CHP

Altı Ok neden kazanamıyor?

‘CHP nasıl iktidar olur?’ sorusunu 52 yıl önce Turan Güneş sormuştu. Şimdi oğlu Hurşit Güneş, ‘Adalet Peşinde’ adlı kitabıyla aynı soruya yanıt arıyor. Güneş, Al Jazeera’nin sorularını cevaplandırdı.

“chp nasıl iktidar olur?” sorusunun cevabını aramak için kitap yazmak boşa çaba gibi görünebilir, ama chp’de muhalefet olmaktan bıkmış, ‘nasıl iktidar oluruz?’ arayışında isimler var. chp kocaeli milletvekili profesör hurşit güneş onlardan biri.

“biz niye iktidar olamıyoruz? lider değişikliği dediler. değiştirdik. solda bütünlük dediler. öyle bir sorun da kalmadı. daha pek çok tez vardı. hepsi denendi, bitti. ama sonuç alınamadı. demek ki, iktidar partisi olabilmek için farklı bir şeye ihtiyaç var.”

by Hurşit Güneş

‘chp’yi kurtarma’ çabası hurşit güneş’e ‘babadan miras’ dersek yanlış olmaz. babası turan güneş, chp tarihinin önemli isimlerinden biriydi ve partinin büyük kitlelerle bağının kopmakta olduğunu görüp, buna çareler arayan yazılar yazmıştı. örneğin ocak 1962’de yön dergisindeki yazısı bunlardan biriydi. oğlu hurşit güneş’e soruyoruz:

- babanız 52 sene önce ‘bu parti nasıl kurtulur’ arayışındaydı, o zaman siz daha 5 yaşındaydınız, şimdi 57 yaşındasınız ve ‘bu parti nasıl kurtulur?’ diye kitap yazıyorsunuz. bu garâbeti nasıl izah edeceğiz?

“babamın o yazısından 10 yıl sonra, 1972’de chp’de yeni bir söylem ve yeni bir model arayışı ortaya çıkmaya başladı. ortanın solu hareketinin başarısının nüveleri göründü ve ertesi yıl (1973) yapılan seçimlerde önemli bir oy artışı sağlandı. 1977 seçimlerinde ise biraz da kıbrıs barış harekâtı'nın etkisiyle chp yüzde 40’ları aştı. bugün de chp 'yeni bir düzen' özlemi uyandırabilir."

- ama o politika, o dil, toplumla kurulabilen o ilişki ecevit ile sınırlı kaldı, devam ettirilemedi. chp’nin eski refleksleri, bugünkü yaygın tabirle ‘genetiği’ galebe çaldı.

“geleneksel refleksler devreye girdi. ama ne zaman girdi, ona bakmak gerek.  o sol damar 1995’e kadar gelen süreçte vardı: chp’de veya onu temsil eden shp’de bir sol kültür oluşmuştu. en azından, 1989’da ilk kürt raporunu çıkartan shp’ye bakarak bunu görebiliriz. 1991’de özgürlükçü bir sosyal-demokrat halkçı parti vardı. sıkıntı 1995 aralık seçimlerinde refah partisi'nin iktidara gelmesiyle başladı. o tarihten sonra bütün o sol açılım hamlesi bir kenara itildi.”

hurşit güneş, son kitabında chp için kurtuluş reçetesini  ‘adalet ve özgürlük’ üzerinden yürümek olarak gösteriyor. ‘büyük kitleleri ancak bu söylemler üzerinden yakalayabiliriz’ diyor."

- neden?

“çünkü refah partisi birinci parti haline gelince chp’nin çekirdeğinde olan seçmen kitlesi ‘lâiklik elden gidiyor, şeriat geliyor’ diye paniğe kapıldı. o zaman chp’nin başında olan lider gündeminin başına ‘cumhuriyet değerlerini savunmayı’ koydu. bunun üzerine bütün o sol değerleri öne çıkartan, özgürlükçü, sosyal-adaletçi açılım bir kenara itilmiş oldu. chp’nin oy yarılması da zaten o tarihten itibaren başladı. parti olarak bir  savrulma yaşadık; bu savrulma bizim çankaya’da, beşiktaş’ta, konak’ta, karşıyaka’da oylarımızın artmasına, fakat aynı zamanda altındağ’da ve başka yerlerde büyük oy kayıplarına yol açtı.”

bu ifadeler son üç, dört seçimdir chp’nin başına gelen şeyi  en iyi şekilde anlatıyor. chp’nin, hurşit güneş’in kitabında da geçen bir ifadeyle ‘tuzu kuruların partisi’ne dönüşmesi veya öyle algılanmasının kısa hikâyesi böyleydi. hurşit güneş bu durumu, ‘biz tuzu kuruların menfaatini savunmuyoruz ama bize tuzu kurular oy veriyor” diye özetliyor. seçim sonuçları da, ciddi araştırmalar da chp’nin bu halini gözler önüne seriyor. chp çiftçiden de, işçiden de ak parti’nin aldığı kadar oy alamıyor, hatta onun yarısı kadar bile alamıyor. işsizler bile iktidar partisine chp’den neredeyse iki kat daha fazla oy veriyor. hurşit güneş bu durumun ana sebebini, seçmenin oyunu değerler sistemi üzerinden vermesine bağlıyor.

röportaja buradan devam ediyoruz:

 - 1995’ten sonra böyle bir kırılma yaşandı, oy kayıpları oldu. pekiyi ama sonrasında geçen bir 20 yıl var. bu 20 yılda hepsinde ağır yenilgilere uğradığınız dört genel seçim var. chp bu halden neden kurtulamıyor?

“bu bir iç mesele. nasıl bir çözüme gidileceği konusunda partide bir fikir birliğinin oluşması gerekiyor. oysa yok. seçimden sonra bir program kurultayı yapacağız. ama ben programdan öte bir şey söylüyorum; bizim programımızda benim çok itiraz ettiğim şeyler yok, ama bu parti esasen türkiye’deki siyasetin eksenlerini değiştirmeli. chp kuruluşundan beri batılılaşma, lâiklik, aydınlanma gibi hedefleri toplumun önüne sunuyor, toplumun aydın kesimi ve bürokrasi bunu sahipleniyor, ama toplumun büyük kesimi olan geleneklerin korunmasından yana tavır alanlar buna tepki gösteriyor, chp’ye oy vermiyor.”

“siyaset bu ikilem ya da bu iki eksen üzerine oturduğu sürece burada her zaman galip gelecek olan taraf muhafazakârlardır. bir biçimde siyasetin eksenini değiştirmek gerekiyor. 1973 ve 1977’de chp o ekseni değiştirmeye başladığı için oylarını yüzde 40’ların üzerine çıkarabilmişti. chp adalet özlemini dile getiren kavramları toplumun önüne koyduğu zaman başarabilir. bugün siyasal eksenleri şöyle koymak gerekiyor: ‘adalet ve özgürlük’ten yana olanlar chp’dedir, adalet ve özgürlükten yana olmayanlar da karşımızdadır!…” 

- son kitabınızın adı ‘adalet çağrısı’… yeni eksen olarak, ‘adalet’ ve ‘özgürlük’ kavramları üzerinden yürümeliyiz diyorsunuz. diyorsunuz da, iktidarda adı ‘adalet’ ile başlayan bir parti var. dahası bu partinin 12 yıldır türkiye’deki yerleşik oligarşik sistemle mücadele etmekte olduğu da bir gerçek değil mi? sanki iki alanı da kapatmışlar gibi duruyor.

"oligarşi vardı doğru, ama şimdi oligarşi el değiştirdi. daha doğrusu bir monarşi kurdu, hepsini attı, kendi geldi oturdu. halife olacak inşallah!... eğer ülkenin başına gelip müstebit olarak oturacaksa, kendisinden önce kontrol edenlerin hepsini atması gerekiyordu, öyle de yaptı.

akp tabii ki muhafazakârlığı çok iyi savunuyor, ona şüphe yok. ama özgürlüğü savunduğu söylenemez. biz bunu köylere gittiğimizde görüyoruz. halkımıza mazotun, tohumun pahalı olduğunu, desteğin yetersiz verildiğini söylediğimizde köylü bize ne der biliyor musunuz? ‘haksızsınız’ demez. hatta daha ağır konuşur iktidar partisi hakkında.

ama sonra gider o partiye oy verir. niye verir biliyor musunuz, çünkü bizim arkamızdan başka bir siyasetçi gelir ve bizim camiye bira şişesi soktuğumuzu söyler!"

- bu sebeple oy veriyorlar diyorsunuz?

 kesinlikle. bu iş etkilidir türkiye’de.

- ben de size başka bir ihtimalden söz edeyim: 2002’de ziraat bankası çiftçiye yüzde 59 faizle kredi veriyordu. halk bankası esnafa yüzde 47 faizle kredi veriyordu. bugün ziraat yüzde 5-8; halkbank ise yüzde 5 ile kredi veriyor. sakın bu sebeple oy veriyor olmasınlar?

"peki yüzde binle kredi verirken nasıl gidip veriyordu anap’a, doğru yol partisi'ne?... o yüzde binle kredi verilirken, “ya bunlar beni yakıyor, gideyim chp’ye de, bunlar beni kurtarsın mı” dedi? siyasetin eksenini değiştirebildiğimiz zaman gidip oy alabiliriz. siyaset batılı yaşam tarzı üzerine eksenleştirildiği zaman biz oy kaybederiz. benim söylediğim şudur: adam ‘bunlar cami duvarına şöyle şöyle yaptılar ’ diyerek ne kadar iftira ederse etsin, biz adaletten bahsetmeliyiz.

bugün yoksulluk özellikle kırsalda çok ileri boyutlarda. asgari ücretle geçinen insan sayısı 4 milyon 970 bin. 3.1 milyon insan, vakıflar ve belediyeler hariç olmak üzere sadece aile ve sosyal politikalar bakanlığı’ndan doğrudan, sürekli ve nakdi yardım alıyor. 3.1 milyon insan 15 milyon nüfus eder, o da ülke nüfusunun yüzde 20’sidir. asgari ücret 950 lira. yine resmi rakamlarla asgari ücretle çalışanlar arasında 2.2 milyon insanın eşi çalışmıyor. aile olarak beşle çarparsanız on milyon nüfus eder, ülke nüfusunun yüzde 13-14’üdür. türkiye’de asgari ücret açlık sınırında bir rakamdır. türkiye’de bu hükümete ‘ya sen niye bu kadar yoksulluk yarattın da bu kadar büyük yardım yapıyorsun?’  diye soran yok! yoksulluk arttı ki yardımlar arttı! önemli olan yardımı artırmak değil, yoksulluğu azaltmak. adama 950 lira asgari ücret verirsen sonra dönüp kömür de verirsin.” 

- geçen 12 yılda türkiye’de millî gelir de, kişi başı gelir de üçe katlanmadı mı?

“millî gelir de, kişi başı gelir de çok arttı. ama biliyor musunuz ki, üç sene önce bizim millî gelirimiz çok daha fazlaydı. ne oldu? şimdi düşüyor. e tabii, dolar kuru 1.5 liraydı, şimdi oldu 2.5 lira. şimdi siz yine o yöntemle ölçümü yaptınız. oysa bunlar iktidara geldiğinde dolar kuru 1.7 tl civarındaydı. o yüzden dolarla ölçmek doğru değil. bunların iktidarında pozitif ve yerel bir büyüme hızı oldu, doğru.  ama o da aşağı yukarı cumhuriyet tarihinin ortalamasıdır.

şunu da unutmayın, türkiye ekonomisinin büyüme hızıyla, dünya ekonomisinin büyüme hızı arasındaki pozitif fark, bu son 12 yılda, cumhuriyet tarihi dönemindeki farktan daha azdır. gelişmekte olan ülkelerden daha iyi değildi ama dünya genelinden daha iyiydi.

2003-2006 arası küresel likiditenin patladığı dönemde bizde de yüksek büyüme oldu, doğrudur. peki son iki yıldır neden büyüme yüzde 3’lerde, 4’lerde? bu sene yüzde 3’ün de altında bekleniyor, neden? akp bütün o vesayetlerden kurtulmuş değil mi, şimdi işleri daha kolay değil mi? dünyada kriz mi var? 2014 yılında neden yüzde 3 büyüyoruz? üstelik 2006’dan beri enflasyon düşmüyor.

 - akp iktidara geldiğinde enflasyon yüzde 30’du, şimdi yüzde 8.

kemal derviş geldiğinde yüzde 108 idi, bir buçuk yılda yüzde 35’lerde devretti. o açıdan bakarsanız akp’nin 12 yıldaki performansı apaçık bir başarısızlıktır. enflasyonu çok daha aşağılara indirebilmeliydiler. başka rakamlarda da öyledir.

 - bu hükümetin 12 yıldaki rakamlarının kötü olduğunu mu söylüyorsunuz yani?

 “tabii  tabii, kötü… tabii tüketimi esas aldığınızda millet daha iyi durumda. ancak akp iktidara geldiğinde hane halkının borçları harcanabilir gelirinin yüzde üçüydü, şu anda yüzde 60’ı. yani harcanabilir gelirine oranla borçları 20 kat arttı. insanları gırtlağına kadar borçlandırdılar. insanlar gittiler araba aldılar, buzdolabı aldılar, televizyon aldılar, ama hepsini borçla aldılar. borçtaki çıkış oranı 139 milyar dolardan 400’lere, yani takriben üç kat. oysa millî gelirdeki artış oranı bu kadar değil. o nedenledir ki dış borcun millî gelire oranı ilk kez yüzde 50’yi geçti. kısa vadeli borçlar merkez bankası rezervlerinden daha yüksek hale geldi.”

hurşit güneş'in, kitabında chp’nin vurgulamasını istediği iki şeyden biri özgürlükler. partisinin bu konuda da temelde bir sorunu olmadığını, ama  kimlikler konusunda daha özgürlükçü’ bir çizgiye gelmesi gerektiğini söylüyor ama asıl sorunu ‘algı’da görüyor ve ekliyor:

“mesele şu: algıda chp ilerici gözükmüyor. akp’nin kürtlerin özgürlükleri konusunda bizden daha ileri söylediği ne var? eğer mesele algı kaynaklı ise chp’nin ne yapıp edip bunu çözmesi gerekiyor. zira bu algı yüzünden chp, hakkâri’de yüzde 1, diyarbakır, ağrı ve bitlis’te yüzde 2; urfa, bingöl ve siirt’te yüzde 3; van, muş, mardin gibi yerlerde yüzde 4’lerde geziyor."

- güneydoğu’da chp’nin seçimde aldığı felaket sonuçları algı ile mi açıklıyorsunuz?

“aslında kürt meselesinde chp 1989’dan itibaren diğer siyasi partilere göre daha ilerici davranmıştır. 1991’den önce biz doğu’da, güneydoğu’da vardık. hdp’nin siyasal kökeninde bizden kopuşları gözlersiniz. bizden kopuş bölgede bizim siyasal tabanımızı eritti, sonrasında da geri alamadık.”

- 1991’den sonra beş seçim geçti, altıncısına gidiyoruz. neden geri alamadınız kaybettiğiniz oyları?

çünkü o tarihten sonra kürt sorununu aklı selimle tartışma ve çözme olanağı kalmadı. pkk terörü olağanüstü boyutlara tırmandı ve bölgede terörün gölgesinde siyaset yapılmaya başladı. aslında kürt meselesinde chp, 1989’dan itibaren diğer siyasi partilere göre daha ilerici davranmıştır. fakat bölgede bir devlet, bir de terör örgütünün siyasal gücü kutuplaşmaya başladı. ve nihayetinde oylarımızı bir daha bir türlü geri alamadık.

chp ile ilgili yazan, çizen, kafa yoran insanların pek çoğunun üzerinde mutabık olduğu bir tespit var. bu partinin son seçimde aldığı yüzde 26 içinde lâiklik hassasiyeti yüksek, orta üst gelir grubundakiler aşağı yukarı yüzde 10’luk bir kesimi  oluşturuyor. bunların oyunu kaybetmemek için yüzde 20’lere saplanan bir parti görüntüsü var. bu yüzde 10 chp‘yi esir almış gibi görünüyor. bu tabloyu hurşit güneş’e aktarıp soruyoruz:

- bir seçimde bu kesimi kaybetmeye göze almadan chp’yi yüzde 40’lara ulaştırabilecek söylemlere girmek, açılımları yapabilmek  hayal gibi görünüyor. ne diyorsunuz?

“bu tespit genel olarak doğru. ama onları kaybetmeye hiç gerek yok, çünkü onlar yine chp’ye oy verirler. çünkü bilirler ki, chp her şeye rağmen lâiklikte samimidir ve ondan ödün vermez. üstelik diğer kesimlere ulaşabilmek için lâiklikten taviz vermemiz gerekmiyor. burada kritik olan siyasetin eksenlerini lâik-antilâik veya lâik-şeriatçı diye kurduğumuz takdirde, buna odaklandığımız takdirde yanlış yapmış olacağımız. biz yılmadan sürekli olarak yoksulluk, hırsızlık, adalet ve özgürlük konularına odaklanmalıyız. çünkü bu konularda toplumun adalet ve özgürlük arayışı var diye düşünüyorum. yaşam tarzı üzerinden siyaset konusuna fazla girmememiz ve sürekli adaletsizliklere vurgu yapmamız lazım …”

- ortada bir iktidar var, her yeni genel seçimde oylarını artırarak iktidarda kalıyor. bir ana muhalefet olarak sindirilmesi, kabullenilmesi sıkıntılı bir durum olsa gerek. sorununuz her neyse; iletişim, program, algı her neyse, neden oturup konuşmuyor ve işe yarar bir çözümle çıkmıyorsunuz halkın karşısına?

"chp de yüzde 19’dan 26-27’e geldi. o da artırdı oyunu. 1999’da, 2002’de aldığımız oyu almıyoruz ki!.. fakat bir şeyi göz ardı etmeyin; akp yüzde 34’ten bir yere çıktı doğru. ama türkiye’de sağ partilerin bütün hepsi bir yerde toplandı. hepsini toparladı, diğerlerini yok etti."

- siz de solu toparlayın.

"türkiye’de batılı anlamda bildiğimiz sağ ve sol yok. bütün mesele de burada kilitli. bugün sağ dediğimiz kesim, evet muhafazakârdır ama sağ iktisadi politikalar nedeniyle değildir. batı’da sağ dediğimiz kesim liberaldir, özgürlükçüdür. sol dediğiniz kesim ise, chp ile ilgili olarak söylüyorsanız, batı sol partilerinden farklı bir tarihi vardır. biz ulusal kurtuluş savaşı'ndan geliyoruz. alman sosyal demokrat partisi ise bir işçi hareketinden geliyor. bu chp’yi başlı başına farklılaştırıyor. tipik bir batılı sol parti gibi olmamıza bugün imkân olduğunu düşünmüyorum. gerçi eskiden öyle olalım diyordum, ama şimdi anlıyorum ki buna imkân yok. öyle bir dünya da yok, öyle bir emek örgütlenmesi de yok zaten.

değişik bir toplumsal yapıyla karşı karşıyayız bugün. öyle 1950’lerde, 1960’lardaki gibi işçi ve işveren diye ayrılabilecek bir dünya yok. adaletsizlik artık sadece işçi ile işveren arasında değil. toplumun her alanında adaletsizlik var. ben de toplumdaki bütün mağdurların hakkının peşine düşmüş, adalet  ve özgürlük arayışındaki bir sol istiyorum."

 

Gürkan Zengin

1968 yılında ankara'da doğdu. ankara üniversitesi iletişim fakültesi mezunu. gazeteciliğe 1989'da trt haber merkezi'nde adım attı. çeşitli televizyonların ankara bürolarında muhabir, editör ve haber müdürü olarak çalıştı. cnn türk televizyonunda on yıl boyunca 'editör' programını hazırlayıp sundu. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;