Görüş

Kaddafi’den sonra Libya: Tehlikeli bir emsal

Diktatörlerinin ölümünü kutlayan Libya, uzun vadede, dışarıdan yapılan müdahalenin yol açacağı karmaşık sorunlarla karşılaşabilir.

Konular: Afrika, Dünya, Filistin
UGK yetkilileri basın toplantısında.
Libya Ulusal Geçiş Konseyi’nin, ülkeyi etkili bir şekilde yönetmeye hazır olup olmadığı sorusu hâlâ cevaplanmış değil. [Reuters]

libya’nın, ülkeyi kırk iki yıl boyunca yönetmiş olan despot ve nefret edilen liderinin düşüşü ve ardından da ölmesi, doğal olarak, ülkenin her yerinde, özellikle de büyük kentlerde kutlamalara sebep oldu. kaddafi’nin sonu, başlamakta olan dönemin şiddet dolu olabileceği ve mücadelenin sonucunun çok daha kötü bir yere varabileceği konularında uyarıda bulunan kanlı bir intikamla geldi. ancak unutulmaması gereken bir şey var; ilk başta kendi halkına söven kaddafi, sıra onlara geldiği takdirde, acımasız bir cevap almaya davetiye çıkarmıştı.

w.h. auden’in “kendisine kötülük yapılanlar, karşılığında kötülük yaparlar” sözünü hatırlayalım. karşıtlarına “sıçan” diyen ve onları tek tek yok edeceğine yemin eden bir diktatör kaçınılmaz olarak (son kalesi sirte’de birkaç gün önce yaşananlar gibi) şiddet dolu bir dramın zeminini hazırlayacaktır.

şu anda libya’da kolay kolay doldurulamayacak bir liderlik boşluğu var gibi görünüyor. kaddafi rejimine karşı duyulan düşmanlığın yarattığı birleştirici etki, artık, muhtelif amaç ve arzuları baskı altında tutamıyor. bu durumda, aşiretlere olan bağlılıkların ‘temel siyasi kimlikler’ sunup sunamayacağı konusunda bir sonuca varmak kolay değil. mücadelenin son aşamalarında gerçekleşen çarpışmaların çoğu, milis benzeri komutanların yarı bağımsız kontrolündeydi. örneğin, abdülhakim belhac, trablus saldırısını yönetmişti; fevzi bukatif’in de kaddafi’ye bağlı güçlerin ellerinde kalan son noktalara yönelik saldırıları yönettiği belirtiliyor.

yukarıdaki komutanlar gibi askerler çoğu zaman sivil denetime boyun eğmez; dolayısıyla ulusal bütünlüğe doğrudan tehdit oluştururlar. şu ana kadar, ulusal geçiş konseyi (ugk), kaddafi karşıtı güçlere özellikle uluslararası alanda itibar sağlamakta başarılı oldu. konsey’in, seçilmiş bir hükümetin kurulması için yapılması gereken düzenlemelere başlanmadan önceki geçiş dönemini idare etmek bağlamında,  libya halkının ortak arzusunu yeterince temsil edip edemeyeceğini ise yakında öğreneceğiz.

en kötü senaryo

bazı kötümser gözlemciler, libya’nın geleceğini, muhammed siad barre’nin 1991 yılında alaşağı edilmesinden sonra somali’nin kendisini içinde bulduğu ve hâlâ devam eden türde bir kaotik şiddetin belirleyeceğini öngören yorumlar yaptılar. bu tahminler, libya’nın devlet kurma senaryolarının en karanlık olanlarıdır.

daha umut dolu bir yaklaşım için gözlemlenmeye değer bir durum var. kaddafi’nin devrilmesi, libyalı muhaliflere, demokratik bir devlet inşa etmeye olanak verebilecek temiz bir sayfa açmıştır; oysaki hüsnü mübarek'in alaşağı edilmesi mısır'daki güç yapısını değiştirmemiştir. bu önemli noktayla ilişkili olarak, içinde bulunduğumuz aşamada, mısırlıların en fazla umut edebilecekleri şey, sınırlı bir anayasa reformudur veya sabırlı olup tahrir meydanı’nda, eski düzeni silip süpürecek  ikinci bir hesaplaşmayı beklemeleri gerekmektedir. libyalılar ise, tam tersine, siyasi, ekonomik ve kültürel yaşamlarını hakiki bir devrimci dönüşümden geçirebilecekleri nadir bir fırsata sahipler. bu açıdan bakıldığında, geçmişte libya devleti dediğimiz şeyin kaddafi’den başka bir şey olmaması ve onun da arkasında herhangi bir kurumsal altyapı bırakmamış olması aslında olumlu olabilir.

ancak, kargaşanın önlenmesi açısından bakıldığında, değerlendirmeler mısır deneyiminin daha lehinedir:  arkasında bıraktığı (düzen sağlayabilecek bir idari süreci de içeren) miras sayesinde, mübarek'in düşüşünü takip eden dönem nispeten daha sorunsuz olmuştur. libya ise, ne yazık ki, yeni düzenin ilk gününden itibaren, normal yaşama dönülmesi için yeterli bir nizam üretmek konusunda büyük güçlüklerle karşı karşıya kalmıştır. neticede, ortada bir devlet yokken [yeni] bir devlet inşa etmenin gerçekleştirilmesi imkansız bir görev olduğunu bile görebiliriz.

her şeye rağmen, libya bazı büyük avantajlara da sahip. bunlardan en belirgin olanları petrol ve nispeten az bir nüfusa sahip olması. önümüzdeki aylarda, yeni liderlik, ekonomiyi ne kadar yönetebildiklerini ölçecek önemli bir sınavdan geçecek. özellikle de, savaş sonrası libya’da çılgın bir ziyafet planladıklarından şüphe duymadığımız saldırgan yabancı şirketleri milli gelirden ne kadar uzak tutabileceklerini… bu kaygının arkasında tabii ki, nato’nun kaddafi’nin devrilmesinde önemli bir rol oynadığı ve sadece bir teşekkür mektubuyla yetinmeyeceği düşüncesi var. trablus’ta yeni kurulacak yönetimde yer alacak kişilerin libya’nın egemenlik haklarını savunma konusunda ne kadar etkili olacakları bir süre daha net olmayacak.

müdahale için emsaller

libya deneyimine uluslararası perspektiften bakıldığında başka kaygılar da ortaya çıkıyor. libya müdahalesinin bir ‘emsal’ olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğini, büyük ölçüde, libya’da istikrarlı, demokratik ve adil bir oluşumun ortaya çıkıp çıkmayacağı şekillendirecek. ancak bunu gerçekten bilebilmemiz için de yıllar geçmesi gerekiyor. nato’nun girişimi bazı yönleriyle, libya deneyimini gelecek için sorunlu bir emsal haline getirmiştir bile. nato’nun güç kullanmasına kırmızı harflerle yazılmış ‘koruma sorumluluğu’ başlığıyla yetki veren bm güvenlik konseyi aslında ya kandırılmış ya da büyük bir kayıtsızlık sergilemiş ya da bunların ikisi de bir ölçüde geçerli olmuştur.

nato’ya yetki veren karar (1973 no’lu güvenlik konseyi kararı), “uçuşa yasak bölge”nin kurulması düsturuyla sınırlandırılmış ve güç kullanımının gerekçesi de o günlerde bingazi’nin tehlike altında olan nüfusunun korunmasına odaklanmıştı. ancak bm’nin bu sınırlı kararı, neredeyse en başından beri dikkate alınmamıştır.

nato güçlerinin sözüm ona koruyuculuk rollerini, libya’daki kuvvetler dengesini isyancıların mücadelesi lehine değişmesini sağlamaya yönelik çabalarına göre, daha az benimsediklerini görebiliyoruz. bu niyet en başta açığa vurulmuş olsaydı, rusya ve çin, bm himayesindeki bir güce dayanan bu müdahaleye onay verilmesini engellemek için veto haklarını kesinlikle kullanırdı ki zaten her iki ülke, kararla ilgili konuşmalar sırasında, bağımsız libya devletine dolaylı olarak saldırmakla ilgili kaygılarını dile getirmiş ve daha sonra oylamaya katılmamıştır. onları güvenlik konseyi üyeleri hindistan, brezilya ve almanya da takip etmiştir.

güç kullanımına sınır getiren bir bm kararına hiç aldırılmaması; ardından güvenlik konseyi’nin orijinal kararı gözden geçirmek için herhangi bir adım atmaması ve hatta nato’nun askeri görev sınırlarını ve tanımını tek taraflı bir kararla aştığı için kınanmaması büyük rahatsızlığa yol açması gereken durumlardır. din özgürlüğü konusuna ayrılan bir genel kurul oturumunda çin delegesinin “insan hakları [askeri] müdahale için asla bir bahane olarak kullanılmamalıdır” demesi bu yüzden şaşırtıcı olmamıştır. bu düşüncede ısrar edilmesi, gelecekte gerçekten aciliyet gerektiren koruma girişimlerine bile engel oluşturabilir. nato girişimi, sınırlarını göz ardı etmekle ‘koruma sorumluluğu’ ilkesinin sorumluluk bilinciyle kullanılması umutlarını tümüyle yok etmiş olabilir.

askeri gücün rolü

bu meselenin birkaç boyutu var. öncelikle, birleşmiş milletler şartı, askeri gücün dünya politikasındaki meşru rolünü minimum düzeye indirmek ve dolayısıyla, savaşmayı en son çare haline getirmek için hazırlanmıştır. buna bm şartı’nın ikinci taahhüdünü de eklemek gerekir. şartın 2. maddesi, 7. paragrafı, birleşmiş milletler’in uluslararası barış ve güvenliği korumak için gerekli olmadıkça, devletlerin kendi iç yetki alanına giren konulara müdahale etmekten uzak durmasını sağlamayı amaçlar. nato müdahalesini, örgütün eylemlerine yol göstermesi gereken anayasal çerçeveyi çizen birleşmiş milletler şartı’nın bu iki temel ilkesi ile uyuşturabilmek mümkün görünmemektedir.

‘uluslararası insan hakları’ dünya düzeninin güçlü bir boyutu olarak ortaya çıkmışken, bu ilkelerin, yol göstericiler olarak hâlâ etkili olsalar dahi uygulamada aşındırıldıkları doğrudur. bu bakımdan libya’daki gelişmelere karşılık olarak güvenlik konseyi’nde kararlaştırılan, sınırlı olması düşünülmüş koruma amaçlı bir misyona girişmek hukuki ve ahlaki açıdan uygun bulunabilir. (her ne kadar, bazı üyelerin abd ve onun avrupalı ortaklarının müdahaleyi savunurken verdikleri güvencelere itimat etmemeleri veya karadaki baskıların kaçınılmaz olarak girişimin büyümesine neden olacağı beklentileri paralelinde kuşkularla dolu bir ortamda onaylanmış olsa bile.)

ancak bu deneyim, kendi kötü yönetimlerinin tehlikeye attığı savunmasız insanlar adına bm’nin ilkeleri doğrultusunda eyleme geçme yolunu seçmesinin temelindeki ‘koruma sorumluluğu normu’nun üzerine gölge düşürmektedir. söz konusu normun libya için uygulanmasında seçici davranıldığı konusunda zaten şüpheler mevcuttur. özellikle de, israil’in uzun ve cezalandırıcı ablukasının çilesini çeken gazze’nin kuşatılmış sivil nüfusu için bm’nin tek bir kılını bile kıpırdatmadığını düşünürsek. jeopolitikaya göre sınırlandırılmış olan bu çifte standardın biçimsel değerlendirmesinin ötesine geçecek olursak, libya örneğinde koruma sorumluluğunun [yönetimi] devirme (!) fırsatına dönüştürüldüğü düşünülmektedir.

sonuç olarak, gelecek adına, bu tür koruma amaçlı girişimlere itibar edilebilmesi için jeopolitikayla ilişkileri olmaması gerektiği iyice netleşmiştir. bu hedefe ulaşmak için en iyi mekanizmanın, devreye girebilmesi için güvenlik konseyi veya genel kurul’un üçte iki oyunu alması gerekecek ve vetoya konu olmayacak bir bm acil durum barış gücü olduğu çok açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. unef olarak adlandırılabilecek bu birimin mali kaynağı bağımsız olmalıdır. bunun için uluslararası uçuşlar veya döviz işlemlerine bm’ye gelir sağlama amaçlı vergiler konulabilir. tabii ki,  mevcut jeopolitik ayrıcalıkları tehdit edeceği için bu tür bir düzenlemeyi hayata geçirmek kolay olmayacaktır. ayrıca, kötüye kullanılması da mümkündür. şimdiden bir garanti vermek mümkün olmasa dahi, en azından yetkilendirmeyle ilgili yol gösterici ilkelerin çerçevesine daha fazla riayet edilmesini sağlayabilir ve [ilkelerle] uyumluluğu denetlenebilir.

içinde bulunduğumuz aşamada, libyalılar için umudumuz, bütün libyalıların insan haklarına saygı gösterecek, ülkeyi yeniden yapılandırma çabalarında (yabancı yatırımcılar ve şirketlere çok fazla ikramda bulunmadan) enerjik bir tutum sergileyecek, kendi ayakları üzerinde duran ve bağımsız bir devlet kurma fırsatından yararlanmalarıdır. nato ülkelerinden bir kenara çekilip 'neo-emperyalizm' şüphelerini gidermeleri istenmektedir. çok yıkıcı bir hava akını gerçekleştirmiş olan nato’nun şimdiki vazifesi, libya’nın hiçbir şekilde vazgeçilemeyecek olan kendi geleceğini tayin hakkını kullanmasına saygı göstermektir.

richard falk, princeton üniversitesi, uluslararası hukuk fakültesinde albert g. milbank emeritus profesörü ünvanına sahiptir. aynı zamanda california üniversitesi, uluslararası çalışmalar bölümü’nde araştırma danışmanıdır. elli yılı aşkın bir süreye yayılan yazarlık ve editörlük hayatında birçok yayına imzasını atmıştır. en son kitabı, 2009 yılında yayınlanan “achieving human rights”tır.

falk, dört yıldır birleşmiş milletler’in filistinliler insan hakları raportörlüğünü yapmaktadır ve iki yıl daha bu görevi sürdürmesi beklenmektedir.

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Richard Falk

abd'nin princeton üniversitesi'nde albert g. milbank emeritus profesörü. aynı zamanda california üniversitesi uluslararası çalışmalar bölümü araştırma danışmanı. 2008-2014 yıllarında birleşmiş milletler’in filistin insan hakları raportörü olarak görev yaptı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;