Görüş

Alınması yasaklı Ukrayna mesajı

Ukrayna'da seçilmiş parlamento çatışmayı yönetti ve parlamentoda temsil edilen muhalefet, Bağımsızlık Meydanı'nda eylem yapan kalabalığın gücünü arkasına aldı.

Devlet Başkanı Yanukoviç'in sivil siyasetçilerin uzlaşaması sonucu devrilmesi sonrası Ukrayna, Kırım'ın ülkeden kopma tehlikesiyle karşı karşıya. [Reuters]

mısır'da görmezlikten gelinen haftanın mesajı, ordunun siyasi çekişmeden uzak durmasının ukrayna'nın yaşadığı (kısmi) rahatlamada büyük katkısının olduğu şeklinde özetlenebilir.

(1)

ukrayna tablosunda birçok etkenin iç içe geçtiğinin farkındayım. bu etkenlerin en önemlisi, rusya ile abd-avrupa birliği (ab) arasında yaşanan rekabetle ilgilidir.

ayrıca bir kısım etken de avrupa ülkelerinin baskıları ve krizin siyasi çözümü için moskova ile varılan uzlaşmalarla bağlantılıdır.

olan biteni analiz ederken, ukrayna'nın 45 milyon nüfuslu toplumunu oluşturan rus, slav, tatar ve başka ırkların karışımını içeren nüfus yapısındaki farklılıkların rolünü bulacağız. başkent kiev'de öfkenin körüklenmesi ve eylemlerin sürmesine katkısı bulunan iletişim devriminin bir başka rolüyle karşılaşacağız.

bununla beraber, ordunun tarafsız kalması ve genelkurmay başkanlığı'nın siyasi çekişmeye girmemesinin, ukrayna'da siyasete, iktidar ile muhalefet arasında anlaşma imkanı veren en önemli iç etkenlerden biri olduğunu iddia ediyorum.

ayrıca mısır'da muhammed mursi'nin cumhurbaşkanlığı görevinden azledilmesi, rejiminin devrilmesi ve alternatif bir başka rejim kurulması kampanyasına ordunun liderlik ederek oynadığı rol sebebiyle bu bağlamda özel bir hassasiyet bulunduğunu anlıyorum. göstergeler, mısır'daki alternatif rejimde ordunun eksen rol oynayacağına işaret ediyor.

ordunun tarafsız kalması ve genelkurmay başkanlığı'nın siyasi çekişmeye girmemesi, ukrayna'da siyasete, iktidar ile muhalefet arasında anlaşma imkanı veren iç etkenlerden biriydi. 

by Fehmi Hüveydi

yalnız bu hassasiyetin haklı olmadığını düşünüyorum. zira ordunun ukrayna'daki tarafsızlığının yarattığı etkinin gözlemlenmesi, mısır'da hiçbir şeyi değiştirmiyor ve hiç kimsenin aklına tarihin tekerini geriye götürme çağrısı gelmiyor. ne yazık ki bu etki, olan biteni daha iyi anlamamız için fırsat teşkil etmenin ötesine geçmiyor. belki işlediğimiz bazı hataları düzeltmemiz için tercihlerimizi gözden geçirecek şekilde dersler almamıza destek sağlayabilir.

(2)

ukrayna genelkurmay başkanlığı, savunma bakanlığı'nın internet sitesi üzerinden ülkedeki siyasi çekişmeye müdahale etmeyeceğini açıkladığı ve silahlı kuvvetlerin (ülkeyi savunmaktan ibaret olan) anayasal yükümlülüklerinin sınırını muhafaza edeceğini vurguladığı zaman, bu tutum şu iki yaklaşımdan uzak değildi: ab'nin izlediği 'ordunun siyasete müdahale etmesine karşı çıkma yönündeki güçlü baskıları' ve muhalefetin iktidar partisiyle birlikte temsil edildiği seçilmiş bir parlamentonun varlığı. yani siyaset sahası tamamen boş değildi; başkentteki bağımsızlık meydanı'nda eylem yapan kalabalıkların ifade ettiği çekişmenin sahasına dönüşen bir kurum vardı.

geçen üç ay boyunca çadırlarını meydana kuran eylemciler, devlet başkanı viktor yanukoviç'in görevden alınması, erken devlet başkanlığı ve parlamento seçimlerinin yapılması gerektiği yönündeki taleplerinde ısrar ettiler.

bu süre zarfında göstericiler, polisin saldırılarına maruz kaldılar. çatışmalarda yaklaşık 80 kişi hayatını kaybetti. bu çatışmaların, devlet başkanlığı seçimlerinin yapıldığı 2004 yılına kadar uzanan bir geçmişi var. muhalefet 2004 seçimlerinin şaibeli olduğunu söylüyordu. ülke o tarihten itibaren, 2010'da seçilen yanukoviç'in rusya'nın yanında yer alması ve ab yardımını reddetmesi nedeniyle son patlayan kamuoyu öfkesine kadar bir gerginlik içinde yaşadı. kitleler o vakit rus yörüngesinden çıkılması ve batılı sisteme girilmesi umuduna bel bağladılar.

çekişmeye yönelik siyasi değerlendirmemiz ne olursa olsun, ukrayna'da seçilmiş parlamento çatışmayı yönetti ve parlamentoda temsil edilen muhalefet, bağımsızlık meydanı'nda eylem yapan kalabalığın gücünü arkasına aldı.

parlamento, yanukoviç ve göstericilerin bastırılmasının sorumluluğunu taşıyan içişleri bakanı vitali zaharçenko'nun görevden alınmasını kararlaştırdı. ayrıca başsavcı da görevden alındı ve parlamento kendisine devlet başkanı'nın işlerini yürütecek yeni bir başkan atadı.

parlamentodaki muhalefet liderleri, görevden alınmasından önce yanukoviç ile görüştüler ve krizden çıkış maddelerini içeren bir anlaşmaya vardılar. lakin devlet başkanı birden ortadan kayboldu ve bölünme ihtimalini çağrıştıracak şekilde rus çoğunluğa sahip doğudaki yakınlarına sığındı.

ordunun sahneden uzaklaşması ve denklemin taraflarına müdahale etmemesi, siyasetçileri krizi yönetme noktasında sorumluluk almaya sevk etti. siyasetçiler, müzakereler yürüttüler ve arabulucularla görüştüler. bu da herkese, krizi aşmalarına destek olacak bir siyasi çözüme varmalarına imkan sağladı. bu gelişme eğer tek bir cümleyle ifade edilecek olursa, "asker kaybolunca siyaset canlandı ve trajediden çıkışı formüle etme misyonunu yerine getirdi." şeklinde özetlenebilir.

(3)

mısır'da bizi en fazla ilgilendiren nokta da bu son özettir. zira askerler savaş, siyasiler ise kriz yönetirler. iki süreç arasındaki fark büyüktür.

savaş, 'ötekine' düşman olarak bakar, yenilgiye uğratılması ve ezilmesi gerektiğini öngörür. kriz ise ötekini bir muhalif, rakip veya siyasi hasım olarak görür; fakat bu öteki hiçbir şekilde düşman değildir. savaşın kazanılması, düşmanın ortadan kaldırılması ve iradesinin kırılmasıyla gerçekleşir. bu da ötekinin varlığını sorunun ta kendisi olarak görür. krizin sivil ve siyasi yönetimi açısından kazanmak ise ötekinin varlığının değil, nüfuzunun sorun olmasından hareketle ötekini yerinden etmekle gerçekleşir.

savaşı yönetme aklı, 'biz veya onlar' şeklinde yükseltilen söylemden dolayı ötekini diz çöktürmeyi ve sahadan tamamen çıkarmayı hedefler. krizi yönetme aklı ise 'yüce eli' korumayı hedefler ve 'hepimiz beraberiz' söylemi altında ülkenin yüce çıkarlarını gerçekleştirme noktasında ötekine yaslanmayı engellemez.

durum böyle olduğu için silah ve güvenlik kurumu savaşın malzemelerine dönüşür. oysa diyalog ve barışçıl rekabet, krizi yönetme çabasında iki temel dayanaktır.

savaş, 'ötekine'  düşman olarak bakar, yenilgiye uğratılması ve ezilmesi gerektiğini öngörür. kriz ise ötekini bir muhalif, rakip veya siyasi hasım olarak görür; fakat bu öteki hiçbir şekilde düşman değildir.

by Fehmi Hüveydi

bu analizi mısır'a uygulamaya çalışırsak yaşanan mücadelenin siyasi kriz aklıyla değil, savaş aklıyla yönetildiğini görürüz.

mısır'da kriz 30 haziran 2013 günü erken cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılması talebiyle baş göstermişti. ancak cumhurbaşkanı mursi'nin azledilmesi, anayasanın iptal edilmesi ve şura (danışma) meclisi'nin feshedilmesini hedefleyen bir savaşla son buldu. savaş, devlet organlarının mursi'nin geldiği müslüman kardeşler (ihvan-ı müslimin) hareketi mensuplarından temizlenmesine kadar gelişti. ardından ihvan, terör cemaati olarak tasnif edilmek suretiyle siyasetten çıkarılmaya çalışıldı, binlerce taraftarı cezaevlerine konuldu. ayrıca tüm liderleri milli güvenlik organının verilerine dayanan kabarık suçlamalar listesiyle mahkemeye sevk edildi.

bunlara, başlarda çatışmanın kriz olarak görülmesi için çaba harcandığını da ekleyebilirim. ukrayna'da yaşandığı gibi avrupalı arabulucular mısır krizine müdahale ettiler. ordunun 3 temmuz 2013'teki (yönetime el koyma) hareketini takip eden günlerde, başta ab dışişleri yüksek temsilcisi catherine ashton olmak üzere bu arabulucular kahire'ye birçok defa ziyaretler düzenlediler. britanya, almanya, norveç ve başka ülkeleri temsil eden bakanlar da bu ziyaretlere katıldılar.

batılı diplomatlar, şu ana kadar hâlâ iki taraf arasında varılan anlaşmalardan bahsediyorlar. söz gelimi krizden çıkmayı hedefleyen diyaloğa katılmaları için, mursi'nin iki ılımlı destekçisi olan hürriyet ve adalet partisi başkanı muhammed saad ketatni ve vasat partisi başkanı ebu ala madi'nin serbest bırakılması bu anlaşmalardan biriydi. iki ismin serbest bırakılacakları tarih belirlendi ama son anda anlaşmadan vazgeçildi. bunun yerine ketatni ve madi birçok davaya karıştırıldı. bu da avrupa çabalarının durmasına yol açtı. zira güvenlik seçeneğinin kendisini dayattığı ve siyasi çözümü uzak tuttuğu görüldü. yani çatışma kriz karesinden savaş sahasına intikal etti.

bu bağlamda şöyle bir gözlemde bulunulabilir. avrupalı arabulucular mısır'da krizi siyasi olarak sonlandırmak için müdahaleye etmeye çalışırlarken; körfez'in hamleleri, büyük ekonomi güçlerine imada bulunarak hızlı biçimde alana müdahale etti, savaşa girilmesi ve yeni iktidarın elini güçlendirecek şekilde neticelendirilmesi çağrısını benimsedi.

arabuluculardan her biri, kendi arka planını ve siyasi atmosferini ifade ediyordu. güvenlik çözümü esasen askeri zihniyette destek gördü ve olan oldu. durum sadece ihvan cephesi ve müttefikleriyle sınırlı kalmayıp siyasi muhalefet gruplarına uzanan savaşın kapsamının genişlemesiyle son buldu. baskı, son aylarda ve özellikle de tutuklama ve işkencelerdeki artışın gölgesinde gösteri yasağı yasasının çıkması sonrası diğer muhalefet gruplarını da hedef aldı.

nihayetinde savaşın idaresini üstelenen güvenlik kurumunun, siyasal islam'ı aşıp siyasi muhalefetle mücadeleye geçecek şekilde performansını geliştirdiği görüldü.

(4)

dışlamayı ve siyasi soykırımı hedefleyen, 'ya biz ya onlar' söylemini yükselten savaş kültürü, bu soykırım projesini pohpohlamak için faşist eğilimlere sahip fırsatçı bazı elit/siyasi unsurlarla işbirliği yaptı.

aynı zamanda bu savaş kültürü, anayasal kurumların yokluğundan kaynaklanan hali hazırdaki boşluğu kullandı ve sivil toplum kuruluşları'nın çoğunluğu, hukuk veya anayasa tanımayan sözde 'halkçı' bir hava oluşturma çabalarına boyun eğdirildi.

keza bu savaş kültürü, kitlelerin duygularını gıdıklamak suretiyle onları ülkenin geleceğinde karar verme ve yasaklama gücüne sahip olduğuna inandırmaya ve 'halkın silahlı kuvvetlerin başkomutanı olduğu' iddiasında bulunmaya dahi tevessül ediyor. bunların dışında alkış alacak ve hançerleri bileyecek ses getirici başlıklar, etkisi güçlü siyasi bir narkoz türü konumundadır.

fitne medyası üzerinden hava zehirlenirken ve nefret derinleştirilirken 'ötekinin' düşman veya beşinci tabur olarak görülmesiyle yetinilmedi. savaşı yönetenlerin aklına, mevcut çatışmayı 'terörle savaş' gibi tanımı yapılmayan gevşek bir başlık altına koyma fikri geldi.

bu durum, güvenlik kurumunun iştahını kabartarak daha fazla müdahale etmesine yol açtı ve binlerce masumu cezaevlerinin girdaplarına sürükleyen elini serbest bıraktı. bu da bağımsız hukukçuları seferber etti. 16 hukuk kuruluşunun imzaladığı ve 'terörle savaş' adı altında işlenen felaketleri kınayan bir bildiri yayımladı.

mısır'da savaşı yönetenlerin aklına, mevcut çatışmayı 'terörle savaş' gibi tanımı yapılmayan gevşek bir başlık altına koyma fikri geldi.

by Fehmi Hüveydi

savaşın askeri yönetimi; bu yapılanların ülkede bölünmüşlüğü yaydığı, nefreti derinleştirdiği, toplumun yapısında intikam duyguları oluşturduğu ve derin yaralar açtığına dikkat etmedi.

şayet geçen 7 ay boyunca 40 bin kişi ölü, yaralı ve tutuklu olarak bu olayların kurbanı oldukları ve aileleriyle birlikte bu rakamın 200 bine çıktığı yönündeki veriler doğruysa, her siyasi aklın toplumdan bir tepki beklemesi kaçınılmazdır. özellikle de devrim sonrası korku duvarının yıkılması, insanların cesaretinin artması ve seslerinin yükselmesi gerçekleşmişken…

toplumun önündeki siyasi ufkun kapanması karşısında ve özellikle de herkesin internet ağı üzerinden şiddet yollarını öğrenme imkanına kavuşmasının ardından şiddetin önü açıldı.

her gün tutuklanan ve soruşturmalarda terörist olmadıklarını haykıran gençlerin açıklamalarını bizlere aktaran sabah gazetelerinde bu şiddeti okuyoruz artık. fakat gençler, öfkeye yenilip internet üzerinden bomba ve patlayıcı yapımını öğrenmeleri sonra bu hale geldiler.

şimdi bir subayın veya askerin öldürüldüğü, maskeli kişilerin saldırı düzenlediği, polis araçlarının yakıldığı, patlamaya hazır bomba ve patlayıcı düzeneklerinin ele geçirildiği, polis merkezinin hedef alındığı veya elektrik santralinin devre dışı bırakıldığı haberlerini okumadığımız bir gün geçmiyor. savaş yönetiminin getirdiği şiddet, maalesef yeni nesilleri kendine yöneltti. bu yeni nesiller, şiddet üzerinden intikam duygularını ifade ettikleri alanlar buldular.

yeni anayasanın 14-15 ocak 2014'teki referandumda geçmesiyle birlikte savaşın yatışması ve kriz yönetimi üzerinde kafa yorma evresine geçilmesini bekledik. ancak göstergeler, bu ihtimale dair umut vaat etmiyor. beklediğimiz veya arzuladığımız ışığı engelleyen de bu.

ukrayna'da taraflar, aralarında anlaştıkları için krizi aştılar. aynı şey tunus'ta da yaşandı. çünkü birbirine düşman sivil taraflar bir masa etrafında oturmayı ve aralarında diyalog kurmayı kabul ettiler. bizde ise hakim askeri zihniyet, diyalog masasını kabul etmediği gibi zırhlı araçlara, tanklara ve bunların dışında pişmanlık yolunu çizen yol işaretlerine başvurmakta ısrar ediyor. herkesin zaman geçmeden bu yolun risk ve hedeflerine dikkat kesilmesini rica ediyorum.

fehmi hüveydi, mısırlı yazar ve düşünür.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Fehmi Hüveydi

mısırlı gazeteci ve yazar. 1937 yılında dünyaya geldi. kahire üniversitesi hukuk fakültesi'nden mezun oldu.  Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;