Görüş
Netanyahu ABD'de aradığını buldu mu?
Netanyahu'ya Kongre'de verilen hararetli destek aldatıcı olmasın. Beyaz Saray, Ortadoğu'ya yönelik stratejik çizgisi konusunda kararını vermiş durumda. Bir daha seçime girmeyecek olan Obama, İsrail ve İsrail lobisinin uygulayacağı baskılara da kapalı.
israil başbakanı binyamin netanyahu'nun 3 mart 2015 günü amerikan kongresi'nde yaptığı konuşma, ülkesinde 17 mart'ta düzenlenecek genel seçimlere yönelik bir propaganda faaliyeti olmasının yanında, amerikan siyasi tarihi açısından bir ilk özelliği taşıyordu. ilk defa yabancı bir ülkenin lideri, abd başkanı'nın izlediği dış politikayı eleştiren bir konuşma yapmak üzere amerikan kongresi'ne davet edilmişti. abd liderini alaycı bir edayla eleştiren netanyahu'un sözleri, cumhuriyetçi ve demokrat parti mensubu kongre üyelerinin alkışlarıyla sık sık kesildi.
kongre'nin, abd'nin batılı müttefikleri de dahil, israil dışındaki herhangi bir ülkenin liderini böylesi seçkin bir misafirperverlikle karşılamayacağı ve kendi yönetiminin izlediği dış politikayı eleştirmesine izin vermeyeceği çok açık. israil başbakanı, kongre'de adeta bir başka ülkenin lideri değil, amerikalı muhalefet lideri olarak konuştu ve alkışlandı. netanyahu'nun konuşmasını 50 kadar demokrat kongre üyesi boykot ederken, seçim bölgesinde en az yüzde 4 yahudi seçmen bulunan demokrat kongre üyeleri konuşmayı dinlediler ve alkışlarıyla desteklediler.
netanyahu konuşmasında iran'a odaklandı. nükleer teknoloji sahibi olmasına izin verilmemesi gereken iran'ın, görüntüde düşman olduğu işid (irak ve şam islam devleti) örgütünden, şiddet temayülü ve israil'e düşmanlık açısından farklı olmadığı, washington'ın tahran ile müzakeresini yürüttüğü anlaşmanın iran'a nükleer silahlara ulaşma yolunda sadece zaman kazandıracağı tezlerini savundu.
netanyahu'nun tartışmalı konuşmasına amerikalı siyasetçilerin verdiği destek, hiç şüphesiz israil lobisinin amerikan kongresi üzerindeki gücünün sürdüğünü gösterdi. ancak ilk kez bir israil başbakanı, amerikan yönetimi ve medyasında bu denli güçlü eleştirilere muhatap oldu. tarihte ilk defa beyaz saray, abd'yi ziyaret eden bir israil liderine kapılarını kapattı. başkan barack obama, amerika'da dış politikayı yürütme erki ve başkanın yapıp yönettiği bir sistem bulunduğunu söyleyerek, netanyahu'ya dış politikayı etkilemek için yanlış kapıyı çaldığı mesajını verdi. ulusal güvenlik danışmanı susan rice ise "gerçekleşmesi mümkün olmayan bir idealin" iran ile yapılacak iyi bir anlaşmayı engellemesine izin verilmemesi gerektiğini vurguladı.
abd-israil ilişkileri ve güçlenen realist akım
yaşanan gerginlik, sadece obama ile netanyahu'nun yıldızlarının uyuşmamasıyla açıklanamaz. gerginliğin arka planında, abd'nin israil'in çıkarlarından ziyade kendi çıkarlarını öncelemesi gerektiğini ileri süren realist akımın amerikan yönetimi nezdinde giderek artan etkisi yatıyor. amerikalı saygın akademisyenler john mearsheimer ve stephen walt'un 2006 yılında makale, 2007'de ise kitap olarak yayınladıkları 'israil lobisi ve amerikan dış politikası' adlı eser, abd'de mezkur lobi üzerine yapılmış ilk çalışma değildi. ama lobinin uluslararası ilişkiler alanında bu kadar yüksek profilli ve yahudi olmayan isimler tarafından eleştirisi belki de ilk defa yapılıyordu.
mearsheimer ve walt, abd'de uluslararası ilişkiler alanında realist yaklaşımın en önemli ikinci ve üçüncü temsilcisi olarak kabul ediliyordu. 2013 yılındaki ölümüne kadar bu akımın birinci temsilcisi ise yapısal realizmin kurucu teorisyeni kenneth waltz idi. 2012'de foreign affairs dergisinde yayımlanan "iran neden nükleer bombaya sahip olmalı?" başlıklı son derece provokatif makalesiyle waltz, israil ve iran bağlamındaki realist söyleme katkıda bulunmuştu. gazeteci stephen kinzer, washington'ın tahran ile ilişkilerini onarması gerektiğini savunduğu 'reset middle east: old friends and new alliances' (2010) kitabını yazdı. iran kökenli akademisyen trita parsi ise israil ile humeyni rejimi arasındaki ilişkileri ortaya koyan kitabı 'treacherous alliance: the secret dealings of israel, iran, and the united states' (2008) ile aynı söylemi destekledi.
realist ilkelerle uyumlu söyleme göre, abd'nin diğer bütün ülkelerle ilişkileri herhangi bir vicdani temele değil, yalnızca çıkarlara dayalı olabilirdi. bu anlamda abd'nin iran ve israil ile ilişkilerini reel-politik temellere oturtarak, "normalleştirmesi" gerekiyordu. normalleştirmeden kastedilen ne iran ne de israil'in abd açısından "özel" muamele gerektirmeyen iki "öteki" ülke olduklarını kabulüne dayalı bir dış politika anlayışının benimsenmesiydi. israil lobisi, amerikan dış politikasına israil'in stratejik ve vicdani gerekçelerle "özel" konumda bir ülke olduğu anlayışını empoze ederek, abd'nin rasyonel temelli dış politika yürütmesini engelliyordu. lobinin bu gücü, beyaz saray kadar, yeniden seçilmelerinde süre sınırı olmayan kongre üyeleri üzerinde etkiliydi.
realistlere göre, abd, soğuk savaş döneminde stratejik açıdan doğru bir kararla israil'i desteklemişti. sovyetler birliği'nin araplara verdiği desteği aşan bu desteğiyle diğer müttefiklerine de mesaj vermişti. bununla birlikte, soğuk savaş sırasında abd, aynı stratejik akıl yürütmeyle irak ve iran gibi ortadoğu'nun iki dengeleyici unsuru arasında offshore balancing adı verilen bir denge politikası yürüterek, her iki bölgesel gücü birbiriyle dengeleyerek kendini askeri açıdan bölgeden uzak duruyordu. ancak abd, 11 eylül'ün getirdiği atmosferde, israil lobisinin etkisi doğrultusunda yeni-muhafazakar çizgiye girdi. bu etki, 2003 yılında irak savaşı kararına yol açtı. mearsheimer ve walt, "lüzumsuz savaş" olarak niteledikleri bu savaşa tepki gösteren akademisyenler arasındaydılar.
abd-iran uzlaşması, ortadoğu'da dengeleri değiştirebilir
nüfusunun büyük kısmı şii olan irak'ta savaş sonrası yapılan demokratik seçimler neticesinde şii çoğunluklu bir hükümet kurulunca irak dış politikası da iran yörüngesine girdi. oysa saddam hüseyin yönetimindeki irak, iran'ın nüfuz alanı yayılmacılığının önündeki bir taştı ve abd bu taşı tek başına kaldırarak bölgede iran hegemonyasının tesisine katkı sağladı. netanyahu'nun konuşmasında arap kamuoyuna mesaj olarak vurguladığı gibi iran, bugün dört arap başkentini kontrol ediyor. fakat tahran'ın bu etkisi, tel aviv ve israil lobisinin hararetle desteklediği irak savaşı sayesinde gerçekleşti. kısacası realistler, iran'ın nüfuzunu artıran asıl faktörün, israil lobisinin etkisiyle abd dış politikasındaki stratejik aklın kaybolması olduğunu söylüyorlar. iran'ın artık sadece abd'nin yanına çekilerek kontrol altına alınabileceği konusunda birleşiyorlar.
amerikalı realist kalemlerin ortadoğu'ya yönelik idealizm kıskacından çıkıp rasyonel temellere oturan dış politika talepleri, obama yönetiminde kabul görüyor. aslında george w. bush'un başkanlığının ikinci döneminde yeni-muhafazakar isimlerin etkileri nötralize edilmişti. bu dönemde savunma bakanlığına, idealist donald rumsfeld yerine, bir realist olan baba başkan george bush'un yakın çevresinden bir isim, richard gates getirilmişti. obama, rakip partinin bu önemli ismini kabinesinde muhafaza ederek politikada sürekliliği sağladı. diğer bir deyişle obama yönetiminin realizmi partiler üstü bir nitelikteydi. bush'un ikinci döneminde önüne getirildiği halde reddettiği iran'a askeri saldırı seçeneğini, obama da benimsemedi. hatta obama daha ileri giderek iran ile diplomatik müzakere sürecini önce türkiye ve brezilya üzerinden başlattı. ama gelen tepkiler üzerine bu girişimi yine kendisi sabote etti.
stephen walt'un foreign policy'deki yazısında belirttiği gibi, iran ile nükleer müzakereler daha önce başarıya ulaşsaydı, bugün gelinen noktadan daha avantajlı konumda olunabilecekti: "2000 yılında iran'ın bir tane bile nükleer santrifüjü bulunmuyorken, bugün çalışan 11.000 santrifüjü var. abd, 2005'te iranlı müzakereciler santrifüj sayısını 3.000'de dondurmayı kabul etmişlerken çok daha elverişli bir anlaşma koparabilirdi. washington o günlerde bu ihtimali tartışmayı dahi reddetti. bugün gelinen aşamada abd, iran'a 6.000 sınırını kabul ettirebilirse kendisini çok şanslı hissedecek."
dolayısıyla obama yönetimi, iran nükleer kriziyle baş edebilmenin bu noktadan sonra müzakereler dışında bir çözüm yolu olmadığını düşünüyor. müzakereler neticesinde iran'ın sadece nükleer silah sahibi olmasının önüne geçilmeyecek, afganistan'dan lübnan ve yemen'e uzanan coğrafyada radikal selefi hareketlerle mücadele açısından kritik bir işbirliği elde edilecek. kısacası abd-iran müzakereleri, bütüncül bir anlaşmayı hedefliyor.
hali hazırda iki ülke irak'ta işid'e karşı eş zamanlı ve ortak koordine edilmemesi imkansız bir askeri harekat yürütüyor. iran'ın sınır ötesi harekat komutanı kasım süleymani, "işid'i ezen komutan" takdimiyle newsweek dergisinin kapağında yer alıyor. bir yanda türkiye'nin işid'e destek sağladığı imajı, diğer yanda iran'ın işid ile mücadele ediyor görüntüsü. bu noktada abd'nin yalnızca israil değil, türkiye ve suudi arabistan ile de çıkarları ayrışıyor. görünen o ki, washington ile tahran arasında, iran'ın nükleer meselesinde vereceği tavizler karşısında kriz bölgelerindeki desteğine karşılık hegemonyasını abd'ye kabul ettireceği büyük bir pazarlık yaşanıyor. bu da bütün dengeleri değiştirecek yeni bir ortadoğu düzeni anlamına geliyor.
netanyahu'ya kongre'de verilen hararetli destek aldatıcı olmasın. beyaz saray, ortadoğu'ya yönelik stratejik çizgisi konusunda kararını vermiş durumda. bir daha seçime girmeyecek olan obama, israil ve israil lobisinin uygulayacağı baskılara da kapalı. suriye konusunda aldığı yoğun eleştirle zayıflayan dış politika karnesini iki kritik ülkeyle ilişkileri normalleştirerek güçlendirmek istiyor. bu ülkeler, abd ile diplomatik ilişkileri 1961 ve 1979'da kopan küba ve iran. gelinen noktada netanyahu'nun gücü, abd-iran nükleer müzakerelerini sabote etmeye yetmeyecek gibi görünüyor.
yrd. doç. dr. hasan kösebalaban, istanbul şehir üniversitesi ve mount holyoke college öğretim üyesi.
twitter’dan takip edin: @hkosebalaban
bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar