Görüş

Tunus, Arap Baharı'na model olabilir mi?

İki başkan ve beş farklı hükümet eskiten çalkantılı üç yıllık bir geçiş sürecinden sonra Tunus, nihayet düzlüğe çıkıyor gibi duruyor.

Tunus Devrimi
Arap Baharı'nın başlangıç noktası olan Tunus, demokrasiye geçiş sürecini en istikrarlı sürdüren Ortadoğu ülkesi konumunda. [Fotoğraf: Reuters-Arşiv]

tunus'ta seyyar satıcı bir gencin 17 aralık 2010 günü kendisini yakmasıyla başlayan isyanlar, ülkeyi 23 yıldır demir yumrukla yöneten zeynel abidin bin ali yönetimini devirdi. böylece yakılan isyan ateşi, bölgedeki başka diktatörlerin de sonunu getirdi, ciddi bir değişim dalgası ve çalkantıya yol açtı. libya, tunus, fas ve yemen'de demokrasi çarkı yavaş ve sıkıntılı da olsa dönüyor. geçen zaman zarfında mısır, üç referandum ve iki seçimin ardından askeri darbeyle demokratik çizgiden saptı. buna karşın tunus'un, daha yavaş ilerleyerek demokratik geçişi sağlayacağı anlaşılıyor.

tunus'taki gelişmeleri sağlıklı analiz edebilmek için hem ülkenin öznel şartları hem de dış faktörleri göz önüne alarak ve yerine göre mısır ile karşılaştırarak incelemek yararlı olabilir. 2011 başında bin ali yönetiminin düşmesinden sonra tunus'ta yaşanan süreç, mısır'dan farklı şekilde gelişiyor. farklılık dört ana noktada karşımıza çıkıyor: birincisi; eskiden beri tunus ordusu, mısır'daki gibi çok güçlü ve siyasetin içinde yer alan bir yapı değildi. ikincisi; bin ali devrildikten sonra mısır'daki gibi yüksek askeri konsey değil, sivillerden oluşan devrim konseyi yönetimi devraldı. üçüncüsü; islamcı nahda hareketi, mısır'daki ihvan gibi başkanlık sistemiyle tek başına herşeyi kontrol etmek yerine parlamenter sistemde gücü paylaşmayı tercih etti. dördüncüsü ise hacmi ve nüfusu ile mısır kadar merkezi ve bölgeyi etkileyecek konumda bulunmayan tunus, daha az dış müdahaleye maruz kaldı.

bütün bunlar, tunus'ta demokrasinin rahat ilerlediği anlamı taşımıyor şüphesiz. her değişimde olduğu gibi tunus toplumu ve siyasetindeki değişim de dirençle karşılaşıyor. bin ali döneminde sivil toplum sürgün ve hapislerle zayıflatıldığı için tunuslularda uzlaşma kültürü ve sivil liderlik eksikliği açıkça hissediliyordu. buna rağmen tunus'ta seçimle bir geçiş yönetimi oluşturulabildi. ekim 2012'de genel seçimler düzenlendi. nahda'nın birinci parti olduğu seçimler sonucu oluşan parlamento, munsif marzuki'yi cumhurbaşkanı seçti, ardından koalisyon hükümeti kurulabildi. üçlü koalisyon ve cumhurbaşkanı marzuki, mısır'daki gibi demokrasi karşıtı yıkıcı koalisyona karşı demokratik çarkın dönmesinde ciddi katkıda bulundular. lakin söz konusu ılımlı hava, mısır'a (elbette libya'ya) nazaran görece sakin giden tunus'un zorlu sorunlarla boğuştuğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor.

tunus'un acil çözüm bekleyen sorunları

ilk kez seçilmiş olan tecrübesiz kurucu meclis ile koalisyon hükümetinden hem işsizlik, yoksulluk, güvenlik, eğitim ve sağlık sorunlarını çözmesi hem de demokratik sistem kurması bekleniyordu. iç karışıklıklar, küresel ekonomik krizin sürmesi ve ayrıca ir arap dünyasında demokrasi istemeyen bazı körfez ülkelerinin olumsuz müdahalesi, 2013 yılına gelindiğinde tunus'taki siyasal krizi derinleştirdi. devrimden beklentilerin aşırı yüksekliği ve istikrarlı bir yönetimin kurulup kurulamayacağı tartışmaları, gösterileri ve grevleri de beraberinde getirdi. ayrıca, yaygın dindarlığı ile bilinen mısır’dan farklı olarak tunus’taki islamcı-laik kamplaşması çok daha şiddetli ve keskindir.

tunus’taki sorunlara daha önce siyaset sahnesinde var olmayan radikal selefi grupların içkili lokanta, gazino ve barlar ile peçeye (nikap) izin vermeyen okullara karşı gösteri yapmaları ve hatta saldırmaları ciddi gerginlik yaratıyor aynı gruplar, şeriat hükümlerinin biran önce uygulanması için de hükümete baskı uyguluyor ve gösteriler düzenliyorlar. nahda hükümetinin içindeki şahin kanadın selefilere sempatik bakması ve onların şiddete başvurabileceğini öngörememesi dolayısıyla selefiler büyük bir sorun haline geldiler. ensar el-şeria gibi radikal grupların tunus'a olumsuz etkisi, laik figürlere karşı yapılan siyasi cinayetlerden sonra anlaşılmıştır.

laik politikacılar şükrü belaid (6 şubat 2013) ve muhammed brahmi'nin öldürülmesi (25 temmuz 2013), tunus’ta siyasi tansiyonu aniden yükseltti. islamcılar ve laikler arasındaki zaten var olan kutuplaşma artmış, nahda'ya karşı peşpeşe protesto gösterileri ve grevler düzenlendi. muhalefetin örgütlediği gösterici gruplar, mısır'daki gibi kurucu meclis, hükümet ve cumhurbaşkanlığından oluşan 'üçlü koalisyon' yapısının düşmesini istiyordu. bu esnada bin ali’nin adamları da islamcı-laik kutuplaşması ortamında siyasi arenaya geri dönüş imkanı buldular. eski rejimin adamları ve bazı devrimciler, ikinci devrim için birlikte harekete geçtiler. özellikle 25 temmuz'daki brahmi cinayetinden sonra muhalefet sokaklara dökülüp üçlü koalisyon'u devirmeye çalıştılar ama halktan aradıkları desteği bulamadılar.

güçlü işçi sendikası ugtt, muhalefetin yeni devrim/darbe çağrılarına uymadı ve ulusal diyaloga destek verince taraflar uzlaşmak zorunda kaldı. ulusal diyalog süreci çok zor geçti, zira muhalefet kurucu meclis’in feshini, hükümetin ve cumhurbaşkanı marzuki'nin istifasını talep ediyordu. üçlü koalisyon ise mevcut kurucu meclis ile anayasa yazılmasını ve sağ salim seçime gidilmesini istiyordu. diyalog esnasında teknokrat hükümeti konusunda anlaşılmasına rağmen başbakanının kim olacağı konusunda kriz çıktı. sonuçta anlaşmaya varıldı ve başbakanı ali urayyid, 9 ocak 2014'te istifa etti. yerine de mehdi cuma, yeni teknokrat hükümeti kurmakla görevlendirildi. bakanların teknik özelliği ağır basan figürlerden seçilmesi, ülkedeki tansiyonu yatıştırma yoluna girmesi olarak okunabilir.

ekonomik sorunların yanında tunus'un en hayati sorunu güvenliktir. yeni ve kalıcı bir düzen kuruluncaya kadar da güvenlik şartlarında tam anlamıyla iyileşme sağlanması pek mümkün durmuyor. adi suçlarla mücadele de yavaş seyrediyor. ancak daha kötüsü, silahlı ve terörist grupların faaliyetleridir. libya'dan yayılan silahların bir kısmının tunuslu çetelerin ve terörist grupların eline geçmesi ve siyasi cinayetler, halkın güvenlik ve istikrar algısını zedeliyor. özellikle siyasi figürlere yönelik suikastlarda laik gruplar, nahda'yı ensar el-şeria gibi radikal grupları himaye etmekle suçlamaktadırlar. el-nahda bu grupların oluşturduğu riski biraz geç de olsa anlamış ve üzerlerine gitmeye başlamıştır.

tunus, anayasa yazımında ciddi sıkıntılar yaşandı ama mısır'daki gibi bir çıkmaza asla girmedi. iki yıl içerisinde dört değişik taslak üzerinde ciddi tartışmalar yaşandı. siyasi cinayetler yüzünden ertelense bile sonunda sivil toplumun katılımıyla oluşturulan anayasa komisyonu’ndan her madde ayrı oylanarak geçti. nahda üyesi politikacılar, kadın-erkek eşitliğine ters görülen şeriat maddelerinde ısrar etmediler. mısır'da müslüman kardeşler, siyasal ağırlığı olan liberaller yerine sayısal ağırlığı olan selefileri anayasa yazımında dikkate almışlardı. bu durum muhalefetin birleşmesine ve cumhurbaşkanı muhammed mursi’nin darbe ile devrilmesine epey katkı sağladı. nahda ve lideri raşid gannuşi, mısır'dan ders çıkardılar, radikal selefi grupların sebep olduğu istikrarsızlığa mesafe koyarak laik kesimlerle uzlaşma formülü aradılar. sonuçta, anayasa yazımı krize varmadan çözüldü. 23 ocak 2014 günü ulusal kurucu meclis'te tüm maddelerin oylaması tamamlandı. metnin bütün olarak oylanması ve şubat ayında referanduma sunulması bekleniyor.

iki başkan ve beş farklı hükümet eskiten çalkantılı üç yıllık bir geçiş sürecinden sonra tunus düzlüğe çıkıyor gibi duruyor. mısır gibi aceleye getirilmeden yapılan yeni anayasada askere özel bir statü tanınmıyor ve bireysel özgürlükler garanti altına alınıyor. bu yıl içinde önce parlamento, sonra başkanlık seçimleri yapılacak. seçimler, gerçek bir referandum ve demokrasi için test olacaktır. laik ve islamcı kamplar birbirine güvenmeseler bile diyalog yolunu açık tutuyorlar. seçimlerde doğal olarak herkes konumunu güçlendirmek için daha çatışmacı bir söylem tercih edebilir. teknokrat hükümetinin kurulması bu gerginliği azaltmışsa da devrime yol açan sorunların dosyası hali hazırda masada duruyor. bu sorunların çözüme kavuşturulması halinde tunus, bu geçişi muhtemelen başaracak ve arap baharı’nın model ülkesi olma yolunda ilerleyecektir. 

ahmet uysal, 1972 yılında sakarya'nın geyve ilçesi'nde doğdu. 1994'te orta doğu teknik üniversitesi (odtü) fen edebiyat fakültesi sosyoloji bölümü'nden mezun oldu. yüksek lisans ve doktorasını, abd'nin southern illinois üniversitesi'nde tamamladı. halen marmara üniversitesi ortadoğu araştırmaları enstitüsü'nde (ode) öğretim üyesi olarak görev yapan doç. dr. uysal'ın yerli ve yabancı akademik dergilerde yayımlanmış çok sayıda makalesi bulunuyor. merkezi ankara'da bulunan stratejik düşünce enstitüsü'nün (sde) uzman kadrosunda yer alan uysal, arap dünyasının sosyo-politik koşulları ve türk-arap ilişkileri üzerine çalışmalarını sürdürüyor.

twitter'dan takip edin: @auysal5

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Ahmet Uysal

ahmet uysal, 1972 yılında sakarya'nın geyve ilçesi'nde doğdu. 1994'te orta doğu teknik üniversitesi (odtü) fen edebiyat fakültesi sosyoloji bölümü'nden mezun oldu. yüksek lisans ve doktorasını, abd'nin southern illinois üniversitesi'nde tamamladı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;