Görüş
İran-Suudi Arabistan krizine Tahran nasıl bakıyor?
Kökleri eskiye gitse de bu seferki gerginliğin temeli 2003 Irak'ın işgali ve sonrasına dayanıyor. İranlılara göre, Suudiler nükleer anlaşma sonrasındaki süreçlerin önünü kesmek ve Batı-İran yakınlaşmasını sabote etmek istiyor.
2016, ortadoğu’nun mevcut krizler listesine bir yenisini ekleyerek başladı. yılın ilk günlerinde, suudi arabistan’ın 46 kişi ile birlikte şii lider ayetullah nemr'i idam etmesiyle çıkan kriz, karşılıklı hamlelerle tırmanıyor. son olarak iran, suudi arabistan’ın yemen’deki iran büyükelçiliği’ni savaş uçaklarıyla vurduğunu öne sürdü.
1979’dan itibaren diplomatik ilişkilerini iki kez askıya alan tahran ve riyad için “kriz” çok yeni bir kelime değil. fakat bu kez, mevcut gerginliğin önceki dönemlere göre daha derin ve farklı sonuçlarının olma ihtimali, zaten dengelerin çok hassas olduğu bölgede, büyük bir sünni-şii çatışmasının tetiklenebileceği kaygısını arttırıyor.
bu çatışma özünde milliyetçi ve jeostratejik bir çatışma olsa da, dinamizmini mezhepçi bir söylemden alıyor. mezhep aslında milliyetçi jeostratejik çatışmanın meşrulaştırma aracı olarak kullanılıyor. tahran-riyad ihtilafının temelini de, jeopolitik çatışmaya dönüşmüş iki farklı etno-mezhepsel kimlik algılamaları oluşturuyor.
aslında iran ve suudi arabistan rejimleri her ikisinin de şeriat kurallarıyla yönetilmeleri nedeniyle özde kardeştirler. fakat bu kardeşlik birlik yerine karşıtlık doğruyor.
iran fars/şii islamcılığı, suudiler ise arap/vahhabiliği temsil ediyor. iran sistem karşıtı ve değişimci bir anlayışa sahipken, suudi arabistan sistemin bir parçası olarak değişim karşıtı muhafazakâr bir yönetime sahip.
nitekim iran 1979 islam devrimi'nden sonra suudi devletini “arap irticası” diye adlandırarak eleştirmeye ve yönetim karşıtı örgütleri tahran'a davet ederek onlarla yakınlaşmaya başladı. buna karşın iran’ın devrim ihracı politikasından endişe duyan suudiler de, iran'ın baas ideolojisi ve saddam’la ihtilafı sebebiyle irak ile yakınlaştı. 1980-88 iran-irak savaşı’nda suudiler saddam’a destek oldu. iran’ın körfezdeki nüfuz ve etkinlik çabalarını engellemek amacıyla da 1981’de basra körfezi işbirliği konseyi’ni kuruldu.
2003 irak’ın işgali ve değişen dengeler
fakat bugünkü çatışmanın temelini 2003 irak’ın işgali ve ardından yaşanan gelişmelerde aramak gerekir. irak ve iran ilişkisi problemliydi. arapların gözünde irak bir bakıma iran’ı dengeliyor, onun stratejik enerjisini tüketiyordu. iran’ın bölgedeki önceliklerinden biri irak’ı dengelemek ve güçsüzleştirmekti. bu yaklaşım diğer arap ülkeleri açısından irak’ın önemini artıyordu. arapların önemli bir bölümü, 1980-88 iran-irak savaşı’nda saddam’ı destekleyerek iran’ın ortadoğu’ya giden güzergâhını kapatmak istediler.
2000’lerle tarihsel bir kırılma yaşandı, amerika saddam’ı devirdi. ardından irak’ın yüzde 65’ini oluşturan şiîler irak’ta güç kazandılar. iran’ı dengeleyen, sınırlandıran irak, iran’ın nüfuz alanına dönüştü. şiîlerin irak’ta güç kazanmasıyla tarihsel denge iran lehine değişti. böylece iran, irak üzerinden ortadoğu’daki arap şiileri kolayca seferber etme imkânı buldu.
irak’ın işgali suudi arabistan’ın da konumunu değiştirdi. suudi arabistan basra körfezi’ne yerleşmesi, islam’ın kutsal topraklarına ev sahipliği yapması, petrol zengini olması, arap devletlerini etkileme potansiyeli ve batı’yla iyi ilişkileri nedeniyle ortadoğu’da önemli bir ülke sayılsa da, hep mısır ve irak gibi arap ülkelerinin gölgesinde kalmıştı.
2003 irak işgali sonrası, mısır ve suriye'nin bölgesel etkinliğini yitirmesi suudilere arap dünyasında liderlik pozisyonuna yükselme imkânı verdi.
suudi arabistan, dış politika önceliğini iran’ın mezhepçi-milliyetçi bölgesel hegemonya arayışlarını sınırlandırmak olarak belirledi. bu doğrultuda iran’ın bağdat, hizbullah ve suriye ile olan ilişkilerini birinci tehdit olarak nitelendirdi. arap baharı ise iki ülke ilişkilerini daha gerginleştirdi. yemen, bahreyn ve suriye iki ülkenin savaş alanına dönüştü.
halk ayaklanmalarının suriye’ye sıçraması suudileri sevindirdi. zira 2003’te kaybettikleri irak’ın yerine suriye’yi kazanma umudu doğdu. ancak suriye’deki olaylar suudilerin beklentisi doğrultusunda gelişmedi.
diğer taraftan iran bu jeopolitik rekabet ortamında nükleer krizi bitirmeye yöneldi. bu, tahran açısından ciddi bölgesel yansıması olacak büyük bir kazanımdı. iran’ın batı’yla yakınlaşması ve obama’nın iran’ın jeopolitik kaygılarını saygıyla karşılaması, suudi yönetimini hayal kırıklığına uğrattı.
2003'ten sonra bölgede güçlenen iran'ın karşısında yalnızlaşan suudiler, iran ile açık mücadele stratejisini benimsediler. bugün suudiler iran’ı açık şekilde arap kimliğinin ötekisi olarak göstermeye çalışıyor. iran’ın mezhepçiliğini öne çıkarak onu sünni arap dünyası kamuoyunda itibarsızlaştırıyor, arap ülkeleriyle sorunsuz bir ilişki kurmasını engelliyorlar.
suudi arabistan iran’ı istemediği bir alana çekerek maskesini düşürmeye çalışıyor. iran, islam devrimi’nin değerlerinin mezhepçiliğe karşı olduğunu dile getiriyor. kendisini islam devrimi’nin temsilcisi ilan eden tahran’ın sünni arap islamcılarla ilişkisinin sorunlu hale gelmesine ortam yaratıyor. iran arap dünyasında bir “islam devrimi ülkesi” değil, milliyetçi-mezhepçi ihtirası olan yeni bir kötülük gibi görünüyor. yeni arap gençliği iran karşıtlığıyla büyüyor. iran'ın etki gücü de sadece şiilerle sınırlandırılıyor.
2016’da iran’a yönelik ambargoların kalkması ve ruhani’nin ekonomi vaatlerini gerçekleştirebilmesi için fırsatlar doğması bekleniyor. iran ekonomisinin iyileşmesinin tahran’ın bölgede elini güçlendireceği açık. iran’ın bu süreçte komşularla iyi ilişkiye ihtiyacı var. tahran-riyad krizi de bu imkânı iran’ın elinden alıyor.
iran suudi arabistan’a nasıl bakıyor?
iran'da suudi arabistan'a yönelik ortak bir görüş olduğunu söylemek mümkün değil. cumhurbaşkanı ruhani'nin mensup olduğu pragmatist dış politika savunucuları geleneksel olarak riyad ile arayı iyi tutmaktan yana. hatta suudilerle iyi ilişkiler onların kanalıyla gerçekleşiyor. bu kesim suudi arabistan-iran ilişkilerinin öneminin farkında.
suudiler ile iyi ilişki kuramayan iran’ın arap dünyasıyla iyi ilişki tesis etmesi zorlaşıyor. şii-sünni çatışmasının açık tarafı olarak göründüğünden batılılarla pazarlık gücü düşüyor. ayrıca arap dünyasıyla iyi ilişki kurmayan ruhani, ekonomik hedeflerine ulaşmakta da zorlanıyor.
iranlılara göre, suudiler bir yandan da nükleer anlaşma sonrasındaki süreçlerin önünü kesmek ve batı-iran yakınlaşmasını sabote etmek istiyor. bu nedenle iranlı yetkililer şeyh nimr’in idamını bir tuzak olarak nitelendiriyorlar.
2013’ten bugüne bakınca ruhani ve pragmatistlerin suudi arabistan'la ilişkileri istedikleri istikamette yönetecek güçte olmadığı anlaşılıyor. iran dış politikasının temel istikametinin cumhurbaşkanının iradesinin ötesinde belirlendiği biliniyor. iran’ın parçalı siyasi yapısı, devlet içi iktidar mücadelesi, suudi arabistan’ın büyükelçiliğinin işgalinde görüldüğü gibi kontrolü zor “özerk grupların” varlığı süreci etkileyen faktörler.
iran’da bazı muhafazakâr gruplar ve devrim muhafızları mensupları da suudi arabistan’la iyi ilişkiler kurmanın 1979 iran devrimi’nin kurucu lideri humeyni’nin öğretilerine ters olduğunu söylüyorlar. humeyni’nin suudi yönetimini tekfir ettiği ve devrilmesi gerektiğini defalarca tekrarladığı biliniyor. onlara göre, suudi yönetimi bütün kötülüklerin kaynağı.
bu görüşü savunanlar, 2003’ten sonra özellikle suriye krizi ve işid’in ortaya çıkışıyla birlikte iran’ın dış politika ve güvenlik siyasetini belirlemekte etkinler. bunlar irak’tan yemen'e kadar olan alanda şiilerin desteklenmesini devrim’in temel değerlerinden sayıyorlar. suudilerle krizi tırmandırmaktan yana olduğu anlaşılan iran’ın dini lideri hamaney de son yıllarda bu gruplara geniş alan açtı. iran rejiminin suudi arabistan ile yaşanan krizden yararlandığı noktalar da var. rejimin ülke içinde işid ve suudi arabistan’ı özdeşleştirme propagandası, bir taraftan şiiliği diğer taraftan da fars/ari milliyetçiliğini harekete geçiriyor. 2009 yeşil hareketi’nde “ne hizbullah ne lübnan - canım iran’a feda” sloganlarıyla iran’ın bölgesel siyasetini eleştiren bazı milliyetçi gruplar, bugün tahran’ın ortadoğu siyasetini destekliyorlar.
bu kriz, iran’da komşu ülkeler ve dünyayla daha sağlıklı ilişki kurmak isteyen pragmatist grupların zayıflamasına ve askerlerin, radikallerin dış politikadaki etkinliğinin sürmesine de hizmet ediyor. hamaney bu krizden yaralanarak şubat'taki 5. uzmanlar meclisi (hubregan) ve milletvekili seçimlerini istediği doğrultuda yönlendirmek istiyor.
çeşitli etnik grupların, mezhep ve dinlerin bir arada yaşadığı iran bu çatışmaların riskinin hatta iran’ın içine de sıçrayabileceğinin farkında. ancak yine de bu süreçten kazançlı çıktığını düşünüyor çünkü şii-sünni gerginliğinde sıcak çatışmalar arap topraklarında yaşanıyor. şii-sünni çatışması iran içinde şimdiye kadar bir istikrarsızlık yaratmadı. iran, arap devletleri yıkıldıkça güç kazanıyor. bahreyn ve suudi arabistan’daki muhtemel her değişim, iran’ın bölgesel hegemonyasının tescili anlamına geliyor.
ortadoğu'daki jeopolitik mücadeleyi iyice keskinleştiren bu gerginliğin yemen ve suriye krizlerinde diplomatik, siyasi çözüm arayışlarını ve süreçleri zorlaştıracağı aşikar.
artan şii-sünni gerginliğinin önüne geçilmezse, bazı bölgelerde mezhepsel çatışmaların yaşanması kuvvetle muhtemel. bu bağlamda işid'le mücadele ve musul'un işid'den özgürleştirilmesi de zorlaşacak; her iki tarafta da mezhepçi radikal grupların liderliği ele geçirme ihtimali doğacak; tekfirciliğin siyasi ve ideolojik meşruiyet zemini artacaktır. ayrıca irak, lübnan ve bahreyn'de şii-sünni gerginliği etrafında yeni krizler de ortaya çıkabilir.
peki iran suudi arabistan'a karşı ne yapabilir? suudilerin bölgedeki etkinliğini kırmak için lübnan, irak, yemen, bahreyn ve hatta suudi arabistan’ın içindeki müttefiklerini harekete geçirebilir. rejimin bu krizi suudi arabistan karşıtlığı üzerinden şii islamcılığı hareketlendirmek için güçlü bir motivasyon gibi kullanacağı açık.
arif keskin iran azerbaycanında doğmuştur. tebriz’de sosyoloji lisansını tamamlamış, ankara üniversitesinde siyaset bilimi eğitimi almıştır. 1999’dan sonra asam, türksam, 21. yüzyıl türkiye enstitüsü ve orsam gibi düşünce kuruluşlarında iran ve orta doğu uzmanı olarak çalışmıştır.
twitter'dan takip edin: @keskinarif
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar