Görüş

Konsolosluk baskınının Türkiye'ye anlattıkları

Bölgeye dair isabetli politikalar üretebilmek için bu coğrafyanın gerçekleriyle yüzleşmek ve bölgenin iç dinamiklerini yakından takip etmek gerekli. Yüzeysel okumalarla Ortadoğu politikasının geliştirilemeyeceği, belki de alınması gereken en temel ders.

11 Haziran 2014'te IŞİD tarafından rehin alınan Türkiye'nin Musul Başkonsolosu Öztürk Yılmaz, yaklaşık bir yıldır bu görevde. [Fotoğraf: Facebook/T.C. Musul Başkonsolosluğu]

denilebilir ki türkiye, ortadoğu’nun karmaşık gerçekleri ile hiç bu kadar yakından yüzleşmemişti. bazı önemli hakikatleri görmezden gelen idealist yaklaşımların sahada karşılığının olmadığı, acı bir şekilde türkiye’nin yüzüne bir kez daha vuruluyor. özellikle son iki yıl, ders alınması gereken onlarca kritik olayla dolu. türkiye’nin kapasitesi, etkinliği ve nüfuzu defalarca test edildi. maalesef ankara, karşı karşıya kaldığı olayların birçoğunda iyi bir sınav veremedi.

suriye’de yaşanan kaos ve irak’taki kriz, türkiye’yi hem bölgesel hem de küresel anlamda çok zor bir durumda bırakıyor. beklenti-kabiliyet açığından muzdarip olan türkiye’nin imajı, saygınlığı ve son dönemde elde ettiği etkinliği gittikçe sorgulanır hale geliyor. 

türkiye’ye sığınan suriyeli mültecilerin sayısının beklenenin çok üstüne çıkması, pkk ve suriye’nin kuzeyinde faaliyet gösteren demokratik birlik partisi (pyd) yavaş ama emin adımlarla zemin kazanması, irak ve şam islam devleti (işid) gibi radikal unsurların etkinliğinin artmasından dolayı beşşar esed ve nuri maliki gibi sorunlar yaşadığımız aktörlerin “ehven-i şer” konumuna gelmesi, hiç istemediğimiz ve her fırsatta gereğinden fazla eleştirdiğimiz abdulfettah sisi’nin mısır düzleminde önemli bir gerçekliğe dönüşmesi, ilk akla gelen meydan okumalar arasında.

önceleri potansiyel birer risk olarak dillendirilen bu meselelerin, günün sonunda muhakkak çözülmesi gereken esaslı problemler halini aldığı görülüyor. son olarak irak’ın musul kentinde yaşananların da türkiye’nin nerelerde hata yaptığının, hangi noktalarda eksik kaldığının tartışılmasını beraberinde getirmesi beklenebilir.

ancak yanı başımızda onca sıkıntı yaşanırken, türkiye büyük ölçüde iç politik gündeme boğulmuş vaziyette. türkiye’nin ‘devlet kapasitesi’ açısından ciddi sorunları olduğu gözüküyor. hiç şüphesiz bu durum, ankara’nın bölgeye dair yaklaşımı ve vizyonu hakkında da kaygı uyandırıyor. nitekim muhtemel sonuçlarını öngörerek bir adım atabilmek bir yana, zamanında hareket etme konusunda dahi sıkıntılar yaşandığı açık. ankara’nın ‘oyun kurmak’ konusunda bir takım problemler yaşadığı ya da kurduğu oyuna karşı olası ‘oyun bozucu’ hamleleri iyi hesap edemediği söylenebilir.

musul başkonsolosluğu'nun önemi

hâlihazırda işgalin derin izlerini taşıyan ve bir hayalet şehir izlenimi veren musul, belki de irak’ın en kaotik ve istikrarsız bölgelerinden biri. tarihi olarak da türkiye için son derece önemli bir konumda bulunan bu şehirde konsolosluğumuzun olması kadar doğal bir durum olamaz. 2009 yılında musul’daki makamında ziyaret ettiğimiz dönemin başkonsolosu h. avni botsalı, bu misyonun ne kadar değerli olduğunu çok yerinde ve ikna edici bir incelikle anlatmıştı.

özellikle son iki yılda türkiye’nin kapasitesi, etkinliği ve nüfuzu defalarca test edildi. maalesef ankara, birçoğunda iyi bir sınav veremedi.

by Osman Bahadır Dinçer

irak bağlamında uhdesinde bulundurduğu önemli dosyalarla türkiye için kritik bir vazife üstlenen musul konsolosluğu, hiçbir şey olmasa bile bayrak gösterme adına son derece önemli bir anlam ihtiva ediyor. böylesi bir misyonun basılıp çalışanların rehin alınması haddi zatında çok vahim bir gelişmedir; sebebi ne olursa olsun (istihbarat zaafı, tedbirsizlik, aşırı öz güven) türkiye için ciddi bir itibar kaybıdır. bu olay, aynı zamanda bilgi kaynaklarının yetersiz kaldığı anlamına da gelir.

ama olaya başka açıdan bakmanın önem taşıdığı kanaatindeyim. kerkük ve türkmenler dosyası dâhil önemli konu başlıklarının bu konsolosluğumuzun sorumluluk alanında olduğunu biliyoruz. musul’un iç dinamikleri bağlamında elde edilen önemli bilgilerin de burada toplandığı bir gerçek. türkiye’nin temas halinde bulunduğu kişiler, gruplar, aşiretler ve bilgi kaynakları hakkındaki detayların da baskını gerçekleştirenlerin eline geçme ihtimali var.

umarız önceden tedbir alınmış ve irak politikamız açısından hayati önemi haiz yazışmalar, kripto cihazları vb. dokümanlar imha edilebilmiştir. aksi takdirde rehin alınan onlarca insanımızın yanı sıra yıllardır büyük emekler ve itinayla oluşturulan bilgi ağı ve kaynaklarının da heba olması söz konusu. iletişim halinde olduğumuz grupların ifşa olması da yeterince önemli bir kayıp olsa gerek. bu noktada işid vb. radikal unsurlar içinde birbirinden çok farklı çıkarlara sahip aktörlerin uzantılarının yer alabileceğini de düşünürsek, gizli bilgilerin hasım ülkelerin eline geçme ihtimali olduğunu kabul etmeliyiz.

bilgi kaynakları gözden geçirilmeli

bölgeye dair isabetli politikalar üretebilmek için öncelikle bu coğrafyanın gerçekleriyle yüzleşmek ve bölgenin iç dinamiklerini yakından takip edebilmek gerekiyor. yüzeysel okumalarla ortadoğu politikasının geliştirilemeyeceği, belki de yaşananlardan alınması gereken en temel ders. daha önce kaleme aldığımız bir çalışmada şu sözleri dile getirmiştik:

“gelişmelerin yalnız dışarıdan değil, içeriden de çok yakın bir şekilde izlenmesi lazım. fakat yeterli elemana ve istihbari bilgiye sahip olunabilirse, hareketlerin istikameti yönlendirilebilir veya türkiye’nin çıkarlarına aykırı gelişmelerin önüne geçilebilir. bu açıdan, bu bölgeye yönelik istihbarat faaliyetleri bugün için her zamankinden daha önemli bir hal almış durumda.”

ayrıca her aktörün sadece tek bir kimlik ve aidiyet taşımadığı, sahip olunan kimliklerin konjektürel gelişmelere bağlı olarak vurgusunun değişebildiği gerçeği de bilgi kaynaklarımız hakkında her daim aklımızda tutulması gereken bir nokta. örneğin, bir şii aynı zamanda arap milliyetçisi olabileceği gibi, bir sünni için aşiret bağı daha önemli olabilir; ya da bir türkmen açısından şii kimliği daha belirleyici bir konumdayken zaman içinde türkmen kimliği ön plana çıkabilir.

ortadoğu coğrafyasında ittifakların, birlikteliklerin ve kimliklerin çok dinamik bir yapıya sahip olduğu gerçeği farklı aktörlerle temas kurulurken dikkat edilmesi zorunlu belki de en temel parametre. sabit verili durumlar pek fazla olmadığı için bilgi kaynaklarınızın da çok geniş bir yelpazeye yayılması gerekiyor.

bölgede istikrarı hedefleyen türkiye, yetişmiş insan kapasitesi konusunda çok gerilerden gelirken, istikrarsızlık ve gerilimden menfaat sağlayan devlet ya da devlet-dışı temel bölge aktörlerinin, coğrafyaya her yönüyle vakıf olduğu gerçeği göz ardı edilmemeli. bu doğrultuda irak’a yönelik politikalar üretilirken özellikle iran faktörü mutlaka hesaba katılmalı. sadece maliki değil, son dönemde ortaya çıkan farklı radikal şii unsurlar bağlamında da iran’ın etkisi hatırda tutulmalı.

sonuç yerine

kısacası, türkiye’nin oynamak istediği rol ile kapasitesi arasında, uygulanan politikaları akim bırakacak derecede, uyumsuzluk söz konusu. bitirirken yine 2012 tarihli raporumuzdan bir paragraf aktaralım: “türkiye’nin maddi güç unsurlarının derinliği ve bilhassa maddi-olmayan güç unsurları (bilgi yapısını kontrol kabiliyeti, gündem-belirleme gücü, rol algısı ve bölgesel kabul) açısından henüz bölgesel liderlik konumunda olmadığını belirtmek gerekir. bu açıdan türkiye, 'düzen kurucu aktör' ya da 'merkez ülke' de değildir.”

yaşanan süreçte tedrici de olsa, son 10 yılda nerelerde yanlış yapıldığı, hangi alanların ihmal edildiği ya da bazı aktörlere nasıl gereğinden fazla güvenildiği ortaya çıkıyor. türkiye bölgesel güç kapasitesini ve küresel etkinliğini ciddi ölçüde artırmasına rağmen, son iki yıl türkiye’ye, nüfusuna paralel nüfuz oluşturabilme noktasında yeterli araca sahip olmadığını gösterdi. iyi niyetle atılan birçok adımın altı doldurulamadığı gibi “retoriğin de tehlikeli biçimde eylemin ötesine geçtiği açık bir şekilde ortada.”

mevcut durum, farkına varıldığı ve idrak edildiği takdirde gelecek adına ayakları yere basan stratejilerin geliştirilmesi ve türkiye’nin daha sağlam bir ortadoğu politikası oluşturmasına katkı sunabilir. nitekim eksikleri ve hataları kabul etmek ve farklı yaklaşımların geliştirilmesi gerektiğine kani olmak, kapasite geliştirme iradesini ortaya koymanın ön şartı olarak nitelendirilebilir.

osman bahadır dinçer, uluslararası stratejik araştırmalar kurumu (usak) ortadoğu araştırmaları merkezi’nin arap dünyası araştırmaları masası başkanı’dır. 

twitter’dan takip edin: @bahadirdincer

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Osman Bahadır Dinçer

osman bahadır dinçer, uluslararası stratejik araştırmalar kurumu (usak) ortadoğu araştırmaları merkezi’nin arap dünyası araştırmaları masası başkanı’dır. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;