Görüş

Ortalık provokasyon kokuyor: MHP ve Ülkücüler nerede duruyor?

Erdoğan ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in “kadrolu Devşirme Ülkücülerini” Gezi Parkı olayları sonrasında AKP’nin Ankara mitinginde gördük. Sokaklarda birileri “kurt işareti” yaparak illegalite arıyorsa, biliniz ki bunlar ya münferit gafillerdir ya da birileri tarafından devşirilmiş “o nevi Ülkücülerdir.”

MHP bu seçimlerde sandık güvenliği için özel önlem alıyor. [AA-Arsiv]

30 mart 2014'te gerçekleştirilecek yerel seçimleri yaklaştıkça türkiye’deki siyasi belirsizlik azalmıyor, aksine artıyor. seçimin sonuçlarının ne olacağı elbette önemli, fakat seçimlerin neye çare olacağını kestirmek güç. zira “toplumsal gerilimin” ulaştığı nokta soğukkanlılık ve aklıselimin yerini öfkeye, ayrışmaya, hatta düşmanlaşmaya bıraktığını gösteriyor. yerel seçim sonuçları da bu gerilimi soğutacak gibi gözükmüyor.

oysa türkiye, değişik gerilim gerekçelerini büyük bedeller ödeyerek tecrübe etmiş bir ülke. en bilinenleri “sağ-sol”, “laik-anti laik”, “alevi-sünni” çekişmesiydi. son 30 yıla ise “bölücü terör” merkezli bir gerilim damgasını vurdu. lakin bu defa yaşananlar daha farklı. bütün bu gerilim alanlarına ek olarak bir de “dindar kesimler ve bir yıl önce kardeş olanlar” arasındaki ölümüne kavga var. bu kavganın sebep ve sonuçları hakkında şu anda sadece spekülasyon yapabiliyoruz. ancak kavganın diğer toplumsal gerilimleri de tutuşturacak kadar büyük olduğunu görüyoruz.

toplumsal tepkiler ve illa da provokasyonlar…

gezi parkı protestolarından beri toplumsal çalkantı durulmadı; kısmen sessizliğe gömüldü ama hep oralarda bir yerlerdeydi. bu olaylarının siyasi ve sosyo-psikolojik gerekçeleri yeterince sorgulanmadan “provokasyon” ve “gizli güçler” örtüsü ile açıklanması, daha sonra atılacak adımların da yanlış istikamette gideceğinin ipucuydu. yatıştırıcı, bütünleştirici bir dil yerine “ayrıştırıcı ve aşağılayıcı” dil, hükümetin tavrını oluşturdu. bu tavır, günümüzde zirve yapmış durumda.

şimdi yerel seçim sürecindeyiz. kapanmayan hesaplar, bulunamayan cevaplar, siyasi parti mitinglerinde bir bir dile getirilmeye başlandı. bunun üstüne bir de iktidardaki adalet ve kalkınma partisi’nin (akp) ne denli kokuştuğunu, yolsuzluklara ne denli bulaştığını gösteren "17 aralık operasyonu" gelince ortalığı toz-duman kapladı. burada da hükümetin tavrı, “gezi parkı olayları” karşısında izlediği tavrın benzeri yöndeydi: "sebeplere hiç değinmeden “provokasyon” örtüsüne sığınmak ve yozlaşmayı tedavi etmek yerine “mağdur” edildiklerine dair toplumda algı inşa etmek."

artık ortada ne yargı kaldı ne emniyet ne de istihbarat… suçların örtbas edilmesi için kanun çıkarma kolaycılığına sığınan bir hükümet görüntüsü, soğukkanlı ve ülke öncelikli düşünen her vicdanı yaralıyor, toplumsal öfkeyi büyütüyor.

akp sandık ile gelmiştir. lakin akp’nin şu anda medyaya, yargıya, kolluk kuvvetlerine, bürokrasiye, istihbarata hatta kamuoyu araştırmalarına dahi doğrudan müdahale etmesi, “akp iktidarının devamı için her yol mubahtır.” anlayışıyla ülkenin yönetildiğini gösteriyor. bu anlayışın “buyurun sandığa!” demesi, geleneksel otokratik yönetimlerin “buyurun sandığa!” demesine yaklaşıyor.

by Recai Coşkun

oysa demokrasiler iki temel işlev üzerinden anlam kazanır: legal toplumsal tepkiler sayesinde, ‘söylemleri ile eylemleri arasındaki açıklık büyüyen yönetimleri uyarmak’ ile ‘eşit yarışma şartları’ oluşturmak suretiyle ‘yorulan ve yıpranan’ hükümetlerin değişimini ‘elbette sandık marifetiyle’ gerçekleştirmek.

akp sandık ile gelmiştir. lakin akp’nin şu anda medyaya, yargıya, kolluk kuvvetlerine, bürokrasiye, istihbarata hatta kamuoyu araştırmalarına dahi doğrudan müdahale etmesi, “akp iktidarının devamı için her yol mubahtır.” anlayışıyla ülkenin yönetildiğini gösteriyor. bu anlayışın “buyurun sandığa!” demesi, geleneksel otokratik yönetimlerin “buyurun sandığa!” demesine yaklaşıyor ve seçim de “demokratik anlamından” uzaklaşıyor.

böylesi bir ortamda esenyurt’ta bir ülkücü şehit ediliyor. değişik partilerin seçim merkezleri saldırıya uğruyor. tape-dinleme savaşları devam ediyor. ardından gezi parkı olayları sırasında yaralanan berkin elvan, tunceli’de genç bir polis, istanbul’da bir başka delikanlı burak can karamanoğlu hayatını kaybediyor.

önce aksaray’da, ardından karadeniz illerinde halkların demokratik partisi (hdp) üyeleri halkın tepkisine muhatap oluyorlar. hdp'ye tepki gösterenler arasında eliyle “kurt” işareti yapanlar azınlıkta olsalar da onlar öne çıkarılıyor. “ülkücüler nerede?” mealinden yorumlar yapılıyor. sahi ülkücüler nerede ve milliyetçi hareket partisi (mhp) ne yapıyor? söyleyelim…

mhp ve ülkücüler ne yapıyor?

mhp genel başkanı devlet bahçeli’yi yakından izleyenler, bir hususa şahitlik ediyorlar. sayın bahçeli, hemen her miting konuşmasında “gençlere” özel bir mesaj veriyor. çatışmalara, kavgalara girmemeleri doğrultusunda uyarılarda bulunuyor. eğer aralarından böyle birileri çıkarsa, onları hemen içlerinden atmalarını söylüyor. bir şeye daha özellikle dikkat çekiyor. ‘türkiye’nin tunus, mısır, ukrayna benzeri bir iç çatışmaya sürüklenmesinin büyük bir felaket olacağını’ vurguluyor. yolsuzlukların, nefretle bezenmiş iktidar dilinin, diktatörce uygulamaların ‘hesaplaşma yeri olarak sokakları değil sandığı’ işaret ediyor.

mhp yönetiminin gösterdiği özen bazen pasiflik olarak addedilse bile parti yönetimi ‘ülke menfaatlerini siyasi çıkarlara önceleyerek' şiddete karışmama yönündeki hassasiyetini koruyor.

mhp genel başkan yardımcısı tuğrul türkeş’in berkin elvan’ın ardından kurduğu “sen artık bizim de çocuğumuzsun. gözün arkada kalmasın, anneciğine biz de iyi bakacağız” cümleleri, “haklı toplumsal tepkileri” birer ayrıştırma yerine bütünleştirme sebebi olarak görmek gerektiğine güzel bir örnek oluşturdu. salt bu ifadeden bile başbakan recep tayyip erdoğan’ın “mhp illegal örgütlerle birlikte hareket ediyor.” sonucu çıkarması, ayrıştırma ve gerilimin hem kaynağını hem de gerekçesini açığa seriyor.

bu noktada dikkatlerin çevrildiği ülkü ocakları genel başkanı olcay kılavuz da medyaya, “toplumsal çatışmaya ve belirsizliklere sevk eden her türlü davranışın karşısındayız.” açıklamasını yaptı. ülkü ocakları bu konuda defalarca yazılı ve sözlü olarak uyarıldı. dahası, sakarya’ya gelen hdp heyetine karşı halkın gösterdiği tepkiyi yatıştırmak üzere bizzat mhp il başkanı levent bülbül’ün devreye girmesi ve ortamı yatıştırması, mhp’nin tavrının ne olduğuna dair bir başka örnektir. o halde?

mhp ve ülkücüler için öfkelenecek çok neden var. ama bu öfkelerini sokak olaylarında boşaltmayacaklar. münferit olaylar meydana gelebilir fakat mhp ve ülkü ocakları’nın ‘rıza göstereceği’ bir sokak eylemini kimse beklemesin. provokatörler “sahte ülkücü” devşirebilir. birilerine “kurt işareti” yaptırtabilir. bundan daha fazlası olmaz…

by Recai Coşkun

bir şey çok net. mhp ve ülkücüler için öfkelenecek çok neden var. ama bu öfkelerini sokak olaylarında boşaltmayacaklar. münferit olaylar meydana gelebilir fakat mhp ve ülkü ocakları’nın ‘rıza göstereceği’ bir sokak eylemini kimse beklemesin. provokatörler “sahte ülkücü” devşirebilir. birilerine “kurt işareti” yaptırtabilir. bundan daha fazlası olmaz…

başbakan erdoğan’ın seçim gezileri sırasında mhp’nin güçlü olduğu illerde, “mhp nasıl oluyor da terör örgütleriyle işbirliği yapıyor?” nevi kışkırtmaları da mhp’lileri bu süreçte sokağa dökemeyecek. mhp, ‘hukuk devleti’ anlayışının hâkim olacağı bir iktidarda “yolsuzlukların” ve bütün “adaletsiz uygulamaların” hesabının sorulacağını dile getiriyor. mhp üzerinden hesabı olanlar, denklemlerini buna göre kursunlar. ancak…

provokasyonun tarafı olarak akp ve “devşirme ülkücüleri”

görülüyor ki, ‘doğal ve legal toplumsal tepkileri’ analizin dışında tutarsak, iki taraflı bir provokasyondan söz edilebilir. bir yanda seçim sürecinde türkiye ne denli gerilirse o gerilimden beklentileri olanlar, özellikle illegal sol ve bölücü grupları devreye sokarak keyifleniyorlar. diğer yandan bu tür toplumsal tepki ve provokasyondan gerilim üreterek kendi tabanının saflarını sıklaştırmak için akp ve başbakan erdoğan fırsat kolluyor.

zira birçok cemaat, gülen hareketi’nin ulaştığı gücü de kıskanarak, buradan boşalacak yeri doldurmak ümidiyle erdoğan’ın yanında yer almaya dünden razı. bunlara akp sayesinde ‘dünya nimetlerinden azami derecede yaralanmanın tadına varmış’ bir kesim de ekleyebiliriz. onlar da akp’ye yapışmak için ilke, ahlak ve vicdan gibi kavramlar yerine “provokasyon” ve “uluslararası komplo” açıklamalarına sarılmaya hazır. ve de “devşirme ülkücüler”…

erdoğan ve ankara büyükşehir belediye başkanı melih gökçek’in “kadrolu devşirme ülkücülerini” gezi parkı olayları sonrasında akp’nin ankara mitinginde gördük. erdoğan, “mhp’li kardeşlerimize yer açın!” diyerek mhp bayrağını taşıyanları miting alanının en önüne yerleştirdi. melik gökçek de yüzünde müstehzi bir tebessümle bu görüntüyü seyretti. sokaklarda birileri “kurt işareti” yaparak illegalite arıyorsa, biliniz ki bunlar ya münferit gafillerdir ya da birileri tarafından devşirilmiş “o nevi ülkücülerdir.”

chp ne yapıyor?

bu konuda fazla yorum yapmaya gerek yok. anamuhalefet cumhuriyet ve halk partisi’nin (chp) ‘dışarıdan’ bir bakışla görünüşü, “zar adam” örneğinde olduğu gibi “çoklu ve bölünmüş bir kurumsal kimlik arz ediyor.” chp’nin herhangi bir konudaki tavrını, günlük olaylar belirliyor; artık ne çıkarsa bahtına! chp, çok seslilik ile gürültü’ ayrımını yapamıyor. sağdan sola her söyleme sarılıyor. bir gün barış ve demokrasi partisi (bdp), bir gün akp, bir başka gün mhp mukallidi görüntüsü veriyor.

son kararı millet verecek elbette. biz de sonucu bekleyip göreceğiz; temkinli bir iyimserlikle…

prof. dr. recai coşkun, 1988 yılında istanbul üniversitesi iktisat fakültesi'nden mezun oldu. ingiltere'deki warwick üniversitesi'nde yüksek lisans, leicester üniversitesi'nde doktorasını tamamladı. 1997 yılından beri sakarya üniversitesi işletme bölümü'nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. "uluslararası balkanlarda sosyal bilimler kongresi" ve uluslararası türk dünyası sosyal bilimler kongresi" kurucu ve düzenleyicisi olan coşkun, aynı zamanda "düşünce dünyasında türkiz siyaset ve kültür dergisi"nin editörlüğünü yürütüyor.

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Recai Coşkun

1988 yılında istanbul üniversitesi iktisat fakültesi'nden mezun oldu. ingiltere'deki warwick üniversitesi'nde yüksek lisans, leicester üniversitesi'nde doktorasını tamamladı. 1997 yılından beri sakarya üniversitesi işletme bölümü'nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;