Kafkasya

Hocalı tanığı katliamı anlattı

Mürsel Hasanov, silahlı Ermeni güçlerinin saldırıları sonucu 613 Kişinin hayatını kaybettiği Hocalı Katliamı'ndan sağ kurtulanlardan biri. Hocalı'dan göç ederken babası ve yakınları öldürülen Hasanov yaşadıklarını Al Jazeera'ya anlattı.

 
 
-          baba, değdi mi?

-          değdi

‘ama ne bileyim kolu kopmadı, başı yerinde. 5 metre yürüdü ve arkası üstü yıkıldı. hemen üzerine gittim ‘baba’ diye seslendim. omzunun altından, göğsünden kan fışkırıyordu. ben artık yaşamıyor gibi hissettim. hissizleştim. hani denir ya artık her şey vız gelir. yani her şey manasını yitirir. kafamı çevirdim her tarafta yaralılar inliyor.’

hocalı katliamı’ndan kurtulan mürsel hasanov, 26 şubat 1992 sabahı babasının yanı başındaki ölümünü böyle anlatıyor. mürsel hasanov, hocalı katliamından kurtulanlardan. o zaman 15 yaşındaymış. 1992 yılının 25’i, 26 şubat’a bağlayan gece hocalı’dan çıkmayı başaranlar arasında:

biz babamla dönüşümlü olarak beraber gözcülük yapıyorduk. çünkü hocalı’nın etrafı ermenilerle çevrilmişti. karayolu ulaşımı kesilmişti. en son ayın 13’ünde helikopter gelip yiyecek atmıştı. artık helikopter de gelmiyordu. ermeni silahlı gruplarının saldırısını bekliyorduk. 25’i akşamı ben akşam 6-7 civarı eve geldim babam gözcülüğe gitmişti. saat 9 civarı babam eve geldi. 'çabuk evden çık. anneannenlere gidiyoruz' dedi. biz yoldayken ilk ateş başladı. önce roketler geldi ardından dolu yağar gibi her taraftan ateş edilmeye başlandı. anneannemlere gittik orada sığınaklar kazılmıştı kadınlar ve çocuklar sığınsın diye. benim kendi annem ve kardeşlerimi daha önceden hocalı’dan çıkarmıştık ama hala çok sayıda kadın ve çocuk vardı hocalı’da.

mürsel hasanov ve yakınları anneannelerinde çok kalamamışlar. zira gelen bir ahıska türkü hocalı’da o gece yaşananların başka bir şeye benzemediğini düşündürtmüş:

kentin yukarı kısmında ahıska türkleri’nin evleri vardı. birden sığınağa bir erkek bir ahıska türkü geldi. kucağındaki çocuğu yere bıraktı 'sadece bunu kurtarabildim' dedi. babam ‘dışarı’ dedi. evden çıktık. yukarı kısımdaki ahıska türkleri’nin mahallesinin ahşap evlerinden alevler yükseliyordu. hepsi yanıyordu. biz yürümeye başladık. ermeni silahlı güçler artık kentin içine girmişlerdi. sokak savaşı başlamıştı. ermeniler arkadan geliyordu. biz ben, babam anneannem, halamlar, dayım, dayımın oğulları hep beraberdik. öyle bir yere geldik ki, artık karar vermek gerekiyordu: hocalıyı terk mi edelim, yoksa burada saklanalım mı? büyükler karar vermeye çalışıyordu. bir yol vardı oraya biz meşe yolu derdik o yol açık görünüyordu. oraya girdik, orada da iki yol vardı birinci yola baktık orada ileride savaş var. çatışma var. sonra öteki yola gittik.

mürsel hasanov ve akrabalarının hedefi azerilerin elinde olan ağdam kentine gitmekti. mevsim kış ve dize kadar karlı yolları aşmaya karar verirler:

yolda bir çay vardı. çaydan geçtik, kadın çoluk çocuk yola düştük. göç ediyorduk. ben göçün ortasındayım. öne baktım insan seli, arkaya baktım insan seli. bütün hocalı göç ediyor. sabaha kadar yürüdük. askeran’a geldik sabah olduğunda askeran’ı geçtik. düşünün kar, buz yürüyorsunuz, ayaklar ıslandı. bana ‘ayakkabını çıkar’ dediler. ben hiç çıkarmadım çıkaranların hep ayakları yarıldı. ayakları yarılanların da çoğu gelemedi. askeran’ı geçtik artık ağdam’a yaklaşıyoruz açıklık düzlük bir alana geldik. birden her taraftan ateş açılmaya başladı. babamla beraber önce hızlı yürümeye başladık. sonra yere yattık. insanlar birer birer yanı başıma düşüyordu. hayatımda ilk defa yakın mesafeden cesedi orada gördüm. bir komşumuzdu, onun üzerine yıkıldım. cesedin gözleri açıktı bana bakıyordu. gözü gözüme geldi. daha 15 yaşındayım. baktım ölmüş. etrafım hep öyleydi. korku hissim yoktu, aslında korkmaya vakit yoktu herşey o kadar hızlı oluyordu ki içgüdü ile hareket ediyorsunuz. babam yanımdaydı ateş hiç susmuyordu. tanıdığım insanlar, beraber oynadığım çocuklar, tanıdıklarım birer birer vurulup yere düşüyor. o an babam bir anda dizini yere koydu ve kalktı. ben hala o sakinlikte nasıl sorduğuma hala inanamam ‘baba değdi mi’ dedim. o da bana sakince cevap verdi ‘değdi’. ama ne bileyim kolu kopmadı başı yerinde. 5 metre yürüdü ve arkası üstü yıkıldı. hemen üzerine gittim ‘baba’ diye seslendim. omzunun altından göğsünden kan fışkırıyordu. ben artık yaşamıyorum gibi hissettim. hissizleştim. kafamı çevirdim her tarafda yaralılar inliyor. babam bana o sırada ‘ileri ileri’ diyordu. babam sanki beni görmüyordu durmadan ‘ileri ileri’ diyordu. hemen yanda bir hendek vardı babamı oraya sürükleyebilirdim. ama yapamadım, 15 yaşındaydım babam da yapılıydı. sürükleyemedim onu. hiç unutamadığım bir sahne var mesela bir aile üst üste ölmüştü. baba ölüyor, onun üzerinde anne annenin üzerinde kızı öyle öyle bir aile ölmüş. yakının üzerinde ağlarken ölüyorsun. orada durmak ölmek demekti. hareket edersen yaşama şansın vardı. ben artık sürüne sürüne hendeğe indim gitmeye başladım. baktım önümde biri var ona seslendim ‘yürüsene yolu tıkıyorsun’ diye. baktım ses vermiyor ölmüş. öyle bir manzaraydı. dayımın oğlunu gördüm. yol boyu dayımın 2 yaşındaki kızını kucağımda taşımıştım onu hiç bırakmadım sürüne sürüne azeri köyüne geldik.

mürsel hasanov babası ile çıktığı yolcuğunu babasız tamamlamış. yolda kaybettikleri sadece babası olmamış:

artık bizi ağdamlı azeriler karşılamaya başladı. ben gördüm onları ama artık birşey hissetmiyordum. bizim gruptan önce ben ve dayımın oğlu ağdam’a ulaştık.. sonra dayımın diğer oğlu ve halam iki gün sonra babamın cesedini getirdiler. 13 gün sonra da annneannemin cesedi geldi. dayımın karısının cesedi hiç bulunamadı. dayımın küçük oğlunun da cesedi geldi. iki halamın oğlunun cesedi bulunamadı, biri dokuz yaşındaydı.

mürsel hasanov, azeri kenti ağdan’daki durumuysa karışıklık şeklinde özetliyor:

ağdam’da tam bir karışıklık vardı. ellerinde silahlı gençler bekliyor, öfke dolular ama lidersizlik, başsızlık var. teşkilat yapan yok, komutanlık eyleyen yoktu. tek yapılan şey ermenilere top atmaktı o da ne kadar doğruydu. ‘ileri’ diyen yoktu. arkada, azerbaycan ordusu bekliyor. herkesin elinde silah herkes birbirine bakıyor. sonradan öğreniyoruz tabi bakü de karışıklık var. muttalibov başka bir tarafa gider muhalifler başka bir yöne gider. azerbaycan’da bütünlüklü bir durum yoktu.

mürsel hasanov, hocalı katliamı’nı hiç unutmamış. kendisi gibi çoğunluğu hocalı’dan göç edenlerle birlikte bakü’ye 40 kilometre mesafedeki sovyetler dönemi’nden kalma işçiler için yapılmış yazlık kampta eşi ve iki çocuğuyla birlikte yaşıyor. azerbaycan devleti’nin ailedeki her bir kişi için verdiği 15 manatlık (yaklaşık 12 dolar) yardımı ile geçinmeye çalışıyor. aylık yaklaşık 50 dolarlık gelirine boya badana işlerinden elde ettiği kazancı da ekleyip yaşamaya çalışıyor. iki odalı evin bir odasında yatıyorlar diğerindeyse yemek pişiriyor, oturuyorlar, çocuklar ders çalışıyor. "devlet bize ev yapınca buradan çıkacağız ama ne zaman olur bilmiyorum" diyor. "devletten çok beklentim de yok. bana para vereceklerine ordu kurup karabağ’ı alsınlar yeter" diyor. ve ekliyor "insan öyle bir mahlûk ki her şeye alışıyor."

kaynak: al jazeera

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;