Görüş
Türkiye ve Mısır nasıl bir araya gelir?
Kısa vadede Ankara-Kahire ekseninde düzelme ihtimali bulunmamakla beraber ilişkilerin geleceği orta vadede, Erdoğan-Sisi ilişkileri ve Arap Baharı’nın gidişatına bağlıdır.
arap baharı denilen değişim dalgasının üçüncü yılında bu sürecin en büyük kaybedenlerinden birinin türkiye olduğunu söylemek, eldeki siyasal ilişkiler ağı ile verilere bakılınca son derece anlamlı gibi gözükebilir. ancak hem bu iddianın ispatı için vakte ihtiyaç vardır hem de güncel siyasi ilişkileri, analiz düzeyi açısından genel kontekste iyi oturtmak gerekir. türkiye-mısır ilişkilerinin bu çerçevede kilit öneme sahip olması nedeniyle, anlamlı bir yerde durduğu söylenebilir.
türkiye-mısır ilişkilerinin son yıllardaki dökümü yapıldığında, genel anlamda ilişkilerin doğası, çerçevesi ve tarzı itibarıyla üç farklı dönemden bahsedilebilir. bu dönemlerin boyutu ve içeriği, genel görüntüden daha fazla anlam taşıyor ve ilişkilerin geleceğiyle alakalı ciddi veriler içeriyor.
birinci dönem; mısır’ın devrik cumhurbaşkanı hüsnü mübarek’in iktidarda olduğu yıllardan 25 ocak 2011 devrimi’ne kadar süren zaman dilimindeki ilişkilerdi. mübarek, 2002 yılında türkiye’de ak parti’nin iktidara gelmesinden itibaren bir yandan ilişkileri geliştirme niyetini gösterirken diğer yandan birçok anlamda ilişkilerin derinleşmesini istemeyen bir tavır içerisindeydi.
özellikle ekonomik ilişkilerin gelişmesini isteyen fakat siyasal anlamda her türlü ilişkinin önünü kapayan bir tavır, mısır’ın türkiye’ye yönelik ana politikasını şekillendiriyordu. ankara’nın karşılıklı olarak vizelerin kaldırılması dâhil birçok konuda yaptığı öneriye kahire hiçbir zaman net şekilde hayır demedi. ama süreci uzatarak alınan kararların uygulanmaması için her türlü engeli çıkarmaktan da geri durmadı.
ikinci dönem; 25 ocak 2011 devrimi ile başladı ve türkiye-mısır ilişkilerinde kısa süreli balayı ya da altın çağ denilebilecek bir sürecin önünü açtı. 3 temmuz 2013 darbesi'ne kadar süren bu dönemde, ekonomik ve kültürel ilişkilerin tüm boyutlarıyla derinleşmesi için her iki taraf ciddi irade ortaya koydu. siyasal anlamda beraber hareket etme ve bölgesel konularda ciddi işbirliği için gösterilen çaba, bu dönemde diğer gelişmelerden daha fazla ön plana çıktı.
başbakan recep tayyip erdoğan’ın 13 eylül 2011 tarihindeki mısır seyahati sırasında kahraman gibi karşılanması unutulmaz görüntülerdi. mısır’ın demokratik seçimlerle yönetime gelen ilk cumhurbaşkanı muhammed mursi’nin, 30 eylül 2012’de düzenlenen ak parti’nin 4. olağan büyük kongresi’nde onur konuğu olarak ağırlanması, bu ortak siyasal vizyon ve beraber hareket etmenin küçük jestlerle donatılmasından başka bir şey değildi.
üçüncü dönem; mısır’da 3 temmuz 2013 tarihinde gerçekleşen askeri darbe sonrasında başladı. türkiye-mısır ilişkileri şimdilerde, 1950’lerden beri, siyasal anlamda en kötü günlerini yaşıyor. karşılıklı büyükelçilerin çekilmesi yanında her iki ülke tarafından kullanılan sert retorik, ilişkilerin düzelmesini daha da zorlaştırmış gözüküyor.
bu süreçte mısır ve türkiye, ticari ve kültürel ilişkilerin tamir edilemeyecek seviyede zarar görmemesi konusunda gerekli hassasiyeti gösteriyor. lakin siyasal anlamda iletişim ve bölgesel sorunlar konusunda ortak hareket etme, her iki taraf için de şu aşamada tamamen gündem dışıdır.
erdoğan-sisi çıkmazı
türkiye-mısır ilişkilerinde son dönemde ortaya çıkan en temel değişiklik, bu dönemdeki krizin sadece siyasal alanda kalmayıp, özellikle mısır’daki askeri rejimin türkiye’yi bir iç siyaset malzemesi yapması sonucunda toplumsal düzeyde krize yol açmasıdır.
türkiye ve başbakan erdoğan karşıtı bir havanın yayılması için her türlü propagandayı yapan mısır’daki darbe rejiminin, bunda büyük oranda başarı kazandığı söylenebilir. fakat söz konusu propagandanın duygusal bir atmosferde yürütüldüğü dikkate alındığında, bu toplumsal krizin çözümünün, diğerler sorunlara göre daha kolay olduğu söylenebilir.
yakın gelecekte mısır ve türkiye arasındaki ilişkileri şekillendirecek en temel mesele, iki ülkenin siyasal anlaşmazlıklarıdır. bunlardan en büyüğü ise erdoğan ile 3 temmuz darbesi’ni gerçekleştiren general abdulfettah sisi arasındaki çıkmazdır.
3 temmuz’dan beri ilkeli duruşu gereği mısır’daki darbe yönetimine karşı sert bir söylem kullanan erdoğan’ın cumhurbaşkanı olacağı bir türkiye ile bu eleştirilerin merkezinde bulunan general sisi’nin cumhurbaşkanı olacağı bir mısır arasındaki gerginlik belli bir seviyede de olsa kişiselleşmiş durumdadır. yakın gelecekte erdoğan-sisi çıkmazını aşmak en temel sorun olarak kalacaktır.
türkiye, ilişkilerin düzelmesinin önünü açabilecek adımların büyük oranda mısır yönetiminden gelmesini bekliyor. darbe yönetiminin müslüman kardeşler ve diğer muhalifleri susturma ve yok etmeye yönelik hamlelerinin devam etmesi, ankara’nın kahire’ye doğru adım atmasını hiç de kolaylaştırmayacaktır.
sisi’nin cumhurbaşkanı seçildikten sonra parlamento seçimleri öncesi siyasal açılım yapması ve muhalefete alan açması halinde, parlamentolar üzerinden kurulabilecek bir bağ ile ilişkiler sınırlı da olsa yumuşatılabilir. zira yakın gelecekte, parlamentolar dışında, ilişkileri düzeltmek noktasında her iki taraf açısından onurlu başka bir çıkış yolu gözükmüyor.
bölgesel düzlemden bakılınca şu aşamada ne türkiye ne de mısır için ilişkileri düzeltmek bir öncelik taşıyor. ankara, arap baharı'nın geçici olarak bir krizle karşılaştığının farkındadır ve bölgedeki gelişmelerin hangi mecrada akacağını bir süre bekleyip görme niyetindedir. güçlü ilkesel söylemine rağmen siyasal anlamda türkiye, ortadoğu’nun şekillenmesi konusunda daha sınırlı ve sessiz bir rol oynama eğilimine girmiştir.
mısır cephesinde ise türkiye, ülkenin iç siyasetinde değeri biçilmez bir malzeme işlevi görüyor. hemen hemen bütün mısırlı siyasetçiler, her konuda türkiye’yi medyada propaganda aracı olarak kullanıyorlar. ve bir nevi türkiye karşıtlığı üzerinden bir dış tehdit algısı yaratmak suretiyle asıl meselelerin konuşulmasının önüne geçmeye çalışıyorlar. dolayısıyla her iki ülkenin de seçim sathı mailine girdiği önümüzdeki aylarda, ankara ve kahire’den ilişkileri düzeltecek ciddi bir hamle beklemek çok rasyonel değildir.
bütün bu zorluklara rağmen yine de ilişkileri düzeltmek ve ortamı yumuşatmak adına bazı açıklamalar da geliyor. mısır dışişleri bakanı nebil fehmi, yer yer türkiye’ye zeytin dalı uzatan açıklamalar yaptı. oysa hem fehmi’nin söylediklerinin ne derece mısır askeri rejiminin genel yaklaşımını yansıttığı hem de fehmi’nin türkiye ile ilişkiler konusunda ne kadar etkili olduğu tartışmaya açıktır. genel kanaat, ailevi nedenlerle türkiye ile bağı da bulunan fehmi’nin bu açıklamalarının, bir plan veya politika anlamında bir ön hazırlıktan ziyade kişisel niyetlerinin ifadesi olduğu yönündedir.
kısa vadede ankara-kahire ekseninde düzelme ihtimali bulunmamakla beraber ilişkilerin geleceği orta vadede, erdoğan-sisi ilişkileri ve arap baharı’nın gidişatına bağlıdır. iki konunun da kısa vadede değişme ihtimalinin zor olduğu dikkate alınırsa, türkiye-mısır ilişkilerinin önümüzdeki dönemde sınırlı ve dondurulmuş bir şekilde devam etmesi kuvvetle muhtemeldir.
mehmet özkan, siyaset, ekonomi ve toplumsal araştırmalar vakfı’nda (seta) araştırmacı. istanbul üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi uluslararası ilişkiler bölümü’nden mezun oldu. yüksek lisansını johannesburg üniversitesi (güney afrika) ve linkoping üniversitesi'nde (isveç) afrika ve avrupa siyaseti alanında tamamladı. sevilla üniversitesi’nde (ispanya) uluslararası ilişkiler doktorası yaptı. ispanyolca, ingilizce ve türkçe kaleme aldığı makaleleri uluslararası dergilerde yayımlanan özkan ayrıca ‘insight turkey’ dergisinin kitap eleştirileri editörü ve ‘foreign policy after tahrir revolution’ (2011) kitabının yazarıdır.
twitter’dan takip edin: @_mehmetozkan
bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar