Türkiye

'Sol bireysel özgürlükleri gözetmeli'

Al Jazeera Türk'ün "Sol ne yapmalı?" yazı dizisi için konuşan Kürşat Bumin'e göre, Türkiye'de solun başarılı olması için, ortak iyiyi düşünürken, bireysel özgürlükleri de göz ardı etmemeli.

Konular: Siyaset, Türkiye

kendisini 'liberter solcu' olarak tanımlayan yazar kürşat bumin’e göre, türkiye’de solun başarılı olabilmesi için her şeyden önce özgürlükçü olması, ortak iyiyi düşünürken, bireysel otonomileri de gözetmesi gerek.

her düşünceyi boğan, baskıcı yakın tarihi nedeniyle türkiye’deki sol siyasetin tarihinin, avrupa’daki solun tarihiyle örtüşmediğini anlatan bumin, solun inanç meselesine de özgürlükler çerçevesinden bakması gerektiğinin altını çiziyor.

türkiye’de solun potansiyel tabanı kim?

türkiye’de solun, olması gerektiği gibi bir tabanı hiçbir zaman olmadı. bizde osmanlıdan başlayarak fabrikalar var ama işçi sınıfının ortaya çıkışı geç.

yalnızca işçi sınıfı mı tabanı?

tabii, öğretiye bakacak olursak taban köylüler değil. gerçi çin daha sonra bunu değiştirdi ama asıl olarak şehir hareketi bu. marx da teorisini oluştururken, işçi sınıfının yaygın olduğu ülkeleri kast ediyordu. aklından geçmezdi herhalde rusya’da bunun olacağı ve oraya heykelinin dikileceği. ama teoride de doğal taban işçi sınıfı olmakla birlikte, entelektüeller de bunu önemseyecekler ve onun sözcüleri olacaktı. bizde işçi sınıfı olmadığı için entelektüellere kaldı. böyle bir seyir bizde de yaşandı. mustafa suphi gibi aydınlar, entelektüeller sevdikleri için, beğendikleri için benimsediler ama çok kısa bir tarihi oldu. hareketin legalleşmesi mümkün olmadı. illegal yer altı örgütü olarak sovyetler birliği yıkılana kadar geldik.

ama avrupa’daki örneklerde de yalnızca işçi sınıfı ya da entelektüeller değil taban…

batı'da da azaldılar. orada yine troçkist gruplar falan var. avrupa sosyal demokratları da sosyali öne alan politikalar geliştirdiler ama küreselleşmeden sonra bu da değişti. fransa’da hollande ne kadar sosyalist? avrupa’da bir de solun nazizm’e karşı verdiği etkili mücadele onlara meşruiyet de kazandırdı. türkiye’deki seyir bundan çok farklı.

avrupa’daki sol hareketlerde özgürlükçü bir damar var. türkiye’de sol bu açıdan nasıl?

bu çok önemli bir nokta. son yıllarda tartışılan önemli konulardan biri de bu. sosyalizmi ve liberalizmi bir biçimde tanıştırmak mümkün mü? liberalizmi, ekonomik liberalizm olarak anlayıp tu kaka tasvir etmek eksik. liberalizm içinde politik liberalizm olarak tanımlayabileceğimiz özgürlükler var, herkesin sahip çıkması gereken özgürlükler. bu konuda avrupa’da sosyal demokrat hareket 80’lere kadar 30 muhteşem yıl yaşadı. türkiye’nin bir kadersizliği hiçbir zaman hiçbir alanda özgürlüğü tanımamış olması. bir sorun da, 3. enternasyonal'in türkiye’de sol hareketin, başta komünist parti olmak üzere önemli bir kısmı üzerindeki hâkimiyeti. daha doğrusu 3. enternasyonal'in söylemini devamlı tekrar etmeleri. sovyetler birliği ile ilişkiler, ona tanıdıkları rol, ona övgüler, bunlar özgürlükçü değil. avrupa’dan; 1956 macaristan deneyimi, 1968 çekoslovakya deneyimi avrupa’daki sol hareketi özgürlükleri değerlendirme açısından epey sarstı. avrupa’da sovyet totaliterliği savunan sol parti kalmadı, var olanların etkisi de epey azaldı, söyleyecek sözleri de kalmadı. sovyetler'i eleştirmeden özgürlükçü olduğunuza inandırmak mümkün değil. 1956 macaristanı’nın bizim komünistler üzerinde etkisi yoktur. mehmet ali aybar o ufku yakalamış tek kişiydi. onun bu özgürlükçü sosyalizmi savunması bir şanstı ama kısa bir süre yaşandı o dönem. avrupa’da troçkistlerin olması bir şanstır ama bizde yoktular. stalinist olmayan sol yoktu türkiye’de. fakat türkiye’deki solun özgürlükçü olamamasının asıl nedeni, demokratik taleplerle birleşememesinin nedeni türkiye’deki baskı rejimi, cumhuriyet’in kimseye göz açtırmayan tavrıdır.

türkiye’de sol konuşuyoruz ama chp’ye hiç referans vermiyorsunuz.

tek parti dönemini düşünecek olursanız, ortadaki baskı onların eseridir. özgürlükler olmadığında nasıl bir sol ortaya çıkabilir ki? 1968’de bir iki yol, türkiye’de alelacele marx’ın eserleri, lenin’in kitapları çevrildi. onlara eşlik eden romanlar yayınlandı. çok da heyecanlandı gençler ama bizde, avrupa’da 1968’de tartışılanlar tartışılmadı. 1970’lere geldik. 12 mart oldu. 1970-1980 arası birçok sol örgüt kuruldu ama çoğu stalinist ve maocu’ydu ya da enver hocacı. çok yazık. bu eksikliğin nedeni, türkiye’ de özgürlüklerin eskiden beri nasıl bastırıldığıyla alâkalı. türkiye liberal özgürlükleri tanıyan bir ülke olsaydı, sovyetler de tartışılırdı, troçkistler de olurdu. çok daha olgun bir sol olurdu. 70-80 arasındaki karanlık yıllar yaşanmazdı. solu bütün yönleriyle düşünmüş bir kültür oluşmadı, böyle üzücü bir tarihi oldu solun türkiye’de.

tarihsel nedenlerini açıkladınız ama, bugün avrupa’da yalnızca işçi sınıfı değil, çok farklı kimlikler solu destekliyor. türkiye’de neden hâlâ yok?

avrupa’da da ortodoks sol var hâlen. eski nutukları atmaya devam ediyorlar. ama tabii bir de türkiye’de müslüman nüfus var. soğuk savaş döneminde abd, türkiye’yi antikomünizmin merkezi haline dönüştürdü. ergenekon bu işte, dinle, dindarlarla solcuları karşı karşıya getirdi. komünizmle mücadele dernekleri kuruldu. sol da ideolojik olarak kendisiyle aynı dünyayı paylaşabilecek kitlelerle yakınlaşamadı. insanlar da, ezilseler de, “bunlar komünist, din düşmanı’ diye baktı. o barışma olmadı.  

peki sol bunu aşabilmek için çaba gösterdi mi?

solun da böyle bir çabası olmadı. başkalarının sol üzerinde oluşturduğu kanaat var ama sol da bunu aşamadı. bu yönde bir hassasiyet de ortaya koyamadı.

neden?

hiçbir şeyi söyleyemiyor ve yazamıyorsun da ondan. ne yapsan, ne konuşsan suçtu. zincirli hürriyet. hiçbir fikrin doğru dürüst duyulması, taraftar toplamasına, gelişmesine izin vermeyen bir sistem. kültür düşmanlığı üzerine kurulu. bütün sisteme hâkim olan bu kültür düşmanlığını sol da belli ölçülerde paylaşmış. kendisine dindar diyen insanlara bir sempatisi olmamış. şimdi yavaş yavaş karşılıklı gelişiyor. o laiklik anlayışı solda da var, askerde de. 12 mart’ı düşünün, milli demokratik devrim denilen şey aslında askerin gelmesinden başka bir şey değil. asker gelince de ne olduğu mâlum. ama bütün bunlardan sıyrılmak da kolay değil. insanlar artık askerci değil ama söylenen yeni bir şey de pek yok.

yine de hazır bir taban, laikliğin yeniden tanımlanması gibi çabalar var ama karamsar gibisiniz…

tek tek insanlarla konuşunca bu söyledikleriniz doğru ama kuvvetli bir politik davet hâlâ yok. ödp kuruldu. dağıldı; emep, öteki beriki var kapitalizmle uğraşan. tamam kapitalizmle uğraş ama yalnızca bunun üzerinden kitlelere ulaşmak da mümkün değil. liberal özgürlükler meselesinde de sorun aşılabilmiş değil. marks kendi döneminde, katı ekonomik liberalizm karşısında, bu özgürlükleri formel özgürlükler, burjuva uydurması olarak tanımlamış. o zaman için bu doğru belki ama şimdi bu özgürlüklere hepimizin ihtiyacı var. sosyalizm ortak iyinin peşinde ama bunu yaparken liberal özgürlükleri de savunmak zorunda. marks o dönemde sosyalin hiç olmadığını görüyor ve bu tanımlamayı yapıyor. biz de yıllarca sovyetlerin ne kadar özgür olduğunu dinledik.

hiç mi umut yok yani?

var elbette. liberter sol var, solu ve özgürlükleri birbirinden ayırmayan. hdp var mesela. gerçi marksizmle teşrik-i mesai ettiği için, eski solun bazı izleri var ama demirtaş’ın şahsında çok iyi. korkutucu bir şeyden söz etmiyor, demokratik bir toplumun nasıl olacağını anlatıyor. türkiye ilk kez karşılaşıyor böyle bir söylemle. ilginç olan kürt hareketinden geldi bu. türk siyasetini de iyileştirebilir eğer barajı geçerse ki bence geçebilir.

ama hdp temelde kürt hareketinin partisi.

artık milliyetçi olmadıklarını söylüyorlar. çizdikleri çerçeve de ortak iyiyi düşünen, özgürlükleri, bireyin otonomluğunu destekliyor.

solun türkiye’de başarılı olması için olmazsa olmaz koşul nedir sizce?

türkiye’de özgürlükçü olmayan bir hareketin başarı şansı yok. şimdiki iktidarla özgürlük için mücadele edeceksiniz ama onun özgürlüğü, bunun özgürlüğü diye ayorıma gitmeden bütün özgürlükler için. bir de yeni meseleler var artık. eko-politika gibi. solun ana damarlarından birinin bu olması lazım. eko-politikada hem siyaset hem de kapitalizmle mücadele var. eskiden olmayan kimlik vurgusu da var artık. eskiden sınıf temelli bakılıyordu, hangi sınıftan olduğuna bakılıyordu kişinin ama çokkültürlülük diye bir şey var artık. demokrasi bunları düşünmeden olmaz. sol bunları da kucaklayıcı olmalı. atomlaşmış bir toplum değil bu; ortak iyiyi düşünürken, bireylerin otonomisine de sahip çıkan ve bu zenginlikte ortak iyinin de olabileceğini dolayısıyla üretimin, paylaşımının olabileceğini anlatan bir söylem. türkiye’de solun bütün bunları birleştirip bir mesaj vermesi gerek. öyle davranacak ki insanlarda, “bunların bizim kimliğimizle, inancımızla sorunu yok” kanaati oluşturacak. ama zor bir şey bu tabii. bu ülke sonuç olarak milliyetçi.

kaynak al jazeera

Ayşe Karabat

1970 yılında ankara'da dünyaya geldi. orta doğu teknik üniversitesi siyaset bilimi bölümünden mezun oldu. 1995’den beri çeşitli dergi, gazete ve tv kanallarında muhabir olarak çalıştı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;