Görüş

Suriye ve Irak'ta savaşan Türkiyeli mücahitler

Türkiye’den Suriye ve Irak’a giden insanlar iki kategoride değerlendirilmelidir: Mücahit olarak çeşitli gruplara katılanlar ve aileleriyle birlikte "İslam Devleti"’nde yaşamaya gidenler.

Serhat Erkmen'e göre Türkiye'den giden yüzlerce aile IŞİD denetimindeki Rakka, Musul ve Telafer'e yerleşti. [Fotoğraf: AP]

suriye ve irak’ın sürüklendiği iç savaş türkiye’de ekonomik, siyasi ve sosyal açılardan yeni olgular yarattı. bu olguların pek çoğu ayrıntılı olarak tartışıldı. ancak suriye’deki gelişmelerin tetiklediği önemli bir olgu şu ana kadar ayrıntılı olarak masaya yatırılmadı. bu olgu, her iki ülkede çatışmalara katılan ya da bu ülkedeki yeni siyasi gerçeklikler nedeniyle çatışma bölgelerine yerleşen kişilerin durumudur. bu sorunu incelemeye başlarken önemli bir ayrımın altı çizilmelidir. türkiye’den suriye ve irak’a giden insanlar farklı amaç ve beklentilerle farklı gruplara katılmaktadırlar. bir başka yazıda daha geniş bir biçimde ele alınacağı üzere “yabancı savaşçı” kavramı sadece suriye ve irak’taki rejim karşıtı muhaliflere katılanları değil, rejimin ya da pyd’nin saflarına katılanları da kapsayan geniş bir kavram olarak kullanılmalıdır. nitekim türkiye’den suriye ve irak’taki çatışmalara katılanlar da aynı şekilde muhaliflerin saflarına katılanlar, şam rejiminin saflarına katılanlar ve pkk’ya yakın örgütlere katılanlar olarak ayrı ayrı incelenmelidir. her biri ayrı çalışma konusu olan bu başlıklardan birisi her geçen gün daha dikkat çekici hale gelmektedir: türkiyeli mücahitler

kavram sorunu: yabancı savaşçı, cihadist, mücahit

kavramsallaştırma, bir olgunun içinin doldurulmasının ilk ve en önemli evresidir. gerek türkiye’den gerekse dünyanın geri kalanından suriye ve irak’taki çatışmalara katılanlar genellikle “yabancı savaşçı” olarak adlandırılıyor. ancak muğlak ve aşırı genişletilmiş bu kavram, olgunun içinin de boşalmasına neden oluyor. açık bir biçimde her iki ülkede muhaliflerin saflarına katılmak için dünyanın dört bir yanından gelen (abd, çin, avrupa ülkeleri avusturalya, ortadoğu vb.) kişilerin büyük bir kısmı “küresel cihad”ın bir parçası olmak motivasyonuyla hareket ediyor. bu durum onların en azından kendi terminolojileri açısından mücahit olarak tanımlanmasını gerekli kılar. aslında ülkemizdeki tartışmalarda da kavramın benzer şekilde ele alındığı ancak batı kaynaklarından tercüme edildiği için çarpık bir biçimde “cihadist” ya da “jihadist” olarak kullanıldığı görülüyor. dolayısıyla olguyu kendi bütünlüğü içinde anlayabilmek için türkiye’den suriye ve irak’taki çatışmalara muhaliflerin saflarında katılanlar türkiyeli mücahitler olarak adlandırılacaktır.

2003’ten sonra türklerin afganistan, irak ve çeçenistan başta olmak üzere çeşitli sahalarda mücahit hareketlerin bir parçası olduğu görülüyor.

by Serhat Erkmen

türkiyeli mücahitlerin tarihsel arka planı

“küresel cihat”ın yeni bir kavramsallaştırma veya hareket olmadığı bilinen bir gerçek. aslında cihat kavramı özü itibarıyla ülkeselleştirilebilecek ya da bölgeselleştirilebilecek bir olguya tekabül etmez. ancak modern çağın “küresel cihad”ının mimarları 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren çoğunlukla ortadoğu coğrafyasını, daha geniş ölçekte ise kuzey ve doğu afrika’dan asya’nın güneyine kadar uzanan bir bölgeyi hedef alan bir strateji geliştirdiler. bu nedenle başta bu bölgelerde yaşayan halklara çağrıda bulundular. özü itibarıyla ulus devlet sınırlarını aşan bir nitelikte olan bu çağrıya türkiye’den katılım da gecikmedi. 1980'li yıllarda afganistan’daki sscb işgaline karşı örgütlenen, son derece planlı ve geniş bir coğrafyaya dayalı harekete türkiye’den de katılım gerçekleşmişti. elbette, 1980'li yıllarda bu çağrıya yanıt vererek afganistan’a gidenlerin sayısı son derece azdı. ancak modern çağda türkiyeli mücahitlerin örgütlü, sürekli ve kalıcı olarak bu sürecin içinde yer almasını başlatmak için doğru nokta 1980'li yıllardır. bunu takip eden süreçte çeçenistan ve bosna’daki savaşlara türkiye’den cihat etmek için katılımların olduğu ve bunun sayısının afganistan ile karşılaştırıldığında epey arttığı görülüyor. elbette, çeçenistan ve bosna’daki mücadele sadece din eksenli bir çatışma değildir. türkiye’den giden kişilerin yegâne motivasyonunun da cihat olduğu söylenemez. her iki örnek de milliyetçilik, emperyalizm, mazlumiyet ya da stratejik çıkarlar çerçevesinde son derece karmaşık ağlarla örülü bir çatışmaya tekabül eder. ancak, türkiye’den bu ülkelerde gerçekleşen çatışmalara katılıma bakıldığında cihat motivasyonunun her geçen gün artan bir etken olduğu söylenebilir.

aynı dönemde, yani 1990'larda, el kaide’nin afganistan’daki yapısında artan sayıda türkiye vatandaşının olduğu ise başka bir gerçektir. örneğin 1998 yılında el kaide’nin kenya ve tanzanya’daki abd elçiliklerine gerçekleştirdiği saldırıya abd’nin misillemesinde bir el kaide kampı vurulmuştur. konuyla ilgili olarak usame bin ladin’le yapılan röportajda belirtildiği gibi ölen 7 kişiden birisi türk’tür. nitekim, 2000'li yıllarda afganistan’da abd işgalinden sonra el kaide safında çarpışan türkiye vatandaşlarının olduğunu gösteren birçok görüntü ortaya çıkmıştır. 1999’da ikinci çeçenistan savaşı’nın başlaması ile birlikte bir kısım türkiye cumhuriyeti vatandaşı bu bölgeye gidip oradaki silahlı mücadelenin parçası haline gelmiştir. afganistan ve irak’ta bazı büyük intihar eylemleri de gerçekleştiren türklerin sayısının bu dönemlerde dahi 100'lerle ifade edildiği görülmektedir.

2003’te irak’ta abd işgali karşıtı direniş ise türklerin el kaide’ye katılması sürecinde yeni bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir. elbette, abd’nin irak’ı işgali türk halkının çok geniş bir kısmında büyük bir tepkiyle karşılanmıştı. ancak bu tepkiyi fiili olarak karşı koyuşa çeviren ve işgal karşıtı silahlı hareketin parçası olan türklerin büyük bir kısmı irak el kaide’sine katıldı. özetle 2003’ten sonra türklerin afganistan, irak ve çeçenistan başta olmak üzere çeşitli sahalarda mücahit hareketlerin bir parçası olduğu görülüyor. farklı ülkelere dağıldığı ve her ülkede bazen onlarla, bazen yüzlerle ifade edilen rakamlarda olduğu için dikkat çekmeyen bu olgu önemli bir geleneğin olgunlaşmasına neden olmuş ve türkiyeli mücahitlerin bugünkü kapsam, örgütlenme, etkinlik ve sayıya ulaşmasının altyapısını hazırlamıştır.

türkiye’nin çeşitli vilayetlerinden yüzlerce ailenin (büyük bir kısmı 2014 yılının temmuz ayı ile kasım ayları arasında olmak üzere) rakka, musul ve telafer’e yerleştiği bilinmektedir. bu ailelerin bir kısmı geri dönse de gidenlerin hâlâ büyük çoğunluğunun yerleşik olduğu anlaşılmaktadır.

by Serhat Erkmen

suriye ve irak’taki türkiyeli mücahitler

konu, önemli güvenlik mülahazaları nedeniyle türkiye’de pek çalışılmamış ve veri toplanmasının güç olduğu bir alan olduğundan son derece titiz bir çalışma gerektirmiştir. bu nedenle 2013’de bir arşiv çalışması başlatılmış, bu çalışma açık kaynaklar üzerinden (çoğunlukla sosyal medya, web siteleri, bloglar, basın yayın organları vb.) yürütülen veri toplaması ve irak’ta konunun önemli uzmanlarıyla yüzyüze görüşmeler yoluyla pekiştirilmiştir. böylece türkiyeli mücahitlerin sayısı, örgütlenmesi, ülke ve gruplara göre dağılımına ilişkin genel bir çerçeve çizmeye yaklaşılmıştır.

basında her iki ülkede bulunmuş ya da halen bulunan türkiyelilerin sayısı hakkında çelişkili ifadeler yer alıyor. pekçok kaynak the economist dergisinin konuyla ilgili verisine atıfta bulunarak 500 sayısını baz alıyor. oysa gerçek veriler sadece başkent ankara’dan (il ve ilçelerle birlikte) katılımın (mücahitler ve aileleri birlikte düşünüldüğünde) bunun iki katına yaklaştığını gösteriyor. nitekim, kısa bir süre önce hükümet sözcüsü bülent arınç, türkiye’den gidenlerin sayısının 1000’i bulduğunu söylemişti. aynı şekilde hürriyet gazetesinde yer alan ve güvenlik güçlerine dayandırıldığı ileri sürülen bir haber ise türkiye’den 2700 kişinin gittiğini bunların 1500’ünün geri döndüğünü iddia ediyordu.

bu noktada önemli bir konunun altının çizilmesi gerekmektedir. kamuoyunda genellikle türk işid'çiler olarak yer alan haberler, resmin sadece muğlak bir kısmını yansıtıyor, bu nedenle de tam olarak anlaşılamamasına neden oluyor. türkiye’den suriye ve irak’a giden insanlar iki kategoride değerlendirilmelidir: mücahit olarak çeşitli gruplara katılanlar ve aileleriyle birlikte "islam devleti"’nde yaşamaya gidenler. elbette, birçok örnekte bu iki olgunun kesişim kümeleri yer almaktadır. yani aileleriyle birlikte "islam devleti"’ne “hicret eden”lerin bir kısmı aynı zamanda mücahit olmaktadır.

yukarıdaki iki kategoriden birincisi kesinlikle sadece işid’i kapsamamaktadır. bugün suriye’de yer alan örgütlerden nusra cephesi, cundul şam, ahrar-u şam başta olmak üzere çeşitli grupların içinde türkiyelilerin bulunduğu, hatta bazılarının komuta katına kadar yükseldiği görülmektedir. fakat tüm bunlara rağmen türkiye’den suriye ve irak’taki silahlı gruplara katılanların çok büyük bir çoğunluğunun işid’e katıldığı istatistiksel bir gerçektir. ikinci kategori ise çok daha karmaşık bir olguya tekabül etmektedir. türkiye’nin çeşitli vilayetlerinden yüzlerce ailenin (büyük bir kısmı 2014 yılının temmuz ayı ile kasım ayları arasında olmak üzere) rakka, musul ve telafer’e yerleştiği bilinmektedir. bu ailelerin bir kısmı geri dönse de gidenlerin hâlâ büyük çoğunluğunun yerleşik olduğu anlaşılmaktadır.

bu noktada en çok sorulan soru şudur? türkiye’den suriye ve irak’taki gruplara katılımın toplamı ne kadardır? bu soruya açık kaynaklardan yanıt vermek son derece güç olsa da iki yıl içinde yapılan çalışma kamuoyunda telaffuz edilenin çok üzerinde bir rakam ortaya koymaktadır. bu çalışmanın yazarı gidenleri sayabilecek olanağa sahip olmadığından süreci tersinden işletmeye karar vermiş ve bu süreçte şehadet haberlerine odaklanmıştır. iki yıl içinde varılan sonuç bir kısmının tam künyeleri, bir kısmının ise takma künyelerinin yer aldığı 203 kişilik bir liste oluşturulmasıdır. ancak ülke içinde yürütülen saha çalışmalarında elde edilen verilerle, basın yoluyla elde edilen veriler karşılaştırıldığında basında yer alanların gerçeğin ancak dörtte birini yansıttığı görülmektedir. çeşitli nedenlerle şehadet haberleri ya çok geç gelmekte ya sosyal medyaya yansımamakta ya da gizli tutulmaktadır. bu nedenle eldeki veriler 900’e yakın türkiye cumhuriyeti vatandaşının suriye ve irak’ta hayatını kaybettiğini göstermektedir. buna ek olarak, tüm gruplara katılım mücahitler, giden aileler, geri dönenler ve git-gel yapanlar dikkate alındığında son dört yıl içinde türkiye’den suriye ve irak’a 10 bine yakın kişinin gittiği söylenebilir. bu sayının büyük bir kısmı halen suriye ve irak’ta olmakla birlikte bir kısım insanların çeşitli nedenlerle (yaşam zorluğu, aşırı şiddet uygulamaları, hayal kırıklılıkları, lojistik nedenler, aile baskıları vb.) türkiye’ye geri döndüğü tespit edilmiştir. 

tarihsel kökenleri ve genel sayıları hakkında tespitlerde bulunduğumuz türkiyeli mücahitler hakkında aydınlatılması gereken üç temel nokta bulunuyor:

1. suriye ve irak'ta savaşmaya giden kişilerin motivasyonları nelerdir?

2. türkiye'de herhangi bir coğrafi bölgeye odaklanma var mıdır?

3. türkiye'ye etkileri

türkiye'den suriye ve irak'a neden savaşmaya gidiliyor?

türk basınında konuyla ilgili çıkan haberlerin ortak teması, gidenleri "kandırılmış" gençlerin ve/veya paraya ihtiyacı olan kişilerin suriye ve irak'taki macera arayışı olarak nitelendirmesi. röportaj yapılan ailelerin çoğu, çocuklarındaki değişimi fark edemediklerini ya da kısa süre içinde ne olduğunu anlamadan çocuklarını "kaybettikleri"ni aktarıyorlar. oysa ne literatürdeki çalışmalar ne de sahadaki gerçeklik bu hikâyelerin büyük bir kısmını doğruluyor. elbette bazı istisnalarda ne istediğinin ya da ne yaptığının tam olarak farkında olamayan kişilerin suriye ve irak'a gittiği söylenebilir. ancak bu iki ülkeye gerek savaşmak için gerek yerleşmek için gidenlerin (örneklemde yüzde 90'ın üzerinde) temel motivasyonu cihattır. bir genelleme yapmak gerekirse türkiyeli mücahitlerin suriye ve irak'a gitme nedenleri "din kardeşlerinin mazlumiyetini gidermek, üzerlerine farz olunan cihada katılmak ve hilafet çatısı altında yaşamak" olarak özetlenebilir.

türkiyeli mücahitlerin suriye ve irak'a gitme nedenleri 'din kardeşlerinin mazlumiyetini gidermek, üzerlerine farz olunan cihada katılmak ve hilafet çatısı altında yaşamak' olarak özetlenebilir.

by Serhat Erkmen

bu noktada akla gelen ilk sorulardan birisi geçmişte de bu tür eğilimler var olmasına rağmen neden bugün bunun sayıca bir artışa tekabül ettiği ve teoriden pratiğe geçirilebildiğidir. bu soruya verilebilecek ilk yanıt coğrafi yakınlıktır. uzak diyarlara ulaşmanın zorluğuna karşın özellikle suriye'ye geçişlerin uzun bir süre çok kolay ve çok düşük maliyetli olması hem gidişi, hem de gidiş gelişi kolaylaştıran en önemli faktördür. ancak daha önemli olan olgu türkiye'de radikal islamcı hareketlerin her zaman varolduğu, ülke çapında dönemsel olarak zayıflayan ya da güçlenen bir örgütlenme geleneği bulunduğu ve bunların bir kısmının uzun bir süredir "silahlı mücadele" sürecinde olduğudur. geçmişte türkiye'nin içinde ve dışında örgütlenen hizbut tahrir, hizbullah, ibda-c, kaplancılar vb. grupların yarattığı söylem ve dinamikler bugün türkiye'de mücahit ve muhacir bir kitle oluşumunun temellerini atmıştır. fakat elbette bu örgütlerin üye veya sempatizanlarının otomatik olarak suriye ve irak'a gidenleri oluşturduğunu söylemek doğru değildir. suriye ve irak'a giden veya çatışmalara katılan kişiler türkiye'de son 40 yıl içinde çeşitli düzlem ve biçimlerde örgütlenen grupların oluşturduğu zeminde doğmuştur. ancak bu zemin el kaide'nin küresel etkisiyle dönüşmüş ve kendi başına, özgün nitelikleri olan ve geçmişteki tabanını çok aşan bir yapıya ulaşmıştır. artık, türkiyeli mücahit ve muhacirleri geçmişten kalan örgütlerle eşleştirmek onları anlamamakla eşdeğerdir. bu dönüşüm öylesine etkilidir ki; "küresel cihat"ın akide, örgütlenme ve liderlik tartışmaları türkiye'deki takipçilerine sirayet etmiştir. öyle ki 1990'ların sonlarında ilk emareleri görülen, 2000'li yıllarda zaman zaman sivrilen, 2013'ten sonra ise işid - el kaide ayrımıyla keskinleşen ayrılıklar türkiye'dekilere de yansımıştır. bugün "küresel cihat"'ın türkiyeli takipçileri arasında işid - el kaide ayrımı net bir şekilde görülmektedir. ancak yapılan çalışmalar türkiye'den suriye ve irak'a gidenlerin büyük bir kısmının işid lehine savaşmaya gittiklerini ve işid kontrolündeki bölgelerde yerleştiklerini göstermektedir. 

türkiye'den suriye ve irak'a gidenler kimlerdir?

öncelikle bu kişilerin tüm türkiye'ye yayıldığı görülmektedir. ülke genelindeki demografik gerçekliklere uygun olarak gidenlerin en çok olduğu vilayetler sırasıyla istanbul, ankara, konya, adana, diyarbakır, gaziantep'tir. bunları bursa, sakarya, bingöl, muş, adıyaman gibi vilayetler izlemektedir. ancak tekrar etmek gerekirse ülkenin nerdeyse her vilayetinden (bazı istisnalar dışında) az sayıda da olsa insanın suriye ve irak'a gittiği ya da gidip döndüğü görülmektedir. bununla birlikte, illerin nüfusuna oranla gidenlerin sayısı baz alındığında doğu ve güneydoğu anadolu bölgelerindeki katılımın çok daha yoğun olduğu ortaya çıkmaktadır.

gidenlerin kimler olduğu sorusunun bir diğer boyutu, bir gelenek bağının olup olmadığıdır. elbette 1980'li yıllardan beri küresel cihat ağının bir parçası olan türkiye'den gidenlerin yeni süreçte önemli bir rolü vardır. giden kişilerin yaklaşık yüzde 15'i bu geleneğin parçasıdır. hatta geçmişte türkiye'de el kaide üyesi olmak nedeniyle yakalanmış ya da hapis yatmış kişilerin suriye ve/veya irak'ta öldüğü görülmektedir. fakat yukarıdaki verinin asıl önemli yanı çok büyük bir kesimin bu sürece yeni dahil olduğunu göstermesidir.

konunun diğer bir önemli boyutu, toplumun hangi kesimlerinin daha çok bu sürece dahil olduğudur. giden kişilerin büyük bir kısmının gençlerden oluştuğu açıktır. özellikle 17-25 yaş aralığı bu sürece en çok itibar eden yaş grubudur. fakat dünyanın diğer yerlerindeki örneklerle karşılaştırıldığında bu, olağanın dışında bir durum değildir. önemli olan nokta, genellikle ideolojik tercihlerini ya da inançlarını silahlı mücadeleye dönüştürenlere atfedilen fakirlik ve sosyal dışlanmışlık gibi olguların türkiyeli mücahitlerde genel geçer bir kural olmamasıdır. elbette, kırsal kesim ya da büyük şehirlerin banliyölerinden gidenlerde bu iki olgu görülse de, rahat bir ekonomik hayatı ve düzenli bir aile yaşamını geride bırakanların oranı küçümsenemeyecek düzeydedir. özellikle bu olguya yüzlerce insanın aileleriyle birlikte rakka, musul, telafer ve diğer yerlere yerleşmesi perspektifinden bakıldığında, giden kişilerin evini ve ailesini geride bırakan, "marjinalleşmiş desperadolar" olduğu yönünde çizilmeye çalışılan resmin gerçekliği yansıtmadığı görülebilir.

türkiyeli mücahitlerin örgütleri içindeki yerleri

yıllar içinde türklerin el kaide ve onunla ilişkili örgütler içerinde yükselişine tanık olunmuştur. 2000'li yıllarda irak'ta bölge komutanlığı yapmış kişilerin bulunduğu zaten bilinmektedir. ancak suriye ile birlikte bu konum yeni bir aşamaya ulaşmıştır. bugün pekçok irili ufaklı grubun içinde türkiye'den giden ve farklı pozisyonlarda yer alan kişiler vardır. geçmişte türkler tarafından afganistan'da gerçekleştirilen ve gerçekleştirenler tarafından "şehadet eylemleri" olarak adlandırılan intihar eylemlerinin son 5 yıl içinde irak ve suriye'de de tekrarlandığı görülmektedir. bu eylemlerin hem getirdikleri özgün prestij hem de gerçekleştirme süreci dikkate alındığında türklerin sadece savaşan düzeyinde olmadığı söylenebilir. bunun yanısıra hemen tüm örgütlerin orta ve üst kademelerinde (özellikle afganistan'daki deneyimleri nedeniyle) az ya da çok türkiye vatandaşının olduğu görülmektedir. dolayısıyla bu örgütler içindeki türkiyelileri "bugün var yarın yok" geçici bir varlık olarak nitelendirmek yersizdir.

ilginç bir biçimde türkiyeli mücahitler konusu ülkemizin gündeminde önemli bir yer teşkil etmemektedir. bunun iki açıklaması olabilir: ya ortada ciddiye alınan bir tehdit yoktur ya da tehdidin boyutlarının öngörülenden fazla olması ihtimali nedeniyle konunun üstü örtülmektedir.

by Serhat Erkmen

sürecin türkiye'ye etkisi

ilginç bir biçimde türkiyeli mücahitler konusu ülkemizin gündeminde önemli bir yer teşkil etmemektedir. bunun iki açıklaması olabilir: ya ortada ciddiye alınan bir tehdit yoktur ya da tehdidin boyutlarının öngörülenden fazla olması ihtimali nedeniyle konunun üstü örtülmektedir. bu konuda yapılan basın taraması ülkenin pekçok konuda olduğu gibi bu konuda da kesin çizgilerle ikiye ayrıldığını göstermektedir. bir taraftan söylemsel düzeyde düşmanlık üretebilecek olmasına rağmen ancak sınırlı bir tehdit üretebileceğini savunanlar bulunurken, diğer yandan hemen yarın büyük çaplı bir tehdit yaratacağını söyleyenler yer almaktadır. oysa, bu tür bir yapının türkiye'nin iç güvenliğine ya da dış politikasına etkileri ortadoğu'daki genel denklemin dışında değerlendirilemez. şurası bir gerçektir, "küresel cihat"ın unsurları türkiye'ye dışarıdan ithal edilecek bir durumda değildir. 15 ve 20 kasım 2003 saldırıları gerçekleştiğinde türk basınının önemli bir kısmı saldırıda "ortadoğulu" parmağı aramıştı. ancak son 11 yılda düzenlenen irili ufaklı eylemler türkiye'nin bu sürecin dışında yer almadığını gösterdi. irak ve suriye'deki gelişmelerden sonra ise türkiye bu sorun karşısında iyice kırılgan ve geçirgen bir yapıya dönüştü.

bu kırılganlığın tanımlanması sadece el kaide veya işid'in türkiye'deki yapısıyla sınırlı değildir. 6-7 ekim olaylarının gösterdiği gibi sınırın hemen ötesinde olan gelişmeler türkiye içinde farklı gruplar arasında şiddet olaylarına dönüşmektedir. pkk'ya yakın grupların türkiye'de işid'çi olduğunu iddia ettikleri kişilere yönelik saldırılarıyla başlayan süreç, sorunun tek boyutlu olmadığını gösteriyor. musul konsolosluğu baskını ise bu sürecin sadece iç güvenlik boyutu olmadığını hatırlattı. şu noktada güvenlik ya da siyasi değerlendirme yapmadan önce en iyisi olguyu tanımak gibi görünüyor. yoksa türkiye, karanlıkta yolunu el yordamıyla bulmaya çalışmayı sürdürecek. 

doç. dr. serhat erkmen, ahi evran üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesi ve 21.yy türkiye enstitüsü ortadoğu ve afrika masası başkanı. ümit özdağ ve sedat laçiner ile birlikte 'irak krizi (2002-2003)' kitabını derleyen erkmen, 21. yüzyılda sosyal bilimler dergisi'nin editörlüğünü yürütüyor.

twitter'dan takip edin: @serhaterkmen

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Serhat Erkmen

ahi evran üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesi ve 21.yy türkiye enstitüsü ortadoğu ve afrika masası başkanı. doktorasını ankara üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü'nde tamamladı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;