Blog
Kürdistan'ın yolu Ankara'dan geçer
Erbil inşaat halinde bir şehir, yalnızca binalar değil, bir devlet de inşa ediliyor. Bu faaliyetin iyice hız kazandığı bugünlerde Irak Kürtlerinin gözü kulağı Ankara’da.
erbil’de bugünlerde gözle görülür bir heyecan var; yalnızca dünya kupası heyecanı değil bu, konuştuğum birçok erbilli’nin “çoktan hak etmiştik’ dediği, bağımsızlık ilan etme olasılığının heyecanı.
her ne kadar halk, konuştuğum aydınlar, öğretim üyeleri ‘bağımsızlık’ dese de irak kürdistan bölgesel yönetimi yetkilileri ‘kendi kaderini belirleme’ sürecinden söz ediyor. çok özenli bir dil kullanmaya çalışıyorlar.
yönetimden konuştuğum yetkililerin altının çizdiği başka bir nokta da, “türkiye bizim için çok önemli, yalnızca türkiye hükümetini değil, kamuoyunu da ikna etmemiz gerektiğini biliyoruz."
türkiye’yi ikna etmeleri gerektiğinde hemfikirler de, bağımsız kürdistan’ı kabul etmeyeceğini açıkça belirten iran’a karşı nasıl bir politika izleyecekleri konusunda çok net ifadeler kullanmıyorlar.
konuştuğum kdp’li ve kdp’ye yakın kişilerin altını çizdiği bir nokta daha var; "türkiye ve iran’ın rekabetindeki yeni bir çekişme alanı olmak istemiyoruz."
o yüzden de, ne zaman türkiye ile üst düzey temas kursalar, iran’ın da kapısını çalıyorlar, tahran ile konuştuklarında ankara’ya da mutlaka bilgi veriyorlar.
mesut barzani liderliğindeki kürdistan demokrat partisi dış ilişkiler bölümü başkanı hmen hawrami, türkiye’yi, ‘stratejik kapımız” diye tanımlıyor. batı’ya ve batı dünyasına açılan kapı. kürdistan’ın gitmek istediği yönün kapısı…
kürt uygarlığının yolu türk halı markasından geçiyor
bir yerde bağımsız devlet olmak isteyen bir yapı varsa, tarihine bir bakmak lazım, daha doğrusu onların kendi tarihlerini, kendi hikâyelerini nasıl anlattığına.
erbil’de sıcak ve ramazan nedeniyle, gündüz insanlar pek dışarı çıkmak istemediklerinden ben de fırsattan istifade, müzelere bakayım istedim.
burada her şey “inşa” ya yönelik; yalnızca yollar, yeni alışveriş merkezleri, yeni evler yapılmıyor, bir devlet de inşa ediliyor.
tarih de yeniden inşa sürecindeymiş. erbil’in kalesi ve kale içindeki büyük müze yenilendiği için kapalı. ama şehir içinde orta büyüklükte erbil uygarlığı müzesi var.
hiçbir şeyden vergi almayan inşaat halindeki kürdistan müzeye girmek için de bilet istemiyor.
ziyaretçileri ana salona yöneltmek için yere mor kocaman adımlar çizilmiş, bu işaretleri izleyerek giriliyor içeri… bu mor adımların içinde de bir türk halı markasının ismi türkçe yazılı. kürt tarihine ulaşmak için türkçe adımları izlemek gerek bu müzede.
modern kürt uygarlığının yolu da türk mağazalarından
erbil’de birbiri ardına alışveriş merkezleri yapılmış. bu alışveriş merkezleri gayet de büyükler, gayet de türkiye’dekilere benziyorlar, içeride satılan birçok eşyanın üstünde tl üzerinden fiyatı var. alışveriş merkezindeki bir avrupai kahveci bir köşeye cart mavi, kocaman, oymalı kakmalı mobilyalar koymuş, özel bir kahve içme alanı oluşturmuş. duvarında da galata kulesi duvar kağıdı var.
kitapçıya girdim, bölgeyle ilgili ingilizce kitap bulmayı umuyordum. ama birkaç türkçe kitap alarak çıktım. türkiye’deki kitapçılarda hiç görmediğim bazı kitaplar benim gittiğim kitapçıda en ön raflardaydı, dünyanın değişik ülkelerinden bilim insanlarının yazdığı kürt tarihi kitapları mesela.
kürtçe kitap raflarında da türk yazarların kitapları var, orhan pamuk, yaşar kemal gibi…kürtçe yazan ve türkçe ’ye çevrilen mehmet uzun’un o tadına doyulmaz romanları da.
inşaat, inşaat
bir randevumuz için erbil merkeze yarım saat uzaklıkta bir yola giderken inşaatlar çarptı gözümüze.
kürdistan’da da anlaşılan şehir dışında site merakı var. ama türkiye’deki gibi bir oda bir salon değil, çok katlı da değil. geniş geniş arazilere, kocaman kocaman villalar yapılıyor, yok beyrut evleri, yok amerikan evleri…
kürt olmakla birlikte, tv’de türk dizisi seyrederek türkçe öğrendiğini söyleyen sürücümüzün söylediğine göre, ‘devlet’, o devlet diyor kürt yönetimine, her yıl beş bin kişiye de ucuz ev veriyormuş, 200 metrekarelik.
ya bağımsızlık ya da bağımsızlık
hangi yetkiliyle konuşsak, lafa, irak başbakanı nuri maliki’nin ne kadar dışlayıcı bir politika izlediğini, diktatör olduğunu, ülkeyi bölünme noktasına getirenin o olduğunu anlatarak başlıyor. bu bir çeşit zorunlu “giriş” kısmı. bunu “irak’ı biz bölmüyoruz, kimse bizi suçlamasın” demek için yapıyorlar.
onlara göre, şu saatten sonra bağdat ile bir arada kalmak hiç de öyle kolay değil, kimsenin de kürtlere “aciz devlet olma yolundaki irak içinde bu acizliğin bir parçası olun” deme hakkı yok.
referandumu sorunca da, henüz tam kelimeleri belli olmasa da referandumun “bağımsız mı olalım, ya da çok gevşek bir konfederasyon mu” sorusunu yönelteceğini, işid’in musul’u ele geçirmesinden önceki döneme geri dönülemeyeceğini vurguluyorlar.
abd bize dedi ki
fakat washington’dan da istedikleri desteği alamadıkları çok belli. abd, kürt yönetimine deyim yerindeyse “hele bir durun” demeye getirmiş; “şimdi değil.” ya da en azından kdp’liler öyle algılıyor. diğer kürt partilerine yakın olanlara göreyse, abd, erbil’e net bir biçimde “hayır” dedi.
bu durumu herkes kendisine göre nedenlerle açıklıyor ama ortak noktaları “büyük başın büyük derdi olur.” konuştuğum kürt yetkili ve aydınlara göre, abd’nin asıl rahatsızlığı kürdistan’ın bağımsızlığı değil; kürdistan bağımsız olursa işid’in kalıcılığının kesinleşme olasılığı, ufukta belirecek olan yeni sınır savaşları, neredeyse lübnan’a kadar uzanan bölgede yeniden sınırların çizilme ihtimalinden endişe. iran’ın bölgedeki istikrarsızlığı arttırabilecek olası adımları ve manevraları.
irak yugoslavya olur mu?
iran’dan duyulan endişeyi ve tahran’ın tavrını anlamak için, analizlerini büyük bir ilgiyle okuduğum kerküklü kürt bir profesörün kapısını çaldım. herhangi bir partiye yakınlığı yok.
sık sık elektriklerin kesildiği erbil’de, akşam serinliğinden de faydalanarak, yere oturup, karpuz kesip, dünya meselelerinden söz ettik uzun uzun. “lütfen bana bir anlatın bütün açıklığıyla ve bu bir röportaj olmasın, fikir alışverişi olsun” dediğim için başlarken, bu değerli insanın adını vermeyeceğim.
ama benimle bir endişesini paylaştı; irak’ın yugoslavya olma ihtimalinden duyduğu endişeyi. yüzde kaç ihtimal bu sizce dedim, biraz düşündü ve yüzde 60 dedi.
ona göre sünni-şii çatışmasından kürtler de kurtulamayacak. eninde sonunda kürtler de bu savaşa katılmak zorunda kalacak. üstelik kürtlerin bağımsızlık ilanı sünni-şii çatışmasını hızlandırabilir. bu kötü senaryodan kurtulmanın tek yoluysa, kürtlerin irak için bir kez daha ellerini taşın altına koyması…
ona göre, iraklı sünni araplar da tıpkı abd gibi kürt lider mesut barzani’nin irak’ı kurtarmak için inisiyatif almasını istiyor.
irak için iki senaryo, ikisi de kan kokuyor
yugoslavya senaryosuna göre, maliki iktidarda kalır. bu uzun bir iç savaşın başlangıcı olur. şu anda devam eden sünni-şii çatışması iyice yayılır. çünkü irak’ta birçok bölge mezhepsel açıdan karışık. bu çatışma maliki iktidarda kalmaya devam ederse, eninde sonunda kürtleri de etkileyecek ve yugoslavya senaryosu gerçekleşecek.
ona, madem bu kadar kanlı olacak, iran neden maliki’de ısrar ediyor, diye sordum. bunun için iran’ın çeşitli nedenleri olduğunu söyledi:
1- kürdistan bağımsız olursa, irak kürtleri ile aynı diyalekti konuşan iran kürtlerini tutmak mümkün değil.
2- kürdistan’ın bağımsızlığı daha güçlü türkiye demek, çünkü kürdistan petrolünü ancak türkiye üzerinden satabilir. türkiye’nin enerji açığının kapatılmasında da kürdistan önemli bir rol oynayabilir. türkiye’nin buradaki yatırımları malum, ticari ilişkiler zaten çok fazla, her gün daha da gelişiyor. bütün bunlar türkiye’yi daha da güçlü bir ülke yapar.
ona göre, iran’ın maliki konusunda ısrar etmesinin başka nedenleri de var:
“iran’ın maliki yerine birini koyması zor, çünkü maliki öyle bir sistem kurdu ki her şey ona bağlı, maliki gittiğinde sistem tamamıyla çökebilir ve bu da iktidar boşluğu yaratır, bundan da sünniler faydalanır. bir de ara sıra fikir ayrılıkları yaşasalar da iran’ın irak’taki gündemini maliki’den daha iyi uygulayan kimseyi bulamazlar.”
sessiz kaldık biraz. dışarıdan gelen jeneratör seslerini dinledik. peki dedim, bu hiç de iç açmayan öngörünüz hangi koşullar altında gerçekleşmez?
“şiiler tıkrit’te iyice mevzi kaybederse ve sünniler bağdat’a ilerlerse ya da iran pragmatik bir ülke olduğu için abd ile daha genel anlamda uzlaşma sağlarsa.”
sonra ekledi:
“belki de geçmişte de olduğu gibi abd ile iran arasında gizli pazarlıklar yürüyor, kim bilir?”
bir olasılıktan daha söz etti; “hem abd, hem iran, işid’i yenebilecek bir hükümet istiyor bağdat’ta. bu yaşamsal çıkar, washington ve tahran’ı anlaşmaya itebilir.”
ikinci senaryo
ona göre, kürtler, abd ve iran’ın istediği gibi bir süre daha bağdat ile birlikte kalırlarsa, işler yoluna girdikten sonra zaten bağımsızlıkla ödüllendirilebilirler ama biraz daha dişlerini sıkmaları ve ellerini taşın altına koymaları gerek.
fakat elbette kürtlerin böyle zor bir işi ‘bedava’ yapmaları beklenmemeli. bunun fiyatı da belli; “irak ordusu kürt bölgelerine dönmeyecek, kime ait olduğu tartışılan ama şu anda kürtlerin kontrolüne geçen kerkük gibi bölgeler kürtlerde kalacak, konfederasyona izin veren yeni bir anayasa yapılacak ve kürtlerin petrol ihracatına izin veren karbon yasası çıkacak.”
bunlar, analizci arkadaşıma göre kürtlerin minimum talebi.
biraz da sustuk. biraz daha jeneratör sesi dinledik.
pek karamsarsınız dedim, şu yanıtı verdi;
“tarihimize bak, iyimser olmam için bir neden söyle…”
kaynak: al jazeera
Yorumlar