Görüş

Mısır’da uzlaşma kaçınılmaz

Siyasal İslam alanında faaliyet gösterenlerin veya farklı siyasi güçlerin geleceklerinin Mısır'da demokrasinin geleceğine bağlı olduğunu ifade ediyorum. Bu güçlerin hakları, demokrasinin gölgesinde mahfuz. Demokrasi olmayınca veya doğru uygulanmayınca tüm bu güçler baskı ve ablukaya maruz kalıyor.

Mısır Devrimi'nin 4. yıldönümü olan 25 Ocak 2015'te insanlar sokaklara çıkarak Abdulfettah Sisi yönetiminin uygulamalarını protesto ettiler. [Fotoğraf: EPA]

mısır'ın kendi içindeki farklı yelpazeler arasında bir ulusal uzlaşı sağlamadıkça, ülkenin halihazırda girdiği ölüm kalım savaşlarından hiçbirini kazanamayacağını kabul etmek kaçınılmaz.

(1)

şu an mısır'daki hakim atmosferde bu basit aksiyom, bazılarına göre ispata gerek duyarken bazılarınca tartışılmıyor. her halükarda bu aksiyomu dillendirenler, pek iç açıcı olmayan gelişmelere maruz bırakabilecek bir maceraya sokuyorlar kendilerini. zira böyle bir düşüncenin gündeme getirilmesi bile (ulusal uzlaşıyı, arzulanan siyasi saflığı bozan bir komplo olarak gören) karışık olumsuz duygularla doldurulmuş akıma/akıntıya karşı yüzmek sayılıyor.

kimileri, ülkenin dini ve sivil iki kampa bölünmesi düşüncesini pohpohladı. bu da dini kampın ulusalcılığı, sivil kampın ise dindarlığının şüpheli olduğu yönünde yanlış bir izlenim uyandırdı. 

by Fehmi Hüveydi

başlangıçta kimileri, ülkenin dini ve sivil iki kampa bölünmesi düşüncesini pohpohladı. bu da dini kampın ulusalcılığının, sivil kampın ise dindarlığının şüpheli olduğu yönünde yanlış bir izlenim uyandırdı. zaman geçtikçe bu kışkırtıcı söylem daha da ileri boyutlara vardı. aynı kışkırtıcı söylemin borazanları, mısır'da birbirinden farklı ve aralarında ortak hiçbir nokta bulunmayan iki halkın varolduğu tezini yaydılar.

önce ayrışma yönünde bir eğilim ortaya çıktı ancak sonrasında uçurum daha da arttı, ret ve nefret etkenleriyle dolanlar tasalandı. hatta öyle ki, bu iki kampın aynı ülkenin çatısı altında birlikte yaşayamayacağını açıkça dillendiren sesler duyduk.

televizyon ekranında "ya biz ya onlar" diyerek açıklamalar yapanları bizzat kulaklarımla dinledim. o zemin, uzlaşma düşüncesine kulak tıkayan ve etkileşim içine girmeyi reddeden "imha taburu" için alan açtı. iş o raddeye geldi ki bu düşünceye dair bir söz sarf etmek veya göndermede bulunmak dahi imha taburunu öfkelendiriyor. nefret ve kinle kaleme alınmış yazılar ve çizimler, söz konusu öfkeyi ifade ediyor.

geçmişin defterlerini açma çağrısı yapmıyorum; bir tarafı haklı görüp diğerini suçlama makamında da değilim. fakat mevcut şartlarda beni en fazla ilgilendiren husus, ülkenin bağışıklığını güçlendirmek ve dokunulmazlarını takviye etmek. ki böylelikle karşılaştığı sorunlarla mücadele edebilsin. çünkü mısır'ın kimsenin malı olmadığını, çekişen taraflardan daha büyük ve kalıcı olduğunu düşünüyorum. bu da ispata gerek olmadığını umduğum bir başka aksiyom.

(2)

son zamanlarda uzlaşı çağrısını bazı hararetli müstesna sesler dillendirdiler. amr şubeki, amr hamzavi, ahmed abdu rabbuh ve ziyad bahaddin gibi yazarlar da uzlaşı düşüncesini tekrarladılar. bahaddin'in şuruk'ta yayımlanan 27 ocak 2015 tarihli makalesinin başlığı, "dört yıl sonra ulusal uzlaşının alternatifi yok" şeklindeydi. bu yazılara karşın imha taburundan sesler daha yüksek çıkmaya, özellikle de televizyon yayınlarına hakim olmaya başladı.

ulusal uzlaşı ve dayanışma düşüncesini savunmak bağlamında bu uzlaşıyı halihazırdaki şartlarda zorunlu kılan üç etkenden bahsetmek istiyorum:

i) mısır'da 25 ocak 2011'de yapılan devrim hâlâ yerinde sayıyor. bunun kanıtı da devrimin açıklanan hedeflerinden hiçbirinin geçen 4 yıl zarfında gerçekleşmemesi. hatta devrime darbe yapan eski rejimin yeniden başını gösterdiği ve bir kez daha mevzilerini geri almaya hazırlandığı görüldü. bu gelişmeyle mücadelenin tek yolu, devrimden çıkarı olan ve onun başarısı için 1000'den fazla şehit veren güçlerin ve kitlelerin harekete geçmesidir.

ii) mısır'da ve bilhassa sina yarımadası'nda terör tehlikesi büyüyor. tehlike, ariş kentinde güvenlik mevzilerine yönelik son saldırılarda ve kasım 2014 ortasında yaşanan karam kavadis katliamı'nda açıkça görüldü. her iki eylemde de onlarca asker ve polis öldürüldü. bu tür eylemleri yapan birtakım terör örgütlerine verilen lojistik ve silah desteğine karşılık bu durum, orduyu önemli bir sınavla karşı karşıya getirdi. ordu ancak arkasında kenetlenmiş ve güvenli bir iç cephenin varlığından emin olursa bu süreci başarıyla aşacaktır.

iii) üçüncü etken bölgeseldir ve mısır'ın 3 temmuz 2013'te suudi arabistan ve birleşik arap emirlikleri'nden aldığı güçlü destekle ilgilidir. zira suudi kralı abdullah bin abdulaziz'in vefatı, riyad'ın dış politikasındaki kahire'yi destekleyen tutumunu etkilemeyecek. lakin suudi arabistan'ın mısır'a verdiği desteğin sınırları üzerinde olumsuz yansıyabilecek bir değişim olduğu yönünde bir izlenim verdiği de ortada.

bugün mısır'da uzlaşma dosyasının körüklediği birçok ayrıntıdan bahsedebiliriz. dosya, geçmiş ayların deneyimleri ve tarafların pay sahibi olduğu yaralarla alakalı. 

by Fehmi Hüveydi

birçok gönderme, o değişimi ifade etti. bunlar arasında en belirgini, londra merkezli el hayat gazetesinin 31 ocak 2015 tarihli nüshasında yer alan ve (ülkesindeki iktidara yakın isimlerden biri olan) suudi arabistanlı yazar cemal haşikci imzasını taşıyan makaleydi. haşikci makalesinde, mısır'daki siyasi duruma bazı rezervler koyuyor ve suud yönetimini yeni dönemde, kral abdullah zamanında ortaya çıktığı şekliyle, kamplaştırmayan ve geçmiş dönemlerdeki gibi kuşatıcı nitelik taşıyan bir politika izlemeye davet ediyordu. ayrıca yazar, bölgedeki yangınları söndürecek ve uzlaşıyı kollayacak bir suudi arabistan-abd-türkiye operasyon odası kurulması çağrısı yapıyordu. öneri anlamlı olup gelecek dönemde boyutları ortaya çıkabilir.

haşikci'nin makalesi, suudi yönetimini bağlamayan şahsi bir görüşü yansıtmasına rağmen mısır'ı denklemden çıkaran sözleri görmezlikten gelemeyiz. çünkü iktidara yakın bir şahsın kaleme aldığı yazının içerdiği bilgiler, bölge haritalarındaki değişim ihtimallerine dair gözlemlerin önemine dikkat çekiyor. keza bu sözler, mısır'daki iç cepheye daha fazla önem verilmesi ve tüm ihtimallerle mücadele etmek için iç cephenin kenetlenmesine yoğunluk verilmesi düşüncesini güçlendiriyor.

(3)

"elleri mısırlıların kanına bulanmış teröristlerle mi uzlaşma istiyorsunuz?" bu soru, mısır'ın siyaset ve medya atmosferinde yaygınlık kazandı. dr. ahmed abdu rabbuh, şuruk gazetesinde 1 şubat 2015 günü yayımlanan makalesinde bu soruyu, "kartları karma amaçlı safsata ve hile" olarak niteliyor ve arzulanan uzlaşmanın kesinlikle bu soruları yöneltenlerle olmadığını belirtiyordu. terör eylemlerine adlarının karıştığı tespit edilenler, bu çağrıda taraf değildir ama yasalar bu kimseleri adaletin kriterleri ve insan hakları ilkelerine göre yargılar. dolayısıyla uzlaşma çağrıları teröre adı karışanlarla ilgili değil, şüpheyle yaklaşılan ve hiçbir günahı olmadığı halde dışlananlarla ilgilidir.

nitekim o şahıslar, şu üç seçenekten birini almaya aday hale geldiler: ya demokrasiyi reddedecek ve ona güvenmeyecekler ya gizli faaliyetlerde bulunacaklar yahut şiddete başvuracaklar. görüldüğü üzere tüm bu olumsuz seçenekler, boyutlarını sadece allah'ın bildiği şer tohumları ekiyor.

yukarıda bahsi geçen soru, rejim destekçileri açısından çok önemli. yalnız ortada diğer tarafın yönelttiği ve görmezlikten gelinemeyecek bir soru daha var: "geride binlerce ölü ve on binlerce tutuklu bırakan önceki dönemin yaraları kolaylıkla görmezlikten gelinebilir mi?" bu soruya yanıtım şöyle: niyetler samimi olursa ve uzlaşma yönünde gerçekçi bir eğilim sağlanırsa çözülemeyecek bir sorun kalmaz. sözgelimi, nelson mandela’nın devlet başkanlığı döneminde çıkardığı ulusal birliği güçlendirme yasası gereği güney afrika'da oluşturulan hakikat ve uzlaşma komisyonu deneyimi örnek alınabilir.

sonrasında sierra leone bu deneyimden istifade etti. ayrıca fas da kral ii. hasan döneminde yaşadığı tıkanıklığı bir ölçüde aşmak için bu deneyimden yararlandı. 2006 yılında adalet ve uzlaşı komisyonu bu amaçla kuruldu. tek örnek fas değil. cezayir de cumhurbaşkanı abdulaziz buteflika'nın benimseyip 1999'da çıkardığı sivil uyum yasası gibi toparlayıcı bir deneyimden geçti.

bugün mısır'da uzlaşma dosyasının körüklediği birçok ayrıntıdan bahsedebiliriz. dosya, geçmiş ayların deneyimleri ve tarafların pay sahibi olduğu yaralarla alakalı. yalnız burada bizi ilgilendiren en önemli konu, uzlaşma dosyasının gündeme getirilmesi ve yaranın temizlenmesi amacıyla açılması düşüncesi etrafında bir anlaşmaya varılması. ki böylelikle milli saflar, acılar ve husumetler kümesinden korunarak afiyet bulsun ve liyakatini tekrar kazansın.

(4)

uzlaşmadan kasıt, endişelerin giderilmesi veya yaranın temizlenmesinden ibaret değil. çünkü yukarıda anlatılanlar geleceğin yolunu döşüyor. görüştüğüm pek çok yabancı araştırmacı ve diplomatın (bilhassa siyasal islam'ın geleceği konusuyla uğraşanların), bahsi geçen sorunu çokça dile getirdiğini gözlemliyorum.

ben genelde siyasal islam alanında faaliyet gösterenlerin veya farklı siyasi güçlerin geleceklerinin mısır'da demokrasinin geleceğine bağlı olduğunu ifade ediyorum. bu güçlerin hakları, demokrasinin gölgesinde mahfuz. demokrasi olmayınca veya doğru uygulanmayınca tüm bu güçler baskı ve ablukaya maruz kalıyor. kendini bu sorudan kurtaran; siyasal islam'ın işinin bittiğini, defterinin dürüldüğünü, şimdiki veya gelecekteki haritalarda yeri olmadığını saptayan bir söylem gayet ironik. bu basitleştirilmiş bir düşünce. basitlik, düşüncelerin kararname veya mahkeme kararıyla ortadan kaldırılamayacak olması sebebiyle değildir. düşünceler ancak zamanaşımıyla yok olabilir.

şayet bizler kışkırtıcı söylemi, medyanın oluşturduğu kaos ve siyasi tuzağı bir yana bırakıp siyasal islam dosyasını hak ettiği ciddiyetle ele almaya çalışacaksak, öncelikle siyasal islam kavramını (düşündüğümüz doğru bir tanımla hareket etmek için) düzeltmeli ve irdelemeliyiz. bu kavramı şu şekilde sunabilirim:

siyasal islam'ı ihvan sepetine ve tüm ihvan'ı aynı sepete koyup herkesi siyasi hayattan silen basitleştirici ve indirgemeci anlayış, ahmaklıktan yoksun olmayan bir macera.

by Fehmi Hüveydi

1) siyasal islam, iran'da 1979 islam devrimi'nin başarıya ulaşmasından önce duymadığımız yeni bir kavram olmasına rağmen müslüman toplumun içinden çıkmış bir durum veya hareket. yani yabancı ve ithal edilmiş bir düşünce değil, toprağın çıkardığı doğal bir fidan. dolayısıyla belirtileri ülkeden ülkeye ve çamurdan çamura değişse de toprak baki oldukça siyasal islam da bakidir.

2) siyasal islam'ın müslümanların tek meşru temsilcisi olduğu düşüncesi doğru değil. siyasal islam'ın savunucuları da (mezhepleri ve meşrepleri farklı) müslümanların en iyileri değil... bunun yanı sıra kürsüleri ve oluşumları çeşitlilik arz eden siyasal islam'ın bizzat kendisi yekpare değil. hatta siyasal islamcı grupların tutumları birbirleriyle çelişebiliyor. değişim yöntemlerinde ve değişimin şiddetle mi, yoksa barışçıl ve demokratik şekilde mi olacağı etrafındaki görüşlerinde bu çelişkiler net şekilde kendini gösteriyor.

3) müslüman kardeşler (ihvan), siyasal islam'ın ta kendisi değil fakat onun büyük bir grubu. bazı islamcıların ihvan ile dayanışmaya girmesi, ihvan projesinin başkaları için de bir referans olacağı anlamına gelmez. bu dayanışma, belirli tarihi şartlardaki siyasi bir ittifakı ifade eder ve bu ittifak bir proje etrafındaki farklı tutumları ortadan kaldırmaz. mısır şartlarında siyasi ittifak ile fikri referansı birbirine karıştırmak, iki partiye (vasat partisi, inşa ve kalkınma partisi) de haksızlıktır. her iki partinin de bazı yönleri ihvan projesinden daha ileride olan projeleri vardır.

4) aynı oranda ihvan'ın da yekpare olmadığını düşünüyorum. ihvan'ın islam dünyasındaki müttefiklerinin (ki tunus, cezayir, fas, sudan, türkiye, malezya, endonezya, pakistan bunun örnekleridir) kahire'deki ihvan yönetiminin direktiflerine boyun eğdikleri iddiası yanlış. hatta mısır'daki ihvan bile kendi içinde yekpare değil. bir kuşak farkı mevcut. sonra mısır, dışarıdaki ihvan ile cezaevlerindeki ihvan arasında, her ikisi (dışarıdakiler ve cezaevindekiler) ile hâlâ cezaevi dışında olan ve mısır'da yaşayan ihvan arasında farklılıklar söz konusu.

uzlaşmadan bahsederken bu farklılıkların bilincinde olmak hayati. siyasal islam'ı ihvan sepetine ve tüm ihvan'ı aynı sepete koyan ve ardından herkesi siyasi hayattan silen basitleştirici ve indirgemeci anlayış ise ahmaklıktan yoksun olmayan bir macera. ayrıca bu anlayış herkese işid ve benzerlerine katılma yönünde bir çağrıda bulunuyor. daha da önemlisi bu anlayış demokratik değil. herhangi bir adım atarken önce demokrasinin yanında veya karşısında olup olmadığımızı belirlemeliyiz.

fehmi hüveydi, mısırlı gazeteci ve yazar.

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Fehmi Hüveydi

mısırlı gazeteci ve yazar. 1937 yılında dünyaya geldi. kahire üniversitesi hukuk fakültesi'nden mezun oldu.  Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;