Haber analiz
Esad’ın Alevileri: Saltanatın muhafızları
Tarih boyunca zulüm görmüş Suriye’deki Alevi toplumu, iktidardaki ailenin güvenlik güçlerine hakim.
suriye’nin orta kısımlarındaki hums şehrinden henüz ayrılmıştık. ebu leys, gömleğinin altından 9 milimetrelik bir llama çıkardı, silahı doldurdu ve koltuklarımızın arasındaki açıklığa koydu. suriye devlet güvenlik güçleri’nde astsubay olan ebu leys, güvenlik güçleri üyelerinin peşindeki silahlı kişilerin dikkatini çekmemek için çin yapımı küçük bir taksi kullanıyordu. kuzeye, hama’daki köyü rabia’ya doğru ilerlerken, yol kenarında, silah ateşiyle delik deşik olmuş birçok dükkan gördük.
bir ara, yol üzerinde bir yeri gösterdi ve “burada bir keskin nişancı vardı. altı askeri otobüse ateş açtı” dedi. silahlı muhaliflerin saldırdığı bir askeri güvenlik binasının önünden geçtik.
daha sonra boş bir kaideyi işaret ederek “burada eski cumhurbaşkanı hafız’ın bir heykeli vardı” dedi. ardından da ekledi: “heykeli indirdiler ve oraya canlı bir eşek koydular.” bunun zoruna gittiği çok belli oluyordu.
ebu leys, suriye nüfusunun yüzde onunu oluşturan alevi mezhebinden. ülke halkının yüzde altmış beşi sünni arap; sünni kürtler ve hristiyanların oranı eşit ve yüzde on; nüfusun kalanı da dürzi, şii ve ismaililerden oluşuyor. suriye’de baas partisi’nin iktidarı ele geçirmesinden sonra mezhepçilik bir tabuya dönüşmüş. her daim var olmasına rağmen üzerinde konuşulmuyor ve mezhepçiliği teşvik suçu işleyenler çok sert bir şekilde cezalandırılıyor.
her tür biçimiyle önyargı (ırkçılık, cinsiyetçilik, mezhepçilik), bütün toplumlarda mevcuttur; ancak kriz zamanlarında, genellikle, kolektif kimlik toplumsal ilişkilere hakim olmaya başlar. kimlik ise karmaşık bir olgudur. suriye’de etnik-dinsel mezhepler suriyeli kimliğinin sadece bir parçası.
toplumsal sınıf, meslek, milliyetçilik, bölgesel kimlikler ve diğer faktörlerin hepsi çok önemli. ancak, insanlar belirli bir mezhebe doğuyor ve varlıklı elitlerin dışında çok az insan, adları ve doğum yerlerinin belli ettiği bu kategorilerin üzerinde. balkanlar'da olduğu gibi, dini kimlikler çoğu zaman kültürel kimliklere karşılık geliyor ve aynı dili kullanan gruplar içinde bile etnik bölünmelere benzer ayrımlara yol açıyor.
bir zulüm tarihi
arap dünyasında sünniler hakimiyettedir ve bu durum, sık sık azınlıkların kendilerini tehlike altında hissetmelerine yol açmıştır. şiiler ve alevilik gibi heterodoks mezheplerin üyeleri zulme uğramıştır.
alevi inancının tarihiyle ilgili çok fazla şey bilmiyoruz. bu, alevi toplumundan olanlar için de geçerli. inanışlar ve kaideleri sadece özel törenlerle mezhebe kabul edilen az sayıda kişiye anlatılıyor. islam’ın ana doktrinlerine biraz benziyor; ayrıca ruhun ölümden sonra bir bedenden diğerine geçtiğine, reenkarnasyona, dördüncü halife ve hz. muhammed’in kuzeni ali bin ebu talib’in kutsallığına ve hz. ali, hz. muhammed ve sahabelerinden selman el farisi’den oluşan bir üçlemeye yönelik bazı özel inançları içeriyor.
alevi kimliğinin ortak meselelerinden biri, sünnilerin hakimiyeti karşısında duyulan korkudur. bu korku, osmanlı imparatorluğu’nun çökmesiyle birlikte sona eren bir dizi zulümden kaynaklanır. günümüzde ise sünnilerin kültürel hakimiyeti hâlâ devam etmektedir.
1960’larda uygulanmaya başlanan bir politikayla, suriye rejimi, büyük bir bölümü sünni elitlere ait toprakları dağıtmış ve çoğunluğu alevi olan köylüleri dağlık bölgelerden ovalara göç etmeye teşvik etmiştir.
bu yıl ayaklanmalar başladıktan sonra, bazı aleviler güvenlik kaygılarıyla ailelerini kırsal alanlara geri gönderdi. hums’ta yaşayan alevi bir doktor yahya el ahmad, göç edip devlet ve sanayi sektörlerinde iş bulan alevilere karşı kızgınlık beslendiğini söyledi. el ahmad, “sünniler, onların işlerini aldığımızı ve köylerimize dönmemiz gerektiğini söylüyorlar” dedi.
alevi bir arkadaşım, televizyonda, lazkiye’deki sünni göstericileri “cumhurbaşkanı beşar esad’ı çiftliğine geri göndereceğiz” sloganını atarken görmüş ve çok öfkelenmiş. bu, onun için sünnilerin, alevileri köylerine geri göndermek istedikleri anlamına geliyor.
tarihçi hanna batatu şunları söylemişti: “aleviler geçmişte asla özenilecek bir durumda olmadılar. osmanlı yönetimi altındayken kötü muamele gördüler, hakarete uğradılar ve haraçlarla ezildiler. kadınları ve çocuklarının esir alınıp satıldığı zamanlar oldu.”
yetki sahibi olmak ancak kimliğini kaybetmek
osmanlı imparatorluğu’nun yerine geçen fransız manda yönetimi altında azınlıklar güçlenirken eski sünni elitin hakimiyeti zayıfladı. bu dönemde, alevilerin fransızlardan ısrarla ayrı bir devlet istediği bilinmektedir.
azınlıklar, özellikle de aleviler, daha sonra iktidara gelen baas partisi ve onun arap milliyetçiliği ideolojisini, mezhepçi dar kimlikleri aşmanın bir yolu olarak gördüler; bu arada devlet memuriyeti ve askerlik [gibi işler] toplumsal statü açısından ilerleme ve yoksulluktan kurtulma fırsatı sağladı.
1955 yılında, rütbesi astsubay ve daha düşük olan ordu mensuplarının çoğu alevi idi ve daha öncesinde, partinin askeri komitesini de aleviler kontrol ediyordu. askeri akademilere kimlerin alınacağına onlar karar veriyordu. toplumun güvendikleri kesiminden insanları seçiyor ve çoğunluğu alevi veya kırsal bölgelerde yaşayan sünniler olmak üzere, sadık dostlarının daha fazla güce sahip muhafız birimlerine girmelerine önayak oluyorlardı.
1970 yılında yönetimi eline geçiren alevi savunma bakanı (ve eski subay) hafız esad, yakın arkadaşları ve akrabalarını önemli pozisyonlara getirdi. bu kişiler arasında harp okulundan gelen bazı sünni meslektaşlarının yanısıra, memleketi lazkiye kökenli çok sayıda alevi vardı.
alevilerin, devlet memuriyetine yönelmeye devam etmesi ve esad’ın yakınlarını kayırması, devlet kurumlarında alevi mezhebinin orantısız bir şekilde temsil edilmesine yol açtı.
devlet ve hatta ‘esadçılık’, kimliklerinin merkezine alevi dinini yerleştirdi.
aleviler müslüman olarak görülseler de, tarih boyunca, hakim islami görüş tarafından reddedilmişlerdir. bir lider olarak kabul edilebilmek için esad’ın, hem sünnileri hem de alevileri, alevilerin gerçekten ‘ana akım’ müslümanlar olduğuna ikna etmesi gerekmiştir. aleviler güçlü bir topluluk kimliğine sahiptir, türbelerini ziyaret eder, cenaze ve düğünlerinde bir alevi şeyh bulundururlar ama bütün bunların gerçekten ne anlama geldiğini bildikleri söylenemez.
ders kitaplarından silindiler
oklahoma üniversitesi ortadoğu çalışmaları merkezi’nin direktörü olan joshua landis, alevilerin kendi dinleriyle ilgili eğitim almadığını gösteren bir araştırma yapmıştı. suriye okullarındaki din kitaplarında alevi kelimesi geçmiyor.
bir yazısında, “suriye okullarındaki eğitim geleneksel, katı ve sünni’dir. eğitim bakanlığı, sünni müslümanlığın dışındaki dini geleneklere saygı veya hoşgörü mefhumu aşılamak için hiçbir çaba göstermiyor” diyen landis, hristiyanlığa yönelik yaklaşımın bu açıdan bir istisna olduğunu belirtmişti.
rejim, alevilerin dini ibadetleri için kamusal alan tahsis etmeyi reddetmiş ve dini konularda karar verebilecek bir alevi konseyini de tanımamıştır. oysaki bu yolla, alevi dini diğer mezhep ve dinlere anlatılabilir ve suriyelilerin çoğu tarafından esrarengiz bir inanç olarak görülen alevilikle ilgili şüpheler azaltılabilirdi.
aleviler bir pazarlık yaptılar ve bunun sonucunda, bağımsızlıklarını kaybedip sünnilerce kabul görmek için ‘iyi müslümanlar’ oldukları masalını kabul etmek zorunda kaldılar. geleneksel alevi kimliğinin inkar edilmesinden kaynaklanan boşluğu ise esadçılık doldurdu. toplum önderlerinin geleneksel rolünü kaybetmesi, müşterek konumlar tesis etmelerini ve suriye’deki diğer mezheplerle ayrı bir grup olarak iletişim kurmalarını engelleyerek alevileri parçaladı; mezhepçi korkuları ve güvensizliği güçlendirdi.
kendilerini temsil edecek merkezi bir otoriteye sahip olmayan aleviler, öğretileriyle ilgilenemedi ve onları geliştiremedi. suriye’deki aleviler, ülkede en yüksek ‘mezhepler arası evlilik’ rakamlarına sahip olmakla övünür. hem özel hem de iş ilişkileri açısından diğer mezheplerle en fazla uyum içinde olanlar alevilerdir.
‘insanı ne alevi yapar?’ sorusuna, ‘alevi doğmak’ dışında bir cevap bulmak zor. aleviler, diğer alevilerle sadece türbelerde, güvenlik güçleri içinde ve devlet kurumlarında sosyalleşmektedir.
‘sonsuza kadar esad!’
devlet ve esad yönetimi alevilerin dinlerinden de önemli bir kimlik haline geldi. [gallo/getty]
kendilerini rejimden ayıramayan ya da esad’sız bir suriye hayal edemeyen aleviler, esad iktidarını temel alan bir kimlikle birlikte, ‘sonsuza kadar esad’ gibi sloganları benimsediler. rejime karşı çıkma cüreti gösteren aleviler ‘ihanet’ ettikleri için daha fazla ceza göreceklerine inanıyor.
suriye’de 1976 yılında başlayan ve 1979 ile 1982 yılları arasında iç savaşa yol açan müslüman kardeşler ayaklanması, birçok alevinin mevcut isyanı algılayışı üzerinde etkili olmuştur. müslüman kardeşler, sünnileri bir mezhep çatışması için seferber etmeye uğraşmıştı. çok sayıda alevi aydın, hakim ve doktor, suikast sonucunda öldürüldü. 1979 yılında, halep askeri akademisi’ndeki subay adaylarının katledilmesi ve alevi şeyhi yusuf sarem’in öldürülmesi alevi toplumunun hafızasında canlılığını hâlâ korumaktadır.
diğer taraftan, sünni çoğunluk da, müslüman kardeşler silahlı ayaklanması bastırılırken uygulanan vahşeti unutmadı. suriye’deki müslüman kardeşler yok edildi. bugünkü protestolara katılanların çoğu muhafazakar sünniler olmasına rağmen, müslüman kardeşler, ülkedeki mevcut isyanda hemen hemen yok sayılır. bu yıl yaşanan isyan, müslüman kardeşler ayaklanmasının tersine, özellikle yoksulların etkili olduğu, halka yayılmış, lidersiz bir başkaldırıdır. müslüman kardeşler, isyanın bastırılmasından sonra itibarını büyük ölçüde kaybetmiş ancak diaspora merkezli muhalefette etkili olmaya devam etmiştir. bu durum, alevilerin korkularını beslemektedir.
hanna batatu 1981 yılında şunları yazmıştı: “bu aşamada, uyuşma doğrultusundaki çabalar, konumları ne olursa olsun aleviler arasında güçlü bir korku kaynağıdır; mevcut rejimin yıkılması veya çökmesi bütün aleviler için vahim sonuçlar doğurabilir.”
‘‘liberal’ bir kimlik
aleviler, hakim müslüman anlayışa sahip olanlara göre daha ‘liberal’ ve laik olduklarını düşünüyorlar. alkol tüketmelerine, kadınlarla erkekler arasındaki iletişimin daha rahat olmasına ve kadınların giyim ve davranış şekillerinin daha batılı olmasına işaret ediyorlar.
ayrıca, sünnilerin yaydıkları aslı olmayan söylentilere (örneğin dini ibadetlerinin grup seksi içerdiği imalarına), suriye’nin bir alevi rejimi olduğu veya alevilerin rejimden fayda sağladıkları iddiaları kadar içerliyorlar. aslında, devletteki yolsuzlukları gönülden eleştiren aleviler, rejimden çok esad ailesini desteklemektedir.
kendileri olarak harekete geçme hakkı tanınmayan aleviler, iktidardaki aileden liderlik bekliyor. ancak, rejim alevilerin menfaatleri için hiçbir şey yapmıyor, öncelikle kendi menfaatini kolluyor.
muhalefet ise güvenlik güçleri ve devlette çalışan on binlerce aleviye ne olacağı konusunda herhangi bir görüş belirtmedi. rejimin yok olması, neredeyse her alevi aileyi doğrudan etkileyecek. ancak muhalefetin bazı isimleri, en önemlisi de isyanın ateşli savunucusu şeyh adnan el arur, rejimi fiilen savunanların gelecekte cezalandırılması çağrısında bulundu.
alevi bir blog yazarı olan karfan sitesinde şunları yazmış: “her tür dini kimliği silmekle ve bu arada alevilerin başka bir yerde, başka bir kimlik bulmasını engellemekle, aleviler tek bir amaç etrafında birleşmiş bir çeşit kabileye dönüştürüldü. bu amaç da ‘kralı iktidarda tutmak’tır. gerçek bir dini inancı ya da ideolojisi olmayan bir iki kabile, diğerlerinden veya rejimin yaptıkları için diğerlerinin intikam almasından korktukları için bir arada tutuluyor. bu arada, etraflarındaki insanlar bunu bir ‘alevi rejimi’ olarak etiketliyor ve rejimin hatalarının yükünü alevilerin sırtına yüklüyor. dinimizi ve sahip olabileceğimiz her tür dini kimliği bütünüyle yok eden bazı insanların hatalarının yükünü taşımaya mahkum olacağız.”
esad kültü
hafız esad iktidarı eline aldığında, alevi ve sünni ibadetlerini uzlaştırma çabası ile baas partisi’nin yürüttüğü laikleşme sürecini rahatlattı. aynı zamanda, ‘esad partisi’ne dönüştürerek baas partisi’ni de zayıflattı. alevilerin dayanışması ve bazı zengin sünni ailelerin desteği rejimi ayakta tuttu. baas partisi ve sendikalar zayıflarken (islami hayır kuruluşlarının giderek güçlenen bir rol oynamasına izin verilmesiyle birlikte), oluşan toplumsal boşluğu sünni islam doldurdu. sünni din adamlarına daha fazla özgürlük verildi. bu durum, önceleri rejimin destek tabanını güçlendirmişse de, şu anda sünni gruplar ile alevilerin ağırlıklı olduğu güvenlik güçleri arasındaki bölünmeyi körüklemektedir.
saddam hüseyin, irak’ta, iktidarını meşrulaştırmak için kendi ‘baas’ partisini ‘islamlaştırmıştı’. ancak esad ailesi, sünni çoğunluğa yönelik bir demokratik açılımın sistemin tümüyle çökmesine sebep olacağından korkuyor izlenimi veriyor. baas partisi’nin zayıflığı, aynı zamanda şu anlama da geliyor: rejim, halkını, 2000 yılında babasının vefatının ardından yönetimi eline alan beşar esad hariç hiçbir şey etrafında harekete geçiremiyor.
bugünlerde, suriye’de, alevi bir bölgede olduğunuzu kolaylıkla anlayabiliyorsunuz. uygun her yer, cumhurbaşkanı beşar esad, kardeşi mahir veya babaları hafız’ın fotoğraflarıyla süslü. esad bir kült. duvarlarda “sonsuza kadar esad” yazıyor ve bu arada, yollarda gidip gelen motosikletli erkeklerin hepsinin üzerinde beşar’ın portresi bulunan tişörtler var.
alevi aksanı askeri kontrol noktalarında işe yarıyor. şam’ın dış mahallelerinden duma’ya (muhaliflerin kalelerinden biri) lazkiyeli, alevi bir taksi şoförünün aracında gittim. kontrol noktasındaki görevlilerle alevi aksanıyla konuştu ve benim lübnanlı olduğumu söyledi. kimlik kartıma bakmadan elleriyle geç işareti yaptılar. alevi taksi şoförümün koruması olmadan kentten ayrılırken ise beni durdular ve arabadan dışarı çıkmamı istediler.
alevilerin dayanışması ve bazı zengin sünni ailelerin desteği
rejimi ayakta tuttu [amerune, flickr]
köylü karakter
hama vilayetine dönelim. ebu leys, muhalif güçlerin elindeki kontrol noktalarından çekiniyordu. çevredeki köylerin kimlere ait olduğunu çok iyi biliyordu. huzursuzlukların olduğu sünni şehir hama’ya girmemek için ana yoldan çıktı. tumin yakınlarındaki bir alevi köyü olan alemin’den geçtik. “tumin bir hristiyan köyüdür” dedi; “buradaki hristiyanlar güvenilirdir. tumin zengin bir köy ve insanları da çok iyidir.”
yolda, rabia’ya giden bir otostopçuyu arabaya aldık. vazifesinden dönen bir askerdi. ebu leys “bizlerin bundan başka işimiz yok” dedi. asker, ebu leys’i görünce rahatlamıştı. yol üzerinde durmaktan korktuğunu söyledi, “teröristlerden korkuyordu”. üzerinde sivil kıyafetler vardı. “yoksa beni keserler” diyerek bir açıklama yaptı. bütün sünnilere düşmandı, askerlerin vahşice öldürülmesinden onları suçluyordu. ebu leys rahatsız oldu. “hepsi öyle değil” diyerek kibarca uyardı.
bugünlerde otobüsler, ‘daha güvensiz’ sünni köylerinden uzak durmak için rabia’nın içinden geçiyor. rabia’nın girişinde büyük taş bariyerler var. ellerinde pompalı tüfekler ve bellerinde fişek dolu kemerler taşıyan üç adam yavaşlamamız için işaret etti; ancak arabadakinin ebu leys olduğunu anlayınca bizi bıraktılar. omuzlarında tüfekler, motosikletler üzerinde devriyeye çıkmış birkaç adamı daha geçtik ve mezarlığa doğru yolumuza devam ettik. naim tarif’in cenazesine bine yakın insan katılıyordu. hama’da öldürülmüş bir askerdi. yaslı kalabalıkta birçok insan tüfek taşıyordu. bazı çocukların ellerinde cumhurbaşkanının resimleri vardı.
köyün batı yönündeki çıkış yolu kayalar ve bir kontrol noktası ile kesilmişti. küçük bir ahşap kulübede tüfekli birkaç adam oturuyordu. kulübenin yan tarafında “allah, suriye, beşar; hepsi bu kadar” yazıyordu.
rabia’daki yolların çoğu asfaltsızdı. merkezinde, eski cumhurbaşkanı hafız esad’ın bir elinde kılıç, diğerinde zeytin dalı olan parlak, bakır renkli bir heykeli vardı. ebu leys, heykeli kent sakinlerinin bir ay önce kendi paralarıyla yaptırdığını söyledi.
aile hayatı
ebu leys şikayet ederek “rabia’da sadece okullar var, oyun alanı filan yok” dedi. beni babasının evine götürüyordu. evde altı yaşındaki oğlu beni selamlarken, doğrudan doğruya, “bizim tarafımızda mısın, onların mı?” diye sordu.
babası “sen kimin tarafındasın?” diye sordu. çocuk “ben suriye’nin tarafındayım” dedi.
ebu leys gibi güvenlik güçlerinde çalışanlar çok çalışıyor ve ailelerini nadiren görebiliyorlar. dört erkek kardeşi daha güvenlik güçlerinde çalışıyor ve bir kardeşi ise işsiz. ebu leys, “buradaki erkeklerin çoğu güvenlik güçlerinde” diyerek bir açıklama yaptı; sonra da ekledi: “ancak subay olan az. bizim subay olmamıza izin vermiyorlar.”
ağustos ayındaki o gün itibariyle, rabia, güvenlik güçlerinde çalışan on köylüsünü “şehit” vermişti; silahlı muhalif güçlerle yapılan çatışmalarda yaralanan köylülerin sayısı ise on beşti. iki gün sonra rabia’lı iki güvenlik görevlisi daha öldürüldü. ikisi de astsubaydı.
alevi ölümleri
bir gün önce cenazesine katıldığımız naim tarif’in ailesini ziyarete gittik. evlerinin yakınına kurulu bir çadırdaydılar. tarif, 40 yaşında, orduda 20 yıl görev yapmış bir astsubaymış. hama’da bir hafta önce öldürülmüş; cesedi ise ancak benim geldiğim gün bulunabilmiş. erkek kardeşi adil, kafasının kesildiğini ve bedeninin yakıldığını söyledi. silahlı kişilerin cesede yaptıkları cep telefonlarına kaydedilmiş. bu cep telefonları daha sonra ele geçirilmiş ve görüntüler televizyonda ve internette yayınlanmış.
yeğenlerinden biri “korkuyoruz” dedi. bir diğeri de “bütün köy ülkemiz için şehit olmaya hazır” diye bir açıklama yaptı. silahlı gruplardan çekiniyorlardı. akrabalarından biri, “eskiden buradaydılar, gizli örgüt hücreleri halinde” dedi. yaşadıklarını anlatmadığı için uluslararası medyaya hepsi kızgındı.
daha sonra isa bakir’in ailesiyle tanıştım. on bir yıl görev yapmış bir polis komiseriymiş ve halep’te çalışıyormuş. 5 temmuz’da, rabia’daki ailesini ziyaret ettikten sonra hama üzerinden halep’e dönüyormuş. hama girişindeki bir kontrol noktasında durdurulmuş. kafasına copla vurulmuş ve sonra boğazı kesilmiş. babası “onu durdurmuşlar, arabasını yakmışlar ve boğazlamışlar. cesedini caminin yanında bulduk” dedi. bakir’in kardeşi de halep polisinde çalışıyormuş ama hama’dan geçmemek için işe lazkiye üzerinden gidiyormuş. babası, “onu alevi olduğu için öldürdüler” dedi ve ekledi: “oğullarım ve ben vatan için feda oluruz. mezhepçi değiliz. daha önceleri, [sünnilerle] ilişkilerimiz normaldi.” oğlunun ölümü konusunda adaleti sağlamanın devletin sorumluluğu olduğunu söyledikten sonra şunları ekledi: “intikam istemiyoruz. suriye’de mezhep çatışmaları olsun istemiyoruz.”
muhammed hazım’ın evi, bakir’in ailesinin evinden fazla uzak değildi. devlet güvenlik güçleri’nde astsubay olan hazım 46 yaşında, iriyarı bir adam. yaralıydı ve yatakta yatıyordu. bana, bir hafta önce gırtlağının tam altından girip sırtından çıkan bir merminin yerini gösterdi. muhaliflerin şehirde kurdukları barikatları kaldırmak için onlarca güvenlik görevlisiyle gittiği bir görevde iki kişiyle birlikte vurulmuş. kardeşi, “bu, el kaide. ben 1973 savaşında çarpışmıştım. israilliler vurdukları suriyelileri hastaneye taşırdı. öldürürlerse de doğru düzgün gömerlerdi. israilliler bunlardan daha merhametli; bunlar vahşi” dedi.
rabia iki sünni köye komşu: tizin ve kefer tun. rabia’nın elektriği tizin’den geliyormuş. köylüler, sünni tizinlerin elektriği yakınlarda kestiklerini iddia ettiler. altı gün önce iki alevinin ölümünden de onları sorumlu tutuyorlardı. birkaç gün önce tizin’den geçmekte olan bir askeri otobüse saldırıldığını söylediler.
rabia’daki aleviler ayrıca, sünni köyleri mitnin, arzi ve kefer tun’daki alevi ailelerin kovulduğunu ve yersiz yurtsuz kalan aileleri rabia’nın kabul ettiğini söylediler. çiftçi hamid diyab ve sekiz çocuğu, kefer tun’dan kovulan otuz aileden biriydi. aile, 1959’dan beri orada yaşıyormuş. hamid, kefer tun’daki alevilerin tehdit aldığını söyledi.
ailesini, “sizin boğazınızı keseriz” diyerek tehdit etmişler. bir hafta öncesinde, sabah saatlerinde silahlı kişiler saldırıda bulunmuş. hamid şunları söyledi: “lastikleri yaktılar ve bizi korkutmak için ateş açtılar. bazı sünniler iyiydiler ve olanları tasvip etmediler. kaçmamıza sünni bir adam yardım etti. iyi sünnilere gitmek istediğimizi söyledik. kötü sünniler ise bize ‘bu gece burada kalırsanız sizi öldürürüz’ dediler.” saldırganlardan birinin kendisine ‘zabih et tavra’ veya ‘devrim kasabı’ adını veren bir bedevi olduğunu da sözlerine ekledi.
rabia halkı onları iyi karşılamış. ancak eşyalarını kefer tun’da bırakmışlar. artık tarlalarına ve bostanlarına ulaşamıyorlarmış. hamid, isyandan önce sorun yaşamadıklarını, çocuklarının sünni çocuklarla birlikte okula gittiğini söyledi. eskilerde bu nefretin gizli olduğundan şüpheleniyordu.
“bize saldıranlar köyün halkıydı” dedi ve güçlü suudi prensi bender bin sultan ve isyanın ateşli savunucusu, sürgündeki suriyeli şeyh adnan el arur’a atıfta bulunarak ekledi: “ramazan ayında gösterilere başladılar. bandar ve arur’u selamladılar. onlar arur’a bayılıyorlar. ne zaman televizyona çıksa sesi açıyorlar. biz evimizden bile duyabiliyoruz.”
hamid, aynı gün, köyden motosikletle geçmeye çalışan addas’lı bir adama saldırıp üzerine benzin döktüklerini ve yakmaya çalıştıklarını da söyledi. adam alev almış ama yerli halk onu kurtarmış.
köylüler, bu köylerde güvenlik gücü bulunmadığını söyledi. alevi köyü cercere’de, bölgedeki birçok köye bakan bir polis karakolu varmış. hamid “silahımız yoktu, olsaydı karşı dururduk. güvenlik için [köylere girecek] tanklara ihtiyaç var. onlar [muhalifler] yolları kapattı. devletin problemimizi çözmesini ve ordunun toprağımızı bize geri vermesini istiyoruz. ordunun köylere girmesi gerekiyor ama onlar hama’da meşgul. devlet neden acele etmiyor?” dedi.
emekli bir asker olan ebu leys’in babası ebu iyad oğluyla aynı fikirde olduğunu söyledi ve ekledi: “bunu sadece ordu çözebilir. biz karşılık verirsek mezhepçilik olur. diğer köyler de onlara katılır; onlar bizden fazla olur. cumhurbaşkanımız hazretleri bunu istemedi.”
sünni komşuları için ise, rejim yanlısı fanatik alevileri temsil eden rabia aynı derecede korkutucu. yakınlardaki rastan kentinde muhalifleri örgütlemek için çalışan firas, 35 yaşında bir taksi şoförü olan kuzeninden bahsetti. muhammed hüseyin şahil isimli kuzeni muhaliflere katılmamış. temmuz ayında bir gün arabasına lübnan’dan tizin’deki evlerine dönmekte olan dört işçi almış. hama’ya giden yol çatışmalar sebebiyle kapalı olduğu için rabia’ya dönmek üzere hristiyan kenti keferbu’dan geçmişler. burada, firas’ın ifadesiyle, ‘esad’ın alevi çetesi’nin tuzağına düşmüşler. yolculardan biri kaçmış ancak kalan dört kişiye işkence edilmiş ve öldürülmüşler. cesetleri arabaya atılmış ve masyaf kentinde terk edilmiş. ailelerine sonradan haber verilmiş.
firas’ın kuzeni “biz kendimiz gidemedik. gitseydik öldürüldük” dedi. rastan’daki ordu görevlileri, masyaf’taki görevlilerle iletişim kurmuş ve muhammed’in cesedi, ailesinin alması için bir alevi köyünün sınırına bırakılmış.
nir rosen’in yazı dizisinin ikinci bölümü "esad'ın alevileri: kuşatılmış bir toplum" için tıklayın.
twitter’dan takip edin: @nirrosen
Yorumlar