Türkiye
Konya'nın 'deli' kızı
Tepeden tırnağa kırmızılar içinde… Konya'da 'kırmızılı kadın' olarak tanınıyor. Herkesin ‘deli’ gözüyle baktığı Sultan Özcan'ın hikâyesi görünenden çok daha derin. Aslında o, çok seven ama çocuğu olmadığı için terk edilen, şiddet mağduru bir kadın.
görünüş, aldatıcı. gerçeğin ne olduğunu anlamak için küçük taburelerde biraz sohbet etmek yeterli. zaman ilerledikçe tavşan kanı çayın sıcaklığı, sohbeti de sarıveriyor.
sultan özcan’ın hikâyesi, kendi sınırları içinde kalmaması gereken bir hikâye. sıradışı. konya’da yaşıyor. herkes onu, 'kırmızılı kadın' olarak biliyor. baştan aşağı kırmızı giyiniyor. pür makyaj. dudakları, yanaklarının tamamı kırmızı rujla boyalı. bir süre sonra üstündeki elbisenin, yüzündeki makyajın, kırmızı bir zırh olduğunu görüyorsunuz. o zırhın altında yaralı, sevdiği tarafından terk edilen, şiddet mağduru bir kadın yatıyor.
kırmızı tutkusu
sultan özcan, 65 yaşında. son 25 yıldır kırmızı bir hayat sürüyor. konya merkezden 10 km uzaklıktaki parsana mahallesi’nde yaşıyor. yaşadığı yeri tarif etmek biraz güç. ağabeyinin yaşadığı apartmana bitişik müştemilât benzeri bir yer. tek odadan ibaret. mutfağı, tuvaleti, banyosu, yatağı, aynı yerde. banyo, mutfak tezgâhından perdeyle ayrılıyor. yatak örtüsünden tutun da, aynasına hatta tencerelerine kadar görebildiğiniz tek renk kırmızı.
“kırmızıyı severim. hakkari’de kaldığımda bir kürt kızı giymişti kırmızıyı. orada da çok sevmiştim. örnek aldım diktim. elbiselerimi ben kendim dikiyorum. kışın kadife kullanıyorum, sıcak tutuyor. ama artık havalar ısınıyor; yazlık dikeceğim. kırmızıyı kendime çok yakıştırıyorum. makyajım da kırmızıdan başkası olmaz. yıllardır yapıyorum. kendimi farklı hissediyorum, hatta açıkçası ben kendimi herkesten üstün görüyorum.”
evde kaldığı zamanlarda ya yemek yapıyor ya da televizyonda türk filmi izliyor. bu aralar dertli. televizyonda eskisi gibi türk filmi gösterilmediğini söylüyor. en beğendiği artist de türkân şoray.
sultan özcan, evini seviyor ama evde oturmayı sevmiyor. kar engeli yoksa her sabah 10’da yola çıkıyor. belediye otobüsüyle karatay’daki kayalıpark’a geliyor. gelir gelmez yaptığı ilk şey, şerafettin camii şadırvanından su içmek. ona göre, bu suyun üzerine su yok. 7’den 70’e herkes onu tanıyor. hâl hatır sorma faslını uzun tutmuyor. belirlediği bir çizgi, mesafe var. aksi durumda, anında dönüveriyor. parktaki en sağlam dostu halk ekmek büfesi işleten hasan küçükkarapınar.
“ben sultan’ı hiçbir zaman deli olarak görmedim. sultan, normal bana kalırsa. kırmızı hastalığı var, sadece. aşağı yukarı 10 yıldır tanıyorum. benden her gün ekmek alır. pek sohbet etmesek de bana selâm vermeden geçmez. sultan’ı seviyorum. çocuğu olmayınca terkedildiğini biliyorum. bir daha da evlenmemiş. bize göre değişik, bazen takılıyorum ‘ruju çok sürmüşsün’ diye. güler sadece.”
günboyu geziyor
bir yerde çok fazla oturmaktan keyif almıyor. kadınlar pazarı, aziziye camii ve eski garaj hattında turluyor. parsana mahallesine giden son otobüs saati 17.30’a kadar bu gezinti devam ediyor.
parklar, soluklandığı ve sosyalleştiği mekânlar. esnafın tamamı sultan özcan’ı tanıyor. seviliyor. ayaküstü sohbetler, yürüyüşüne kısa molalar verdiriyor. kimseden para almıyor. elindeki üç beş lirayla zaman zaman mutfak alışverişi yapıyor. bir de makyaj malzemesi alıyor.
“çarşının ortasında 3-4 dükkan var. hep kırmızı alıyorum. bazen satıcılar, ‘değiştir artık’ der. ama buralara iyi ruj gelmiyor. eskiden 1 tl’ye alıyordum, şimdi 5’e bile vermiyorlar. aldığım rujlar dayanıklı. kışın almıştım, hâlâ var. gözüme bir tek siyah kalem çekiyorum. düğün dernek olursa mavi kalemim var, onu çekerim.”
kırmızı’nın altındaki ‘gerçek’ sultan
kurduğu kesik kesik cümlelerle bütün ortaya çıkıyor. ağabeyi necati özcan da hikâyeyi doğruluyor. gerçek sultan, bambaşka. kırmızı, geçmişinin dışa vurumu. eski yaşantısı, hayalkırıklıklarıyla dolu.
17 yaşında çocukluk aşkıyla evlenen sultan özcan, eşinden şiddet görmüş bir kadın. çocuk sahibi olamadığı için 20 yıllık eşi tarafından terk edildi. yine de ağzından eşi hakkında kötü tek bir kelime çıkmıyor. bugün bile, onun adının yanına yakıştırdığı tek kelime ‘aşk’...
“beni başkasıyla nişanlandırdılar. ama birbirimizi seviyorduk. nişanlımdan ayrıldım. ona vardım, 16 yıl yaşadık. mesleği gereği hakkari’de, giresun’da kaldık. çocuk olmayınca ayrıldık. çocuk yüzünden ayrıldık. çok üzüldüm. çocuğum olsaydı boşanmazdık. boşandıktan sonra evlendi, iki oğlu oldu. kıskanırdı, sonra da döverdi. kıskanması nasıl olurdu biliyor musun? bir adamla konuşsam çok kıskanırdı, yanına otursam yere çalardı. çarşıya getirmezdi. 8-10 yıl cezaevinde gibiydim. biz çok sevdik, şamar yedik.”
boşandıktan sonra bir süre annesiyle yaşadı. vefatıyla birlikte yapayalnız kaldı. ağabeyinin evinin altındaki kömürlükte 8 yıl geçirdi. en sonunda da bugün yaşadığı yeri yaptılar.
aşka aşık
yaşam felsefesi aşk. eşinden ayrıldıktan sonra hiç evlenmedi. korktuğunu ifade ediyor ama gençlere de iki çift lâfı var.
“aşk olsun. aşk olmayınca sıkıntı olur. aşık olarak evlenmeyeni adam yerine koymam. aşık olmayan adam saman gelmiş saman gider.”
sultan özcan, nam-ı diğer kırmızılı kadın, 2006 yılında konya numune hastanesi’nden rapor aldı. raporda yüzde 80 engelli olarak tanımlanıyor. teşhis, kronik psikoz. engelli maaşı var. 3 aylık maaşı bin 300 tl. maaşı, vasisi yengesi alıyor.
Yorumlar