Türkiye
Bisikletli sahaflar
Rüzgâr ve Filiz, asi ruhlu iki genç. Bisiklet ve kitaplara olan sevdaları onları ilginç bir paydada buluşturdu. Onlar; bisikletli sahaflar. Pedal çevirerek ikinci el kitap satışı yapıyorlar. Ama Rüzgâr ile Filiz’in hikâyesi daha derin… Onlar, modern yaşama başkaldırıyor.
ismi gibi... asi… sınır tanımayan… özgür… rüzgâr, gençliğin de verdiği cesaretle ruhunu serbest bırakmayı başarabilmiş bir genç. iki önemli argümanı var: biri bisiklet, diğeri de ilk sahibinin parmak izlerini, anılarını taşıyan ikinci el kitaplar…
rüzgar’ın bir de can yoldaşı var: filiz… onun da pek farkı yok, rüzgâr’dan… hatta daha deli dolu bile denebilir. zarif, güleryüzlü, esprili… ama kendisi de itiraf ediyor: filiz, erkek çocuğu gibi… saçları traşlı, şapkasını da ters takıyor.
iki arkadaş, bisikletin tepesinde sahaflık yapıyor. sahip oldukları kitapları, meraklılarına ulaştırıyor. kilometrelerce pedal çeviriyorlar.
merkezleri istanbul çapa. bir internet siteleri var. sitede kitap seçkilerinden oluşan bir de liste. internet üzerinden sipariş veriliyor. kitapları paketledikten sonra yola revan oluyorlar.
gidondaki kitaplar
fikir, geçen yıl ortaya çıkıyor. maksat bisikletle kitapları buluşturmak.
ellerinde 1500’e yakın kitap var. iddialılar: “seçkilerimiz sağlam. edebiyattan tiyatroya tarihten felsefeye; birinci baskı olan kitaplarımız da var.” diyorlar. kitapları hem kendi kütüphanelerinden hem de arkadaşlarından...
kitapları, istanbul içinde olmak kaydıyla bisikletle teslim ediyorlar. şimdiye kadar gittikleri en uzak mesafeleri sarıyer ve avcılar.
rüzgâr ve filiz ikilisi, kitapseverlerin yaklaşımlarını anlatırken gülüyor. gördükleri ilgiden memnunlar:
“çok hoş tepkiler alıyoruz. bisikleti de beraberinde görünce bayağı şaşırıyorlar. ‘nasıl geldiniz buraya bisikletle’ diye. çok sevecen yaklaşıyorlar. bize sempati duyuyorlar. çünkü ciddi bir emek sarfediyoruz ve insanlar buna saygı duyuyor. evlerine davet ediyorlar. su ikram ediyorlar, soluklanalım diye”
filiz'in sahaflık tecrübesi var. üniversitedeyken dört yıl boyunca sahaflarda çalıştığını ve kitapların arasında olmayı çok sevdiğini söylüyor:"orada bayağı çeşitli kitapla tanıştım, fikrimi geliştirdim. ikinci el kitap, özeldir. orada bir anı var. arasında hele bir bilet ya da mektup bulduysan onun anlamı daha da değişiyor. altı çizili bir cümle, yanına yazılmış bir not. kime ait olduğunu belirten bir isim, tarih… bunların hepsi alıp götürüyor." diyor.
avrupa turu
ikilinin ilk macerası parasız, etsiz ve fosil yakıtsız sloganıyla 2014 yılında yaptıkları avrupa turu. 17 ülkeyi kapsayan yolculuk, hayli enteresan… yola ilk çıkan rüzgâr; filiz sonradan dâhil oluyor. ilk etapta cüz’i bir para vardı, ceplerinde. ancak 5 buçuk aylık yolculuğun son iki ayında deyim yerindeyse beş parasızdılar. cepte para olmayınca da çöpten beslendiklerini söylüyorlar.
rüzgâr çöpçü: “amsterdam’da haftalık kurulan pazarın çıkışına gittik, çürüyen malları çöpe atıyorlarken aldık. çöpe gidip ziyan olacaklardı. oradan çok çeşitli meyve ve sebzeler bulduk. 2 hafta böyle idare ettik. çöpte inanılmaz yemek stoğu var. pastanelerde de aynı şekilde. günlük mamullerin bir bölümü, akşam çöpe gidiyordu. çöpe gitmeden elimizi uzattık, karnımız da doyurduk.” diye özetliyor durumu.
filiz, çöpte çikolata bile bulduklarını anlatıyor ve çöpten beslenmelerinin ilginç bulunmasına da tepki gösteriyor: “uzunca bir süre bayağı çöpten beslendik. insanların neden şaşırdıklarını anlamak da zorluk çekiyorum. özellikle de istanbul’da insanlar çöpten besleniyor. biz onlara iğrenerek bakıyoruz. bizim yaptığımızın da onlardan farkı yoktu. onlar ömürlerini orada geçiriyor ve dikkatimizi çekmiyor ama biz ikimiz çöpten beslendik deyince dikkat çekiyor. bence bunu sorgulamak gerek.” diyor.
bohem yaşam
rüzgâr, inşaat mühendisliği mezunu. filiz de edebiyat fakültesi. gerçek soyadlarını kullanmıyorlar. çöpçü soyadının kullanılmasını tercih ediyorlar.
kıyafete para harcamak fikrine uzaklar. ikinci el kıyafetleri giymeyi tercih ediyorlar. rüzgâr’ın üzerindeki montun sırbistan’da yolda bulduklarını söylüyorlar.
iki göz bir çatı katında yaşıyorlar. sabit bir hatları yok; cep telefonu da kullanmıyorlar.
“dünya parayı çok seviyor. her zaman paraya ihtiyacımız yok. şu an cebimizde paramız yok. sağlık için şart. bir şey satın almadan da insanlar birbirini mutlu edebiliyor. biz, gerekli olmadıkça paraya dokunmuyoruz. sebze meyveyi çöpten bulduğumuz oluyor.” diyerek paraya olan mesafelerine açıklık getiriyorlar.
zaten sahaflıktan da -en azından şimdilik- para kazanamıyorlar. kitaplarını istedikleri gibi satmayı henüz başarmış değiller. "insanlar, fikri sevdi ama kitap satışı ona paralel gitmiyor." serzenişinde bulunuyorlar.
ellerindeki parayı daha çok, internet elektrik ve su faturalarını ödemek için kullanıyorlar.
modern yaşama ördükleri bir duvar var. “biz o hayat koşuşturmasına yetişemeyecek kadar tembeliz.” diye açıklıyorlar nedenini.
filiz: “benim isyanım üniversitede okurken başladı. beş sene üç işte birden çalıştım. ailemden uzakta okudum; maddi ihtiyaçtan dolayı çalıştım. geçen sürenin sonunda çok yıprandım. artık dayanamıyordum. sonra gençliğimin enerjisini istemediğim şeylere verdiğimi farkettim. aslında istediğim çok basitti. istediğim şeyi, istediğim zaman yapabilme özgürlüğüne sahip olmak. belli bir sorgulama ve muhakemeden sonra sonuç olarak böyle bir hayat seçtim. şu an istediğim hayatı yaşıyorum.” diyor.
iki genç, bu aykırı duruşun kolay bir şey olmadığının da farkında. yine de “ölene kadar sisteme teslim olmayacağız.” demekten de geri kalmıyorlar.
tohum ekilmezse masal anlatılmazsa…
yeni seyahat kapıda... mart ayında çıkmayı planlıyorlar. trakya’dan başlayıp kıyıdan kuzeye doğru çıkacaklar. bu seyahati de 9 ayda tamamlamayı planlıyorlar.
bu kez amaçları tohum takası yapmak ve masal toplamak.
yitirilen değerlere dikkat çekmeyi amaçlıyorlar. ellerinde buğday derneği’nden aldıkları tohumlar var, her gittikleri noktada takas yapacaklar. yine gittikleri yörelerde yaşlılarla oturup onlardan masal dinleyecekler.
kaynak: al jazeera
Yorumlar