Görüş

Mısır anayasası tartışmalarında ordu

Ülkede cumhurbaşkanlığı seçim süreci devam ederken, yeni anayasanın, ordunun siyasetteki tarihi rolünü ne derecede kısıtlayacağı belirsiz.

Konular: Afrika, Mısır
Tahrir Meydanı'nda elinde orakla bir asker resmeden graffitinin üstünde Arapça "Mübarek geliyor" yazıyor.
Yüksek Askeri Konsey'in, iktidarı sivil yönetime devretmedeki gönülsüzlüğü Tahrir Meydanı'ndaki bu graffitide "Mübarek geliyor" şeklinde resmedilmiş. [Reuters]

kamusal hayattaki rolünün merkezliğine rağmen mısır silahlı kuvvetleri, 19’uncu yüzyıldan günümüze kadar ülkenin tanıklık ettiği anayasalarda ve anayasal deklarasyonlarında var-yok gibi bir şeydi. genel olarak sivil-asker ilişkileri dosyası ve özelde ordunun rolünün anayasadaki ayrıntılı metni çokça tartışılmazken veya ciddi şekilde ele alınmazken, ocak 2011 devrimi bu sıkıntılı dosyalar konusunda ateşli bir tartışma başlattı.

ortada 1882 anayasası’ndan başlayarak askeri konsey’in 2011 mart sonunda silahlı kuvvetlerin rolüne ilişkin çıkardığı ‘anayasa deklarasyonuna’ kadar birbirini izleyen anayasalar veya anayasa deklarasyonlarının ele alınışında iki önemli gözlem söz konusu. bu iki gözlemden hareketle sorunun derinlikleri keşfedilebilir.

ilk gözlem doğaçlama biçiminde kendini gösteriyor. mısır’ın modern siyasi tarihi boyunca yaşadığı deneyimlerde veya anayasa projelerinde genel yöntemin, ordunun sivil ve özellikle de siyasi hayattaki rolüne hiçbir şekilde dokunulmaması olduğu söylenebilir.


cemal abdülnasır (sağdaki asker) döneminde de mısır'da ordunun
sivil hayatta önemli bir rolü vardı. [kodak agfa, flickr]

sonraları bazı anayasalar bu tabuya yaklaşmaya çalıştığında, bu girişimler daha çok belirli ve büyük ölçüde özlü formül veya anayasa metni vasıtasıyla konuyu stabilize etmeye yakındı. hatta 1971 anayasası’na dayanan yürürlükteki anayasa deklarasyonunda dahi durum bu. metinde şöyle bir odaklanmaya gidildi: “devlet tek başına silahlı kuvvetleri inşa eder. silahlı kuvvetler halkın malıdır, ülkenin korunması, topraklarının selameti ve güvenliğiyle ilgilenir. hiçbir kurum veya grup askeri veya yarı askeri teşkilatlar kuramaz, vatanı ve toprağını savunmak kutsal bir görevdir, yasalara göre askerlik zorunludur.” (1971 mısır anayasası'nın ingilizce metni.)

ikinci gözlem ise cumhurbaşkanlarının politikalarının ve açıklamalarının, (ilgili anayasal metinlerin aleyhinde olması pahasına) silahlı kuvvetlerin kamusal hayattaki konumun sınırlandırılmasındaki rollerinin artması yönünde. büyük yetkilere sahip abdülnasır, sedat ve mübarek gibi asker kökenli cumhurbaşkanları, anayasaların bu konuyu ayrıntılı şekilde ele almadığı zamanlarda, sivil ve siyasi hayatta orduya önemli roller verdiler. bu roller, hakkında yasa gücü veya anayasa metni bulunan bir gelenek veya örf halini aldı.

bu cumhurbaşkanları, ordunun bir bütün olarak siyasi sistem ve devletteki rolünün hususiyetini ön plana çıkarmakta ve anayasal meşruluğa alternatif bir meşruluk vermekte kararlılık gösterdiler. bunu da gerek orduya açık önem vererek ve bütün alanlarda dokunulamaz ve hatta tartışılamaz birçok imtiyaz sağlayarak, gerekse de siyasi söylemlerinde ordunun siyasi hayatta rolünün olduğuna vurgu yaparak gerçekleştirdiler.

1960’ların başında bir konuşmasında abdülnasır, “ordunun ulusal siyaset içinde bir güç” ve “sosyalizmin koruyucusu” olduğunu açıklarken halefi sedat, 1976 yılında halk meclisi’ndeki konuşmasında, “ordunun anayasanın ve anayasal meşruiyetin koruyucusu olduğuna” vurgu yaptı. mübarek ise “ordu demokrasinin koruyucusu” diyecekti.

bugün mareşal tantavi, yeni anayasada ordunun statüsünün önceki anayasalardaki statüsünden farklı olmayacağını vurgulamakta tereddüt etmiyor. bu vurgulama askeri konsey’in diğer üyelerinin yeni siyasi sistem içinde silahlı kuvvetlerin özel statüsüne dokunulmayacağının altını çizen açıklamalarıyla eş zamanlı gerçekleşti. bu durum gizliden de olsa silahlı kuvvetleri siyasette önemli bir ortak haline getirdi. ayrıca bu ortaklığa siyasi meşruluğu tartışılabilecek bir hava veya formül verildi.

1967 yenilgisi, mısır ordusunun genel olarak sivil hayatta ve özelde siyasi alandaki rolünün gerilemesine yol açsa da, (özellikle de sivil-asker ilişkilerinin yeniden formüle edilmesi, ordunun siyasetin koridorlarından uzak durarak kendisini profesyonel işine vermesi ve siyasi yönetime tamamen uymayı kabul etmesi sonrası) silahlı kuvvetlerin iç krizlerde siyasi yönetimin yanında durması ve siyasi yönetimi bu krizlerden dolayı düşmekten kurtarması, ordunun sivil hayattaki rolünün yeniden artmasına zemin hazırladı.

önceki cumhurbaşkanlarının, iç güvenlik veya siyasi sorunları ele alırken bu konuyu düzenleyen açık anayasal metinlere dayanmaksızın silahlı kuvvetlerden yardım almaları kolay oldu. cumhurbaşkanının silahlı kuvvetlerin başkumandanı olması sebebiyle tıpkı 1971 mayıs olaylarında yaşandığı gibi sedat ve mübarek, rejimleri gerçek bir tehdide maruz kaldığında bu kuvvetlerden birlikleri, polis görevlerinde bulunmaları için çağırmaları klasikleşti. olaylar güç merkezlerinin darbesi olarak bilinirken, sedat bu olayları ‘düzeltme devrimi’ olarak ifade etti. ‘ekmek ayaklanması’ olarak bilinen ocak 1977 olaylarına sedat ‘hırsızların ayaklanması’ adını verdi. benzer durum şubat 1986’daki merkez güvenlik olayları için de geçerliydi.

ocak 2011 devriminde emniyet güçlerinin çökmesi ve devrimcilere karşı başarısız olması sonrası ordunun müdahalesi, mübarek’in düşüşünü hızlandırmasına rağmen, bütün rejiminin devrilmesini veya bir bütün olarak devletin dağılmasını engelledi. daha da önemlisi bu müdahale, askeri konsey’in mübarek’in devrilmesi sonrası ülkede iktidar piramidinin zirvesindeki konumu itibariyle orduyu siyaset sahnesinin merkezine çıkardı.

ordu ve yeni anayasa

mısır’da ocak 2011 devrimi sonrası iktidarın başına sivil kökenli bir cumhurbaşkanının gelme ihtimallerinin artması, sivil ve devrimci güçlerin çoğunluğunun yeni anayasadaki açık ve ayrıntılı metinler kanalıyla silahlı kuvvetlerin statüsünü sınırlama ve yasalaştırma amaçlı girişimleriyle birlikte askeri konsey, ordunun geçen 60 yıl boyunca kazandığı seçkin konumu sürdürme çabalarına hız verdi. konsey, mübarek’in görevi bıraktığı ilk andan itibaren şu birkaç araç kanalıyla konumunu sağlamlaştırmaya ve iktidardaki varlığına siyasi meşruiyet vermeye çalıştı:

ilk olarak, göstericilerin ve devrimcilerin mübarek gitmeden önce tahrir meydanı’ndaki oturma eylemi sırasında attığı ‘ordu ve halk el ele’ sloganından istifade edilmesi.

ikincisi, yayınladığı bildirilerinde barışçıl devrime desteğini vurgulaması ve devrimin hedeflerini gerçekleştirme sözü vermesi.


mübarek'in gidişi sonrası yüksek askeri konsey'in başında geçiş
sürecini yöneten tantavi (solda), ordunun, ayrıcalıklarını bırakmak
istememesiyle itham ediliyor. [afp]

üçüncüsü de anayasal deklarasyon çıkarması. özellikle de konsey’in mübarek’in görevi bırakma konuşmasından kazandığı meşruiyet anayasal tartışmayı körükledi. gerçi bu meşruiyet (zorunlu da olsa) görevi bırakma ile (halk iradesiyle de olsa) askeri darbe arasında bir ayırım yapmak için yeterliydi. devrimin düşürdüğü 1971 anayasası’na alternatif olarak geçiş sürecine anayasal referans olması için mart 2011 sonunda çıkan anayasal deklarasyon kanalıyla askeri konsey, cumhurbaşkanının geniş yetkilerini korudu. askeri konsey, meclisin feshedilmesi hariç şu ana kadar cumhurbaşkanının rolünü üstlendi.

sivil adayın cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması halinde ülkede yönetim sisteminin sivil yönetime dönüşmesinin sonuçlarından endişelenmeye başlaması sonrası askeri konsey, ordunun anayasadaki rolüne ve siyasi iktidarla ilişkisine açıkça ve ayrıntılı şekilde yer verilmemesi politikasından geri adım atmaya başladı. geçen 60 yıl boyunca hakim olan bu politika silahlı kuvvetler ile temmuz 1952 rejimi arasındaki açık irtibata dayanıyordu. medyada başbakan eski yardımcısı dr. ali es silmi’ye atfen ‘es silmi belgesi’ adıyla bilinen yeni anayasanın temel ilkeleri deklarasyonu belgesi sunuldu. silmi, belgeyi 1 kasım 2011’de dokuz ve onuncu maddelerde silahlı kuvvetlere özel statü belirlemek için sunmuştu.

nisan 2012’de anayasanın belirlenmesiyle ilgili kurucu komisyonun oluşturulması konusundaki anlaşmazlıkların sindirilmesi içinde askeri konsey, silahlı kuvvetlerin yeni anayasadaki ayrıcalıklı konumuna bağlığına yönelik vurgusunu yineleyerek “silahlı kuvvetlerin anayasadaki konumu üzerinde değişikliklere gidilmesinin kabul edilemez kırmızıçizgi” olduğu üzerinde durdu. bir ay sonra konsey üyesi general memduh şahin basın toplantısında “britanya destekli krallık yönetiminden beri orduya mısır anayasalarında daima ülke sınırlarını korumaktan daha büyük bir rol biçildiğini, ayrıca 1923’ten beri bütün anayasa değişikliklerinin orduya felaket zamanlarında işlerin dizginini eline alma hakkı verdiğini” vurguladı.

aynı bağlamda askeri konsey’in, siyasilerin bir ‘güvenli çıkış’ düşüncesi olarak gelecekte ordunun rolüne ilişkin tezlerine yönelik öfkeli tepkisi geldi. bu düşünce konsey liderlerine yargı tarafından kovuşturulmamaları karşılığında iktidarı teslim etmeleri ve siyasetten uzak durmaları imkanı veriyor. keza cumhurbaşkanı adayı hamdin sabbahi’nin sunduğu ve askeri konsey’e iktidarı teslim almadan önce göstericilerin öldürülmesine karışanların yargılanmasını şart koşan ‘adil çıkış’ düşüncesi de öyle.

siyasi güçlerin, yeni anayasanın belirlenmesiyle ilgili kurucu komisyon üzerinde anlaşmaya varma konusunda devam eden başarısızlığı sonrası gelen bilgiler, askeri konsey’in yeni cumhurbaşkanının yetkilerini belirleyen ve silahlı kuvvetlerin rolüyle ilgili başka metinlerden eklenen tamamlayıcı anayasal deklarasyonu çıkarmakta kararlı olduğu ihtimalini baskın görüyor. şöyle ki, 1971 anayasası’ndaki metinler korunacak ve buna oldukça önemli yeni metinler eklenecek. buna göre askeri konsey, bütçesinin, halk meclisi’ndeki savunma ve ulusal güvenlik komisyonunda gizli tartışılması ve devletin kamu bütçesinde ilk sırada yer alması şartıyla, devrimci ve anayasal meşruiyeti korumakla yetkili olacak.

ayrıca askeri konsey’in meclise veya devlet başkanına başvurmadan savunma bakanını seçme ve askeri anlaşmalar imzalama hakkı belirlenecek. ayrıca silahlı kuvvetlerle ilgili mevzuatlar çıkarılmadan önce kendi onayından geçecek. bunun yanı sıra ordunun sivil ekonomi projelerinin bağımsızlığı korunacak.

cumhurbaşkanlığı seçimlerinin, siyasi güçlerin ve cumhurbaşkanlığı adaylarının ekseriyetinin ‘anayasa deklarasyonunun’ yayınlanması fikrine ilkesel bakımdan ve zamanlaması ile içeriği açısından artan itirazlarla eş zamanlı yapılması arka planında (bu kimseler referanduma götürülmeden deklarasyonun çıkarılmasının askeri konsey’in yasalar ve mevzuatlar çıkarmasını yasaklayan anayasa deklarasyonunun 33 ve 61’inci maddelerine aykırı olduğunu ifade ediyorlar) askeri konsey, tamamlayıcı anayasa deklarasyonunun çıkarılmasını seçimlerin ilk turu sonrasına ertelemek zorunda kalmış ve ertelemeyi siyasi güçlerle daha fazla görüşmelerde bulunmakla gerekçelendirmişti.

ordunun siyasetteki konumu anayasa metinlerinden çok, bu metinlerin uygulanabilirlik boyutunun yanı sıra, nasıl yorumlandığına da bağlı. özellikle de askeri darbeler yaşayan ülkelerin çoğunluğunun anayasaları, ordularına, siyasete müdahale etme imkanı veren açık ifadeler içermemektedir. ayrıca, darbe görmeyen ülkelerin anayasalarında ise bu darbeleri yasaklayan açık metinler bulunmamaktadır. ordular bazen anayasa metinlerine önem göstermeksizin darbeler yaptılar, bazen de bu işi formüle edecek şekilde metinleri yorumladılar. buna rağmen askeri konsey’in ileride daimi anayasada garanti altına alınabilecek tamamlayıcı anayasal metinlerde silahlı kuvvetlerin özel konumunu sağlamlaştırmakta kararlı olması, ordunun mübarek sonrası dönemdeki rolüne ilişkin oldukça önemli soru işaretleri oluşturuyor.

anayasal çerçevenin belirlenmesi

mısır silahlı kuvvetleri’nin anayasalardaki konumunu kaplayan bulanık hava ve bunun sivil-asker ilişkilerinin yapısına etkileri sebebiyle, bu konuyu, mübarek sonrası mısır’ın anayasasında demokratik geleneklerin gerektirdiği şekilde biraz ayrıntı ve açıklıkla çerçeveleyerek, bulanık havayı dağıtmaya acil ihtiyaç olduğu görülüyor. demokratik gelenekler silahlı kuvvetlere müstesna bir konum verilmesini yasaklıyor. ayrıca siyasete müdahalesinin önüne geçiyor, fikri veya partili kimliklerden uzak tutuyor.

bu ise ancak ciddi adımlar ve bitirici prosedürlerle gerçekleşebilir. belki de en acili silahlı kuvvetler de dahil, bütün devlet sektörleri ve organları için ortada birleşik bir bütçenin olması adına, ‘bütçenin birliği ve kapsayıcılığı’ ilkesine bağlılıktır. bundan sonra ise sivil-asker ekonomisini kapsayan, meclis denetiminden muaf olmayan veya istisna tutmayan siviller ile askerler arasındaki ilişkilere uzlaşmacı bir formüle varılmasının kaçınılmazlığı gelmektedir. silahlı kuvvetlerin polis veya siyasi görevlerde bulunması için sivil hayata müdahalesinin şartlarını düzenleyecek anayasal çerçevenin belirlenmesi, ordunun rejim tarafından kontrolsüz şekilde ve dilediği zaman kullanılabileceği bir parti aracına dönüşmemesi için gerekli bir konu olarak varlığını sürdürüyor.

son olarak geriye bu anayasal çerçevenin belirlenmesinin siviller ile askerler arasında güven inşa edici adımlar atmak gibi daha az önemli olmayan, paralel başka adımlara ihtiyaç duyabileceğine işaret etmek kalıyor. bu adımlar benzer çeşitli uluslararası deneyimlerin kabul ettiği ‘anlaşmalı geçiş’ (pacted transition) formülü kapsamında iki taraf arasında uyuma götürecek affetme, hoşgörü ve yapıcı diyalogla başlayacaktır.

yukarıda anlatılanlara paralel olarak silahlı kuvvetlerin siyasete katılımı olmaksızın demokratlaşması amaçlı başarılı bir strateji ciddi şekilde düşünülebilir. böylece sivil yönetimin kabul edilmesi, demokratik değerlere anlayış ve saygı gösterilmesi noktasında silahlı kuvvetlere yardımcı olacaktır. bu strateji ancak orta ve uzun vadede ve askerleri korkutmadan önce sivilleri sarmalayacak bir demokratik atmosfer içinde hazmedilebilir.

beşir abdulfettah, mısır el ehram stratejik araştırmalar merkezi’nde asya uzmanı akademisyen ve araştırmacıdır.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Beşir Abdulfettah

mısır el ehram stratejik araştırmalar merkezi’nde asya uzmanı akademisyen ve araştırmacı. aynı zamanda el ehram bünyesinde yayımlanan 'demokrasi' dergisinin de yazı işleri müdürlüğü görevini yürütüyor. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;