Görüş

Kentsel değişimi doğru yönlendirmek gerek

2000'li yıllarda şehirlerde yaşanan değişim kültürel olmaktan çok fiziksel-mekânsal niteliklidir, fakat önemli sosyal etkileri de söz konusudur. İnsanı, zamanı ve mekânı metalaştırmayan bir şehirleşme anlayışını günümüzün şartlarında hayata geçirmenin kolay olmadığı söylenebilir. Bunun için birçok alanda kapsamlı reformlar yapmak gereklidir.

Bozlağan'a göre gökdelenler şehrin özgün mimarî dokusuna meydan okuyor. [Fotoğraf: Kemal Soğukdere/Al Jazeera Türk]

şehirlerde kültürel ve mekânsal değişim doğaldır ve kaçınılmazdır. çünkü şehirler de tıpkı insanlar gibi doğarlar (kurulurlar) ve gelişirler. eğer böyle olmasıydı, kentsel dokuda farklı kültürel ve mimarî katmanlar oluşamazdı. fakat günümüzde bazı şehirlerde yaşanan sorun, söz konusu değişimin çok hızlı ve o şehirlerde tarih boyunca oluşan özgün kimliğe yer yer aykırılıklar içermesidir.

türkiye şehirlerinde ondokuzuncu asrın son çeyreğinden itibaren çok hızlı bir değişim yaşanmıştır. 1877-1878 osmanlı-rus savaşı ve 1911-1912 balkan savaşları dolayısıyla osmanlı devleti’nin geniş coğrafyasından istanbul ve bazı anadolu şehirlerine yönelen göç dalgaları başta istanbul olmak üzere şehirlerin geleneksel yapısında önemli değişimlere neden olmuştur. nüfus mübâdelesi, balkan ülkelerinden türkiye’ye yönelik zorunlu göçler ve 1950’li yıllardan itibaren yoğunlaşan iç göçle birlikte artan nüfus hareketleri bir yandan şehirlerin etrafında geniş gecekondu alanlarının oluşmasına sebep olurken diğer yanda da şehirlerin tarihî ve merkezî semtlerinde yer yer çöküntü bölgelerinin oluşmasına yol açmıştır. 1965 yılında yürürlüğe giren kat mülkiyeti kanunu’nun etkisiyle türkiye şehirlerindeki tarihî semtlerin büyük çoğunluğu on yıl içinde apartman bloklarına teslim olmuştur. 1980’ler ağırlıklı liberal ekonomik politikalar, 1990’lar ise terörün etkisiyle sayısız insanın kırsal yörelerden şehirlere ve özellikle de büyük şehirlere göç ettiği dönemler olmuştur.

şehirlerde inşa edilen sayısız site ve rezidansın sunduğu kendince 'steril ve güvenli' hayat, toplumsal yapıda yeni ayrışmalara yol açarken, mevcutların da derinleşmesine sebep olmaktadır. 

by Recep Bozlağan

cumhuriyet döneminde ilk resmî nüfus sayımının yapıldığı 1927 yılından günümüze izmir’in nüfusu yaklaşık sekiz kat artarken, ankara’nın nüfusu yaklaşık on iki kat, istanbul’un nüfusu ise yaklaşık yirmi bir kat artmıştır. bu zaman zarfında istanbul, ankara, izmir, bursa ve adana gibi şehirlerin tarihî mirasında ve tabiî değerlerinde büyük tahribat olurken, kültürel yapısında ve geleneklerinde farklılaşmalar, çeşitlenmeler, yeni terkipler ve kısmî yozlaşmalar yaşanmıştır.

ak parti’nin iktidara geldiği 2002 yılı itibarı ile kırsal yörelerden şehirlere göçün, 80’li ve 90’lı yıllara nispetle önemli ölçüde azaldığı görülmektedir. bu dönemde şehirlerde yaşanan değişim kültürel olmaktan çok fiziksel-mekânsal niteliklidir, fakat önemli sosyal etkileri de söz konusudur. çünkü, şehirlerde inşa edilen sayısız site ve rezidansın sunduğu kendince “steril ve güvenli” hayat, toplumsal yapıda yeni ayrışmalara yol açarken, mevcutların da derinleşmesine sebep olmaktadır. diğer taraftan, şehirlerin tarihî bölgelerine yakın yerlerde inşa edilen gökdelenler bir yandan şehirlerin özgün mimarî dokusuna meydan okurken, diğer yandan da istanbul ve bursa gibi şehirlerde yüzlerce yılda oluşan özgün silueti bozmaktadır. yalnızca zeytinburnu’nda değil, bomonti, boğaz sırtları ve acıbadem’de inşa edilen yüksek binalar istanbul’un kubbeler, kuleler, minareler, anıt ağaçlar ve özgün topoğrafik yapıdan oluşan eşsiz siluetini yer yer yok etmektedir.

kentsel değişimin mahalle olgusuna etkisi

yaşanan değişim sürecinde mahalle olgusuna da özellikle değinmekte yarar var. çünkü kimilerine göre mahallenin kültürel kodları yok olmakta ve bu durum medeniyet birikimimizi olumsuz etkilemektedir. mahallenin, türk toplumunun sosyal yapısının geleneksel ve önemli değerlerinden biri olduğunu öncelikle ifade etmek lazım. osmanlı dönemindeki veya en azından elli-altmış sene önceki mahalle hayatı ile bugünün büyük şehirlerindeki mahalle hayatı arasında derin farklılıklar vardır. nüfusu onbinleri hatta yüzbinleri aşan, ülkenin her ilinden gelmiş insanların yaşadığı, kültürel bütünlüğü olmayan, neredeyse her ekonomik katmandan insanı öbek öbek bünyesinde barındıran, coğrafî sınırları olmayan, birbirlerinden cadde ve sokaklarla ayrılan bugünün mahallelerini, sırf isminden dolayı eski mahallelerle bir tutmak ve ortak bir mahalle kültüründen söz etmek büyük ölçüde romantik bir yaklaşımdır. mahallenin geldiği bu nokta ise, yüzyılı aşan kentsel değişim sürecinin ürünüdür ve bu konuda toki’yi veya özel sektörü tek başına sorumlu tutmak doğru değildir.

toplumsal yapımızın sağlıklı bir şekilde devamı için geleneksel mahallenin kültürel değerlerine de ihtiyaç duyduğumuz bir gerçektir.

by Recep Bozlağan

bugünün mahallelerinde geleneksel mahalle kültürünü yaşatmak veya canlandırmak kolay değildir. ancak, toplumsal yapımızın sağlıklı bir şekilde devamı için geleneksel mahallenin kültürel değerlerine de ihtiyaç duyduğumuz bir gerçektir. kentsel dönüşüm ve kulağa biraz tuhaf gelecek ama “siteleşme” bu konuda önemli bir çözüm olabilir. çünkü kentsel dönüşüm çalışmaları ile toplumsal ilişkilerin canlı bir şekilde yaşandığı ve yönetilebilir boyutlarda olan mahalleler inşa edilebilir. hâlihazırdaki sitelerin de mahalleleşmesini sağlayacak adımlar atılabilir.

sözgelimi sitelerde yaşayan insanların birlikte vakit geçirebileceği ortak mekânların site içinde inşa edilmesi zorunlu hâle getirilebilir. her sitenin boyutlarına ve ihtiyaçlarına uygun olarak ibadethane, sağlık ocağı, kreş, anaokulu (büyük sitelerde ilkokul, ortaokul), alış-veriş ve dinlenme mekânları, hobi bahçeleri, spor alanları vb. oluşturulabilir. ayrıca apartman ve site yöneticiliği kanunen daha etkin ve katılımcı hale getirilebilir, site yönetimleri komşuluk ilişkilerini geliştirici ve sitede ortak bir hayatı inşa edici sosyal-kültürel etkinlikler organize edebilir. mahalle yönetimi ile belediye yönetimi arasında organik bir bağ tesis edilebilir ve muhtarların belediye meclis üyesi olmalarını sağlayacak çözümler geliştirilebilir.

haksız rant: çürümenin kaynağı

şehirleşme ve şehircilik açısından bakıldığında, kentsel mekânın haksız gelir getirici bir rant aracına dönüşmesinin temel sebeplerinden biri kentsel toprağın aşırı değerlenmesi ve spekülatif bir kâr aracına dönmesidir. ülkemizdeki şehirlerde kentsel toprağın bu tür bir rant aracına dönüşmesinin temel sebebi ise belediyelerin yeterli arsa üretmemesidir. bu durum, şehirleri çevreleyen toprakların büyük bölümünün merkezî idare kuruluşlarının mülkiyetinde olmasından, diğer bir ifade ile belediyelerin veya özel şahısların mülkiyetinde olmamasından kaynaklanmaktadır. ayrıca, 3194 sayılı imar kanunu’nun 18. maddesindeki “düzenleme ortaklık payı” oranının yetersiz (%40) olması da belediyelerin arsa üretmesini olumsuz etkileyen bir diğer faktördür.

şehirlerde yeterli arsa üretiminin mümkün kılınması halinde, kentsel toprak haksız gelir getiren rant aracı olmaktan büyük ölçüde çıkacaktır.

by Recep Bozlağan

diğer taraftan, “ülkemizin nüfusunun fazla olduğu, buna karşılık topraklarımızın az olduğu”na dair yanlış bir düşünce de neredeyse herkes tarafından sorgulanmaksızın kabul edilmiştir. oysa, aşağıdaki tabloda görülebileceği gibi ülkemizin nüfus ve coğrafî verileri almanya, japonya, hollanda ve israil gibi ülkeler ile mukayese edildiğinde ve bu ülkelerdeki yatay şehirleşme pratikleri dikkate alındığında bu durumun yanlışlığı ortadadır. dolayısıyla, şehirlerde yeterli arsa üretiminin mümkün kılınması halinde, kentsel toprak haksız gelir getiren rant aracı olmaktan büyük ölçüde çıkacaktır.

bunun için imar planlarının hazırlanması ve uygulanması sürecinin de katılımcı ve şeffaf bir şekilde işlemesi gereklidir. ayrıca, belediye meclislerinde imar planı tadilatları çok özel şartlara bağlanabilir ve planlama ve imar mevzuatı konusunda uzmanlaşmış mahkemeler kurulabilir. halkın dikey yapılaşmanın sosyal, ekonomik ve psikolojik yanlışlıkları ve yol açtığı sorunlar konusunda bilinçlendirilmesi de gereklidir.

kentsel değişimin ihmal edilen yüzü: manevî gelişim

manevî gelişim toplumsal sorunlarımızın aşılması ve toplumsal yapımızın sağlıklı bir şekilde devamı için şarttır. manevî gelişim doğumdan ölüme kadar uzanan kesintisiz bir eğitim, bilinçlenme, yetişme ve uygulama sürecidir. evlilik müessesesinden komşuluk-akrabalık ilişkilerine, kreşten üniversiteye, evden okula ve ibadethaneye, çarşı ve pazardan alış-veriş merkezlerine, iş hanlarından plazalara, eğlence merkezlerinden inziva mekânlarına kadar bütün sosyo-kültürel ve fiziksel ortamları kapsayan kuşatıcı bir bakış açısını gerektirir. bu ise başlı başına bir tartışma ve değerlendirme konusudur.

türkiye’nin içine girdiği ekonomik kalkınma sürecinin de etkisiyle hızlanan kentsel değişimin kültür ve medeniyetimize etkilerini doğru tahlil etmek lazım. daha önce de ifade ettiğim gibi değişim kaçınılmazdır ve sonunda bir gelişim söz konusu ise değişimden yana tavır almak yararlıdır. bu durum kültür ve medeniyet kavramları için de geçerlidir. kültürü ve medeniyeti yalnızca bir döneme özgü değerlerin muhafazası olarak görmemek lazım. her ikisi de yaşayan, değişen ve gelişen kavramlar ve olgulardır. ondokuzuncu asrın kültür ve medeniyeti onsekizinci asırdan, yirminci asrınki ise ondokuzuncu asırdan farklılıklar taşımaktadır.

Al Jazeera Türk Dergi'nin "Dönüşen Şehir ve İnsan" sayısı için tıklayınız

bu farklılaşmada ekonomik ve teknolojik gelişmelerin etkisi büyüktür. kültür ve medeniyetin dayandığı inanç ve değerler sistemi sağlam bir şekilde muhafaza edildiği müddetçe, ekonomik ve teknolojik gelişmeler dolayısıyla ortaya çıkan değişim ve gelişim daha çok pratik hayatın gerektirdiği çerçevede kalacaktır. bu tür bir gelişme veya kalkınma hareketinden endişe edilmemelidir.

sonuç olarak insanı, zamanı ve mekânı metalaştırmayan bir şehirleşme anlayışının mümkün olduğu, ancak bugünün toplumundaki siyasî ve sosyo-ekonomik ilişki ağları içinde hayata geçirilmesinin kolay olmadığı söylenebilir. bunun için ülkemizin siyasî yapısından kamu yönetimi sistemine, ekonomik yapısından sosyal ilişkiler sistemine kadar uzanan silsilede kapsamlı reformlar yapmak gereklidir. ayrıca, insan-aile-komşu-akrabalar-mahalle halkı-hemşehriler ve millet arasında aşınmış veya kopmuş olan sosyal-kültürel bağların yeniden inşası veya kuvvetlendirilmesi gereklidir. aynı şekilde insan-ev-apartman-sokak-mahalle-şehir ve ülke arasındaki mekânsal-kültürel bağların da inşası veya kuvvetlendirilmesi elzemdir.

prof. dr. recep bozlağan, marmara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi dekanı ve istanbul araştırmaları bilim dalı başkanı. 2005-2006 yıllarında istanbul büyükşehir belediyesi’nde danışmanlık, 2006-2007 yıllarında istanbul il özel idaresi’nde genel sekreter yardımcılığı ve 2007-2012 yılları arasında marmara belediyeler birliği’nde genel sekreterlik yaptı. yayımlanmış kitaplarından bazıları: istanbul; 2053 vizyonu (hayat yayınları, 2013), istanbul; derinlik, değişim ve güç (hayat yayınları, 2012), liderlik yaklaşımları ve belediyeler (hayat yayınları, 2005), istanbul; mekân ve insan (marmara belediyeler birliği yayını, 2012, nail yılmaz ve müslim yılmaz ile ortak editörlü çalışma).

twitter'dan takip edin: @recepbozlagan

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Recep Bozlağan

marmara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi dekanı ve istanbul araştırmaları bilim dalı başkanı. orta doğu teknik üniversitesi siyaset bilimi ve kamu yönetimi bölümü’nden mezun oldu. marmara üniversitesi-mahallî idareler ve yerinden yönetim bilim dalı’nda yüksek lisans ve doktora yaptı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;