Görüş

Gülen, Erdoğan ve Türkiye'de demokrasi

Hükümet ile Gülen Cemaati arasındaki mevcut iktidar mücadelesinde, tarafların demokrasi kurallarını sıklıkla ihlal etmesi, şüphesiz ki, demokratik kurumları henüz nispeten kırılgan sayılan genç Türkiye demokrasisine zarar veriyor.

Son dönemde yürütülen yolsuzluk operasyonu ve devamındaki gelişmeler, hükümet-cemaat çekişmesini daha da görünür kıldı. [AFP]

türkiye gündemi, son dönemde gülen cemaati ile on yıldan uzun süredir iktidarda olan adalet ve kalkınma partisi (akp) arasındaki çalkantılı tartışmayla sarsılıyor. son birkaç ayda doruğa ulaşan çatışmanın yoğunluğu hem batılı, hem de yerel kesimleri büyük bir şaşkınlığa uğratmış durumda.

geçmişte çoğu gözlemci, bu grupların inanç temelli dünya görüşleri nedeniyle doğal müttefik olduklarını varsayma hatasına düştü. oysa bu yanlış algının tam tersine, söz konusu gruplar, serbest piyasa ekonomisinden ve yukarı doğru bir sosyo-ekonomik hareketlilikten yana olmalarına rağmen, son derece farklı geçmişlerden ve siyasi yönelimlerden gelmekteydi.

aslına bakılacak olursa, bu iki dindar müslüman grup, akp'nin iktidardaki ilk beş yılı (yani 2002-2007 dönemi) hariç, birbirleriyle işbirliği yapmadı. tarihsel açıdan, her ikisi de türkiye'de farklı islam kollarından geliyor. cemaat lideri fethullah gülen ve taraftarları, necmettin erbakan'ın daha radikal bir islamcılığa dayalı milli görüş akımını asla tasvip etmedi ya da bu kesime yakın durmadı.

gülen cemaati, 2002 seçimlerinde oylarını büyük ölçüde merkez sağ partilerden akp'ye kaydırsa da gülen, erbakan geleneğine ve 2003 yılından bu yana başbakanlık koltuğunda oturan öğrencisi recep tayyip erdoğan'a hiçbir zaman gerçek manada güvenmedi.

bununla birlikte, türkiye'deki liberal demokrat kesim gibi, gülen cemaati de, akp'nin sürekli siyasi reformların yaptığı ve laik demokrasinin ilkelerine riayet ettiği ilk döneminde partinin yanında yer aldı. bu koşullu ortaklık, 2007 seçimlerini takip eden süreçte zayıflamaya başlarken, akp'nin güçlü bir muhalefetin yokluğunda 2011'den başlayarak gittikçe daha kendinden emin ve otoriter bir tutum içine girdiği son dönemde ise çatladı.

demokratik uygulamalarda ne yolsuzluklara ne de söz konusu kasetlerin yapım ve yayımında başvurulan "yasadışı" yöntemlere yer var.

by Berna Turam

akp ve gülen cemaati'nin, 2010 yılında gazze ablukasını kırmak üzere yola çıkıp israil güvenlik güçlerinin saldırısına uğrayan mavi marmara olayı gibi bazı tartışmalı meselelere farklı bakış açılarından yaklaşması, bu mesafe ve güvensizliği daha da artırdı. iki grup, 2013 yazından bu yana devam eden sert bir güç mücadelesi içinde.

sınır ihlali

iktidar mücadeleleri, gücün paylaşılamamasından ileri gelir ve birbirine zıt siyasi ve ekonomik menfaatlerden beslenir. dolayısıyla kuvvet politikasının organik birer parçasıdırlar ve demokrasi kuralları muhafaza edildiği müddetçe, tamamen meşru bir şekilde kullanılabilirler. ancak türkiye'deki mevcut durumda, oyunun kurallarının artan bir hız ve sıklıkla ihlal edildiğine tanık oluyoruz ki, bunun da demokratik kurumları henüz nispeten kırılgan sayılan genç bir demokrasiye zarar verdiğine şüphe yok.

hükümet mensupları tarafından yapılan yolsuzluklar, hemen her gün yayınlanan ve kimileri izinsiz dinlemeler neticesinde yasadışı olarak kaydedilen kasetler yayınlanıyor. demokratik uygulamalarda ne yolsuzluklara, ne de söz konusu kasetlerin yapım ve yayımında başvurulan "yasadışı" yöntemlere yer var.

bu durum, türkiye'de 2000'lerin başında yakalanan umut vadedici devlet-toplum etkileşimi modelini alıp adeta bir savaş alanına dönüştürüyor. siyaset, ekonomi, sanat ve diğer alanlarda atılan olumlu adımları baltalıyor.

ancak çoğu güç mücadelesinde olduğu gibi, burada da istenmeyen neticeler söz konusu. akp de, gülen cemaati de, daha önceden aşmayacaklarına söz verdikleri hudutları aştı. bir yanda, akp din ile devlet arasındaki net çizgiyi ihlal ediyor. oysa erdoğan, arap baharı sırasında mısır ve orta doğu demokrasileri için laik devlet modelini öneriyordu.

laikler ve gülen cemaati'nin önde gelen taraftarları, akp'nin laiklik konusundaki kararlılığının azalmasına itiraz ediyor. başbakan ve hükümetinin din adamlarından fetva almaya devam ettiği düşünülürse, bu endişeleri de öyle yabana atmamak gerek. o nedenle, bilimsel yönelimli okullarında din mefhumu ile eğitimi birbirinden ayırmayı başarmış gülen cemaati'nin, akp'nin radikalleşmesinden dolayı sukutuhayale uğraması sürpriz değil.

paralel bir devlet yapılanması mı?

fakat diğer taraftan, gülen cemaati de, kendi tabiriyle devlet dışı bir "yurttaş" girişimi olarak doğduğu sivil toplumun sınırlarını aşıp, dünyanın dört bir yanına yayıldı. cemaat, bu imaja uygun olarak, siyasi bir parti kurmayı reddediyor. yıllardır din ve siyasetin birbirine karıştırılmasına net bir şekilde karşı çıkan cemaat lideri gülen ve taraftarları, bu ilkesini, siyaseti devlet ile olan sivil girişimlerle sınırlamak suretiyle açık bir biçimde gösterdi. bununla birlikte, cemaat üyeleri devlet içinde önemli görevlere gelmeye başlayınca, siyasetin farklı bir bölgesine girmiş oldular. bu bağlamda, hem akp, hem de demokrat kesimin cemaat'in paralel bir devlet kurmasından endişe etmesi anlaşılabilir bir durum.

gezi protestolarının ardından net olan bir şey var: türkiye bu siyasi krizden zaferle çıkarsa, müslüman dünyasının geleceği açısından tarihi bir örnek teşkil edecektir.

by Berna Turam

toplumsal hareketlere mensup kimselerin, avustralya'daki femokratlar (feminist bürokratlar) örneğindeki gibi, devlette resmi görevlere atanması duyulmamış veya gayrimeşru bir şey değil. ancak siyasette atılacak bu fevkalade cesur adımın da tartışma götürmez bir koşulu var. avustralyalı feministlerde olduğu gibi, herhangi bir hareketin devlet yapısı içine giren mensupları, oyunun kurallarına ve özellikle de herkes için demokrasi ilkesine bağlı hareket etmelidir. diğer bir deyişle, kimlik siyaseti yapılmaması ya da bir grubun menfaatlerinin, başkalarının menfaatleri pahasına savunulmaması esas olmalıdır.

gülen cemaati için atılacak doğru adım, aşırı güçlenerek otoriterleşen akp'ye karşı, güçlü ve demokratik bir muhalefete katkıda bulunmak ve bunu da sandık yoluyla yapmaktır. 30 mart 2014'te yapılacak yerel seçimler ve 2015'te yapılması planlanan genel seçimler, gülen cemaati'nin esas niyet ve hedeflerini gösterip kanıtlaması açısından adeta bir turnusol kağıdı vazifesi görecektir. 

lakin seçim siyaseti ayrıştırıcı olabilir. akp seçmenlerinin, hükümetin özgürlük ihlalleri ve yolsuzlukları konusunda fikir ayrılığına düşmesi gibi, cemaat de bölünmelerle karşı karşıya kalabilir.

bu noktada iki faktörün etkili olma ihtimali mevcut: birincisi, gülen cemaati, türkiye içinde ve dışında geniş bir tabana ve küresel çapta etkili ancak devlet bürokrasisi içinde olmayan liderlere sahip. ikincisi, gülen hareketi bünyesinde rekabetçi eğitime öncelik verilmesi, sivil hassasiyetlere, siyasi ve ekonomik avantajlara sahip, yeni ve eğitimli bir seçkin kesim ortaya çıkardı.

gülen cemaati'nin bu güç mücadelesini dönüştürüp, ana muhalefetteki cumhuriyet halk partisi (chp) ile oy ittifakı kurup kurmayacağını yakın gelecekte göreceğiz. chp'ye oy vermek, dindar müslümanlar bir yana, kimi liberaller ve sol eğilimli demokratlar için bile zor bir tercih. zira chp, tarihsel açıdan bakıldığında, demokratik örnek ve uygulamalar geliştirmiş bir parti değil. aksine, askeri darbeler ve insan hakları ihlalleriyle yakın ilişki içinde olan chp de, bu bağlamda, önümüzdeki seçimlerde, geçmişte dindar müslümanlara, islamcılara ve diğer azınlıklara karşı ayrımcılık doğuran radikal laik ve anti-demokratik yönlerini dönüştürme kapasitesi bakımından bir sınava tabi tutulmuş olacak.

önümüzdeki yerel ve genel seçimler, gülen hareketi için de, chp için de bir test görevinde ve her iki kesime de eski alışkanlıkları değiştirme fırsatı sunacak.

mevcut siyasi kaos, elbette ki birdenbire ortaya çıkmadı. türkiye, haziran 2013'teki gezi protestolarından önce de bu son derece zorlu meselelerle mücadele içerisindeydi. gezi protestolarının ardından net olan bir şey var: türkiye, yaşadığı siyasi krizden zaferle çıkarsa, müslüman dünyasının geleceği açısından tarihi bir örnek teşkil edecek; çatışmanın ekseni, orta doğu'da eskiden beri süregelen islamcı-laik ihtilafından çıkıp, demokrasi taraftarları ile karşıtları arasındaki mücadeleye oturmuş olacaktır.

doç. dr. berna turam, northeastern üniversitesi orta doğu barış, kültür ve kalkınma merkezi'nde sosyoloji alanında öğretim üyesi olarak görev yapıyor.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera'nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Berna Turam

doç. dr. berna turam, northeastern üniversitesi orta doğu barış, kültür ve kalkınma merkezi'nde sosyoloji alanında öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;