

terörün üzerinde kök salarak geliştiği kürt sorunu sosyolojik ve siyasal bir sorun, kendi başına terör sorunu ise güvenlik sisteminin yapı ve işleyişiyle ilgili bir sorundur. bu bakımdan terör örgütlerinin büyümelerini, doktrin ve eylem yönünden toplumsal tabana yayılmalarını sağlayan süreç ve dinamikler terörün sebebi; şiddet ve silah kullanımıyla ortaya çıkan eylemler ise terörün sonucudur.

terör sorununu üzerinde gelişerek serpildiği sosyolojik ve siyasal zeminden bağımsız olarak ele almak, terörün altında yatan sebepler zincirini dikkate almadan sadece yol açtığı sonuçlara odaklanmak anlamına gelir. bu çerçevede güvenlik sisteminin pkk terörüne geleneksel yaklaşımı, terörün sebepleriyle mücadele etmek yerine sadece sonuçlarıyla boğuşmak biçiminde kendisini göstermiştir.

uzun dönemler boyunca kürt kimliğinin inkâr edilmesi, kürtçe dilinin kullanımına ve kültürel hak taleplerine karşı uygulanan baskı ve kısıtlamalar terör örgütünün toplumsal tabanda ideolojik bilinçlendirme ve kimlik kazandırma faaliyetlerinin dayandığı temel gerekçeleri oluşturmuştur. 80’lerin sonundan başlayarak 90’lar boyunca terörle mücadelenin yalnızca gerçekleştirilen eylemlere karşı silah ve şiddet kullanımına indirgenmesi, faili meçhul cinayetler, köylerin boşaltılması ve ekonomik darboğaza düşen insanların gelecek umutlarını yitirmesi halkı devletten soğutmuş, terör örgütünün propagandalarına meşruiyet gerekçesi oluşturmuş, taraftar ve sempatizan kitlesini sürekli büyütmüştür.

2000’li yıllar ve çözüm süreci:

2000'li yıllar terörle mücadele yaklaşımında önemli bir kırılmanın yaşandığı, atılan demokratikleşme adımları ve başlatılan çözüm süreci’yle terörün sebeplerine inilmesi yönünde esaslı bir anlayış değişikliğine gidildiği bir dönemdir.

2002'ten 2014'e kadar çıkarılan 8 ab uyum paketi ve 4 ayrı demokratikleşme paketiyle aslında insan hakları ve özgürlüklerin genişletilmesi alanlarında 80’lerde ikmal edilmesi gereken düzenlemeler hayli gecikmeli olarak ele alınmıştır. bu alanda türkiye'nin gelişmesinin önündeki engellerin kaldırılması yönünde önemli mesafeler alınmıştır.

çıkarılan paketlerle uygulamaya konulan demokratikleşme süreçleri çerçevesinde; güvenlik paradigmasının değiştirilmesi, olağanüstü halin ve dgm'lerin kaldırılması, demokratik yapı ve işleyiş üzerindeki askeri vesayetin sona erdirilmesi, işkenceye sıfır tolerans ilkesinin getirilmesi, faili meçhul cinayetler dönemine son verilmesi, gözaltı koşullarının iyileştirilmesi, örgütlenme ve ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması, farklı dil ve lehçelerde eğitim ve öğrenim görme ve siyasi propaganda yapma hakkının getirilmesi, kürtçenin sosyal ve kültürel alanda kullanımına yönelik baskı ve kısıtlamaların kaldırılması, köye dönüş ve rehabilitasyon projesinin uygulamaya konulması, terör mağdurlarının zararlarının tazmin edilmesi konularında önemli kazanımlar sağlanmıştır. bu kazanımlar, terörün gelişme ve kökleşmesine yol açan kültürel ve etnik ayırımcılık iddialarının, hak ve özgürlük taleplerine ilişkin tezlerin temelindeki gerekçeleri tek tek ortadan kaldırmıştır.

kıssadan hisse

terörle mücadele ve teröristle mücadele birbirlerinin alternatifi değillerdir. birinin yapılmış olması diğerine duyulan gereği ortadan kaldırmaz. her ikisiyle de yerinde ve zamanında gereği gibi mücadele etmek kaçınılmazdır. ancak terörle mücadele ihmal edilerek teröristle mücadele edilmez.

çözüm süreci’nin başarısızlığa uğramış olması, terörün önlenmesinde silah ve şiddet kullanımı dışındaki yolların tümüyle kapandığı anlamına gelmemelidir.


en yanıltıcı ve vahim olanı, uzun vadeli politikalar ve stratejiler çerçevesinde yürütülmesi gereken mücadele ihmal edilerek terör örgütlerine militan sayısı, lojistik imkânlar, silah ve cephane yönünden verdirilen kayıpların terörle gerektiği şekilde mücadele ediliyor izlenimini doğurması, mücadeledeki başarının sadece verdirilen kayıpların miktarıyla ölçülmesidir.

şiddet esasen terörün sebeplerini ortadan kaldırmak için değil, ortaya çıkardığı sonuçları bertaraf etmek için kullanılır. çelişkili gibi gözükse de şiddetin terörün sebeplerini ortadan kaldırmak için kullanılması halinde karşılıklı nefreti körüklediği ve yeni şiddet dalgalarına yol açtığı dünyanın farklı ülkelerinde yaşanan terör deneyimlerinden görülmektedir.

türkiye’nin 2000'lerde gerçekleştirdiği demokratikleşme hamleleriyle sağladığı kazanımlar dikkate alındığında terör örgütünün devletin kürt sorununu görmezden geldiği ve etnik ayırımcılık yaptığına ilişkin tezlerini dayandıracağı bir bahane kalmamıştır.

diyalog ortamının oluşturulması ve silah bırakma amacıyla başlatılan çözüm süreci, ülkenin geleceği için büyük bir umut kaynağı olduğu halde örgütün terör eylemlerinden vazgeçmemesi nedeniyle akamete uğramış, sonuçta önemli bir fırsat kaybedilmiştir. iki yıl süren çatışmasızlık dönemi sonunda terör olaylarının eskisinden çok daha fazla tırmanmış olması mutlak bir çaresizlik olarak görülmemelidir. çözüm süreci’nin başarısızlığa uğramış olması, terörün önlenmesinde silah ve şiddet kullanımı dışındaki yolların tümüyle kapandığı anlamına gelmemelidir.

terörle mücadele kapsamında başvurulan çözüm arayışları dünyanın diğer ülkelerindeki örneklerde de görüleceği gibi sürekli ileriye giden, sorunsuz olarak yürüyen süreçler değil; inişli çıkışlı, zaman zaman duraklamalara, geri dönüşlere uğrayan süreçlerdir. ancak, diyalog ve çözüm süreçleri, devletin gerektiğinde şiddet kullanarak terörist eylemleri sona erdirme ve kamu düzenini sağlama çabasının alternatifi değildir. bu bağlamda silahı elinden bırakmayan ve eylemlerine devam eden bir yapı ile bir diyalog ya da çözüm sürecinin yürütülmesi eşyanın tabiatına aykırıdır. devlet, kullanılan şiddete gereken ağırlıkta cevap vermeli; örgüt ise terör eylemlerine başvurması halinde misliyle karşılık göreceğini ve silahlı mücadelenin hiç bir zaman çıkar yol olmadığını görmelidir.

türkiye, geleceğini karartan, gelişmesinin önünde engel olarak duran bu sorunu er geç çözecektir. ancak bu alandaki mücadelenin ülkenin sosyal, ekonomik ve kültürel gerçeklerine dayalı siyasi politikaları bağlamında uzun vadeli siyasi öngörülere ve stratejilere göre yürütülmesi gereken bir süreç olduğu unutulmamalıdır.

doç. dr. ulvi saran, eski kamu düzeni ve güvenliği müsteşarı, vali. ankara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi kamu yönetimi ve siyaset bilimi bölümü'nden mezun oldu. kamuda önce başbakanlık devlet planlama teşkilatı'nda sözleşmeli uzman olarak çalışmaya başladı, ardından çeşitli ilçelerde kaymakamlık yaptı. 1992-2003 arasında içişleri bakanlığı'nda mülkiye başmüfettişi olarak görev yaptı. sağlık bakanlığı'nda müsteşar yardımcılığı görevinde bulundu. 2009-2012 arasında malatya valisi olarak görev yapan saran, daha sonra başbakanlık kamu düzeni ve güvenliği müsteşarı olarak atandı; 22 eylül 2014 tarihine kadar bu görevde bulundu.

twitter'dan takip edin: @ulvisaran

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Ulvi Saran

ankara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi kamu yönetimi ve siyaset bilimi bölümü'nden mezun oldu. kamuda önce başbakanlık devlet planlama teşkilatı'nda sözleşmeli uzman olarak çalışmaya başladı, ardından çeşitli ilçelerde kaymakamlık yaptı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;