Görüş

Modern çağın gladyatörleri

Efsane pilot Ayrton Senna'nın 1994'te ölümünün ardından Formula 1'de ilk kez bir pilot kaza sonrası vefat etti. Formula 1 spikeri Serhan Acar, Jules Bianchi'nin ardından pistlerdeki güvenliği yazdı.

Konular: Spor, Motor sporları
Formula 1 dünyası Bianchi için yasta [Getty]

belki ani olmadı ölümü. belki aylardır bir gün bu kara haberi duymayı bekliyorduk içten içe ve korkarak … ama yine de jules bianchi’nin dokuz aydır sürdürdüğü yaşam savaşını kaybetmesi büyük bir keder ve şok dalgası yarattı motorsporları dünyasında…

marimón, musso, collins, lewis-evans, bristow, stacey, von trips, de beaufort, taylor, bandini, schlesser, mitter, rindt, courage, williamson, cévert, koinigg, donohue, pryce, peterson, villeneuve, paletti, ratzenberger, senna… bu isimler, indianapolis 500 hariç, 1950’den bu yana formula 1 dünya şampiyonası takviminde yer alan resmi grand prix hafta sonlarında hayatını kaybeden sürücülere ait. 

belki bazılarına çok aşinasınız, bazılarını ise ilk defa duydunuz. bazıları heyecan peşinde koşan, zengin maceraperestlerdi; bazıları kendilerini f1’e adayan profesyoneller. bazıları bir puan bile alamadan hayatını kaybetti, bazılarının yarış zaferleri veya dünya şampiyonlukları var. bazıları kendi cesaretlerinin, bazıları ise başka sürücülerin hataları veya o zamanki güvenlik önlemlerinin yetersizliğinin kurbanı oldular.
 

büyük dedesi zamanında alfa romeo’da mekanikerlik yapan, dedesi gt yarışlarına katılmış olan, amcası f1’de podyuma çıkmış ve le mans 24 saat’i kazanmış olan; kısacası yarışçı bir aileden gelen bir gençten bahsediyoruz.

by Serhan Acar

motorsporları hep tehlikeli oldu ve hep tehlikeli olacak

motorsporları, işin doğası gereği tehlikelidir. bu sporda antrenmanlarda bile birileri ölebilir veya yaralanabilir. sporun içindeki tehlikeyi ve riski sıfıra indirmek ise kesinlikle imkansızdır. yüz yılı aşkın bir süredir devam eden otomobil sporlarının evrimi, alınan güvenlik önlemleri, kural ve uygulamalar; sporun içindeki kaza ve kazalar sonucu ortaya çıkan yaralanma-ölüm riskini mümkün olduğunca azaltabilmeyi hedefler.

yoksa otomobil sporlarında %100 güvenlik diye bir kavram yoktur. öyle inanılmaz olaylar bir araya gelir ki, yarış parkurundan 50 metre uzakta olan seyirciler bile hayatını kaybedebilir. onun için yarış parkurunda bulunan herkes, yarışçılar, takım çalışanları, görevliler, gazeteciler ve nihayetinde seyircilerin bu bahsettiğim riski bildiği ve kabul ettiği varsayılır. önemli olan doğru uygulamalarla bu riski, sıfıra yaklaştırmaktır.

tehlike, risk ve ödül

aslında motorsporlarını cazip kılan noktalardan birisi de, risk faktörüdür. tehlike ve risk, her motorsporu organizasyonunda vardır. belki de işi bu kadar heyecanlı kılan şey, tehlike ve riskin yüksekliğidir.  bu biraz da yerden 20 metre yukarıdaki bir ipte yürüyen cambazı izlemek gibi bir şeydir. cambaz aynı maharetle, ama yerden 1 metre yüksekte ipten düşmeden yürüse, kimse onu seyretmez.

tehlike ve risk kadar, işin sonundaki ödül de yüksektir. hızlı giden otomobillerin içindeki sporcular, kendilerinin ve otomobillerinin, fizik kurallarının limitlerini zorlarlar; (bizim gibi) normal sürücülerin cesaret edemeyecekleri süratlerde, saniyenin binde dilimleri için bazen kendi hayatlarını da riske atarak rakiplerini yenmeye çalışırlar. onlar yetenek, araç kontrolü, denge, beceri, his, algı, tahmin, içgüdü ve mühendislik yeteneklerini birleştirerek; üretilen en hızlı otomobilleri, en yüksek süratlere ulaştırmayı başaran kahramanlardır.

pilotlar daha fazla ödül (puan, kupa, zafer, şampiyonluk, para, takdir vs) almak için daha fazla risk almaya hazırdır çoğu zaman…

modern çağın gladyatörleri

bir bakıma onlar modern çağın gladyatörleridir; seyirciler, gladyatörlerin korkusuzca savaşmasını, bir bakıma ölüme meydan okumasını görmek ister.

arenaya her çıkışta gladyatörler de (pilotlar) başlarına bir şeyler gelebileceğini, yaralanma ve ölme riskini bilirler, aslında bundan korkarlar ama böyle bir şey olacaksa bile, başkasının başına geleceğini düşünürler. aksi takdirde arenaya çıkmaları, korkularını yenerek mücadele etmeleri mümkün değildir.

her zaman bir şeylerin ters gidebileceğini bilir; ama ya işlerin ters gitmeyeceğini, ya da işlerin kendileri için değil, bir başkası için ters gideceği düşünürler.

genlerinde yarışmak vardı

işte o gladyatörlerden birisini, bianchi’yi kaybettik. son dokuz ayı komada geçiren fransız pilot, 25 yıllık çok kısa ömrünün büyük kısmını, belki de genlerinde var olan, damarlarında akan bir tutkuyu kovalayarak geçirdi: yarışmak ve en üst seviyede rekabet etmek! büyük dedesi zamanında alfa romeo’da mekanikerlik yapan, dedesi gt yarışlarına katılmış olan, amcası f1’de podyuma çıkmış ve le mans 24 saat’i kazanmış olan; kısacası yarışçı bir aileden gelen bir gençten bahsediyoruz.

bianchi, 2009’da gelen avrupa f3 şampiyonluğunun ardından, yeni kurulan ferrari sürücü akademi’sine alınan ilk pilotlardan birisi oldu. mclaren’in hamilton’ı, red bull’un vettel’i yetiştirerek f1’in zirvesine taşıması gibi; ferrari’de artık kendi genç sürücüsünü yetiştirmek istiyordu. bilirsiniz, gerek tarihi geçmişi ve marka değeri, gerekse bütçesi itibariyle ferrari f1’de pilot bulma, şampiyonlarla yarışma konusunda sıkıntı yaşamayan belki de tek takımdır. ama italyan takımı da, ilk defa kendi ürünü olan bir ismi yetiştirmek istiyordu ve uzun vadeli bu programın, ilk gerçek meyvesi jules bianchi olabilirdi.

büyük potansiyel

bianchi’nin, uzun süredir ferrari’nin radarında olan bir pilot olarak doğal yeteneğe (hıza) sahip olduğu çok açıktı. bu hızını, gerek sıralama turları gerekse yarışta istikrarlı bir şekilde ortaya koyabiliyordu. otomobil üstündeki kontrolü tamdı;  jenson button gibi pürüzsüz ve yumuşak bir stile sahipti. takıma verdiği teknik geri bildirimler yerindeydi. işine odaklanması, gerektiğinde monako 2014’te olduğu gibi geçiş yapabilecek sertliğe ve kararlılığa sahip olması da önemli faktörlerdi. karakter olarak da, devamlı gülümseyen yüzü, takımla kurduğu sıcak ilişki ve basına karşı olan açık tutumuyla padokun en çok sevilen isimlerinden birisiydi.

hedefe doğru adım adım gidiyordu

bianchi, 2013’te marussia takımı ile f1’e adımını attı. ilk sezonu, gridin en kötü iki takımından birisinde f1’e alışmakla geçti. 2014’te sürücülerin yetenekleri ile fark yaratabildiği monako’da dokuzuncu olunca, marussia takımına tarihinin ilk (ve şu ana kadar ki tek) puanlarını kazandırdı. takımın potansiyeline ve bütçesine bakarsak, bu aslında çok büyük bir başarıydı. öyle ki, 2010’da f1’e yeni katılan üç takımın, toplam altı sezon içinde puan alabildiği tek performans olmuştu bianchi’ninki.

bianchi, ferrari’nin de desteğiyle, bir gün ferrari’de yarışmak üzere yoluna emin adımlarla devam ediyordu. elim kazayı geçirdiği hafta sonu, açıklanmasa da,  aslında 2015 için ferrari motorunu kullanan sauber’de yarışmak üzere anlaşmaya varmıştı. bu seneki gidişatına göre, belki de 2016’da ferrari’de raikkonen’in koltuğunda onu izleyebilirdik.

tabii ‘bianchi gerçekten ferrari’de yarışabilecek ve o baskıyı kaldırabilecek kadar iyi miydi?’ sorusunun cevabını hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. iyi bir otomobille yarış kazanabilir miydi? muhtemelen, evet. şampiyonluk için yarışmanın getirdiği zihinsel baskıyla başa çıkabilir miydi? bunu ancak zamanla görebilirdik. ama özetle bianchi’de bir ‘şampiyon kumaşı’ vardı.

keşke son olsa

bianchi’nin kazası, aslında her zaman içimde bir yerlerde olan, endişe duyduğum, başıma gelmesinden korktuğum bir şeydi: canlı yayında bir pilotun, bir görevlinin, gazetecinin, seyircinin, kısacası bir insanın ölümünü anlatmak. belki o anda olmadı, ama içten içe bu işin sonunun çok kötü olduğunu hissettim. bu açıdan da çok üzgünüm.

otomobil sporları dünyası, her büyük kazadan büyük bir ders çıkararak, ciddi araştırma ve mühendislik çalışmaları ile güvenlik anlamında hatırı sayılır bir ilerleme kaydetti zaman içinde. ama bazen bu dersler, çok acı şekilde alınıyor ne yazık ki.

son yıllarda f1’in artık fazlasıyla güvenli olduğu; efsanevi ayrton senna’nın yarışlarda hayatını kaybeden son pilot olduğu ve hep böyle olacağına dair bir beklenti doğdu. ama motorsporları, belki de acımasız yüzünü bir kez daha gösterdi bianchi ile beraber. onun formula 1 yarışlarında hayatını kaybeden son pilot olmasını isterim; ama öyle olmayacağını, bir gün bir yerlerde yine işlerin ters gidebileceğini biliyorum.

önemli olan bu genç yeteneğin hayatını kaybettiği kazadan gerekli derslerin çıkarılması ve güvenlik adına yeni adımların atılabilmesi. sadece senede bir gün hatırlanan, pistlerden kayıp giden genç bir yıldız olarak kalmamalı bianchi. o, bundan çok daha fazlasını hak ediyor…

formula 1 spikeri serhan acar, 1979 yılında bursa'da doğdu. itü elektrik mühendisliği bölümü'nden mezun. 2000-2013 yılları arasında türkiye otomobil sporları federasyonu’nda çalıştı. formula 1 türkiye grand prix’inde yedi sene boyunca direktör yardımcılığı görevini yürüttü. 2005 yılından bu yana sırasıyla cnn türk, trt, smart spor, tivibu spor ve lig tv kanallarındaki formula 1 yayınlarında spikerlik ve yorumculuk yaptı. ayrıca son iki yıldır lamp 83 aydınlatma’da satış grup müdürlüğü görevini yürütüyor.

twitter'dan takip edin: @serhanacar

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Serhan Acar

formula 1 spikeri serhan acar, 1979 yılında bursa'da doğdu. istanbul teknik üniversitesi elektrik mühendisliği bölümü'nden mezun. 2000-2013 yılları arasında türkiye otomobil sporları federasyonu’nda çalıştı. formula 1 türkiye grand prix’inde yedi sene boyunca direktör yardımcılığı görevini yürüttü. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;