Görüş

Davutoğlu'nun asıl sınavı şimdi

Başbakan Davutoğlu’nun, öncelikle kaybedilen mevzileri kazanmak, Türkiye’nin yeniden bölgede ağırlık taşıyan bir devlet olmasını sağlamak, IŞİD tehlikesine karşı ülkeyi ve toplumu koruyabilmek için, sabık Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun politikalarından uzaklaşması gerekecektir.

Recep Tayyip Erdoğan tarafından AKP Kongresi'nde genel başkanlık için tek aday olacağı açıklanan Davutoğlu, çok zor bir dönemde başbakanlık yapacak. [Fotoğraf: AA]

herhangi bir ülkenin dış politikasını değerlendirirken, öncelikle bu politikanın şekillendiği uluslararası ilişkiler ortamını göz önünde bulundurmak gerekir. ortam, coğrafya, tarih, mevcut bağlantılar ve uluslararası sistemin o andaki yapısal unsurları, herhangi bir ülkenin dış politikada gerçekleştirebileceklerinin sınırlarını çizer. ayrıca bir ülkenin dış politikasını şekillendirirken kendisine koyduğu hedefler ile kapasitesi arasındaki bağlantı, dış politikada istenen sonuçlara ulaşılıp ulaşılamayacağını belirler.

yeni bir dış politika, yoktan var edilmez. en radikal değişikliklerin gerçekleştiği sanılan anlarda bile dış politikada ciddi oranda süreklilik unsuru bulunur. elbette bu çerçevede alınan özgün kararlar, yapılan tercihler de siyaseti izleyenin damgasını koşullara vurur. bu açıdan bakıldığında müstakbel başbakan prof. dr. ahmet davutoğlu, türk dış politikası’na hem vizyonu hem de kavramsallaştırmalarıyla kişisel damgasını vurmuş bir şahsiyettir.

ne var ki davutoğlu’nun yaptıklarını yalnızca kendisinin eserlerinde dile getirdiği kuramların, bu eserlerde vücut bulan dünya görüşünün hayata geçirilmesi olarak görmek doğru değildir. son 15 yılın önemli bir bölümünde türkiye’nin hayli yüksek profilli bir devlet olması, uluslararası sistemdeki gelişmelerden bağımsız değerlendirilemez. abd’nin hem uluslararası sistemin kurallarını zorlayan hem de kendisi açısından fiyaskoyla sonuçlanan 2003’teki irak işgali nedeniyle ortadoğu’da yaşanan derin çalkantı ve güç kaymasını buna ekleyebiliriz.

benzer şekilde, ankara’nın tercihleri ve yönelimi; dış politikada soğuk savaş’ın bitmesiyle başlayan arayışlar yanında turgut özal ile ismail cem’in türkiye’ye dünya sistemi ve bölgesel politikalarda yeni rota çizme gayretlerinden bağımsız anlaşılamaz.

turgut özal, ekonomik çıkarları dış ilişkilerin merkezine yerleştirerek soğuk savaş sonrası ortamda daha aktif bir dış politikayı zorladı. kürt meselesinde risk almaya çalıştı. ismail cem ise türkiye’nin tarihi ve sosyolojik zenginliğini, türk dış politikasını daha çoğulcu ve çok yönlü bir rotaya oturtmak açısından değerlendirmek istedi. türkiye’nin, kimliğindeki doğulu ve batılı unsurları harmanlaması; batı dışı coğrafyalarla daha yakın ilişki kurmasından yanaydı.

türkiye’nin, "stratejik derinliği"nin ona önemli güç projeksiyonu imkanı verdiği düşüncesi ile kendi hareket alanını yaratacak "merkez ülke" olduğu önermesi toplumda yankı buldu.  

by Soli Özel

akp ve davutoğlu'nun dış politikası

1990’larda başlayan çabalar ve dış politikayı yeni bir perspektife oturtma gayretleri, 2000’lerde izlenen politikalar ve deneyimlerin öncülleriydi. adalet ve kalkınma partisi (akp) iktidarı ve özel olarak davutoğlu, tüm bu koşulları ve birikimi kendi dünya görüşleri doğrultusunda kavramsallaştırarak, 2000’li yılların türkiye’sinin ihtiyaç ve kapasitelerine göre daha ileri noktalara taşıdı.

avrupa birliği (ab) ile müzakerelere başlamak için kıbrıs konusunda cesur adımlar atıldı. ab müzakerelerine bağlı olarak türkiye’nin demokratikleşmesi, sivilleşmesi ve ekonomik performansının yükselmesi, batı dışı dünya ile ilişkilerde türkiye’nin moral güç elde etmesini sağladı. uluslararası sistem açısından da, 11 eylülcülerin cihatçı projelerinin karşısında laik, demokratik, batı ittifakı üyesi müslüman bir toplumun öne çıkması büyük önem kazanmıştı.

bu bakışın getirdiği desteğe, irak’taki fiyaskonun ardından etkisi çok artan iran karşısında türkiye’nin dengeleyici güç olmasına verilen önem eklendi. türkiye, bir yandan üzerindeki baskılara rağmen suriye ve iran ile ilişkilerini derinleştirirken, diğer yandan şam’ı tahran’ın etki alanından çıkarmaya, maşrık ülkelerindeki iran etkisini dengelemeye çalışıyordu. bu konjonktürde önce başbakan recep tayyip erdoğan’ın (dış politikadan sorumlu) başmüşaviri ve ardından dışişleri bakanı olan davutoğlu; entelektüel donanımı, kendine özgü değerlendirmeleri ve yorumlarıyla ilgi çeken, merak edilen bir şahsiyet olarak tebarüz etti.

türkiye kamuoyu, daha aktif davranan ve özgül ağırlığa sahip bir aktör olarak ülkeyi diplomatik alana çıkaran dış politikaya destek verdi. temel kavramlarını içselleştirdi. türkiye’nin, "stratejik derinliği"nin ona önemli bir güç projeksiyonu imkanı verdiği düşüncesi ile etrafındaki gelişmeleri etkileyecek, kendi hareket alanını yaratacak bir "merkez ülke" olduğu önermesi toplumda yankı buldu. "komşularla sıfır sorun" ilkesinin, başta ekonomik imkanlar olmak üzere, yeni ilişki ağları kurmadaki işlevselliği, bu politikanın popülaritesini arttırdı.

türkiye, komşularıyla barışçı ilişkiler geliştirmeyi öncelik haline getirirken, bundan yararlanarak başta ortadoğu olmak üzere, daha önce pek uzanılamayan afrika gibi coğrafyalarla ekonomik ilişkilerini güçlendirdi. bu barışçı yönelimin kayda değer bir sonucu, ankara’nın taraflara eşit mesafede durduğu pek çok konuda arabuluculuk yapma potansiyeli taşımasıydı.

eski yugoslavya’dan kopan ülkeleri yakınlaştıran bir diplomasi sürdüren ankara, bir dönem suriye-israil arasında dolaylı müzakereleri yürüttü. türk silahlı kuvvetleri’nin dış politika üzerindeki etkisi azalırken, cumhuriyet tarihinin en önemli açılımlarından biri yapılarak irak’taki kürt bölgesel yönetimi ile ilişkiler yakınlaşmaya başladı.

Akademiden başbakanlığa

davutoğlu’nun danışman olarak hayli aktif olduğu bu dönemde, izlenen siyasete dair nihai kararların, dönemin dışişleri bakanları abdullah gül ve ali babacan tarafından verildiğini burada hatırlatmak yerinde olacaktır. her ikisi de karakterleri gereği ihtiyatlı bu iki siyasetçi, muhtemelen davutoğlu’nu bazı konularda dizginlemişlerdi.

bu dönemin dış politikasının belki en önemli zaafı, kayda değer bir güvenlik politikasından yani "yumuşak gücü" destekleyecek yeterli "sert güç"ten yoksun olmasıydı. özellikle türkiye’nin yalnız "bölgesel" değil "küresel" bir güç olduğu iddialarının sıklıkla dile getirilmeye başladığı bir dönemde, böylesi bir eksikliğin yüksek maliyet getireceği tahmin edilebilirdi.

prof. davutoğlu’nun dışişleri bakanlığı’na geçmesiyle beraber, bir yandan türkiye’nin uluslararası sistemdeki imajı biraz daha perçinlenirken, kapasitesinin sınırları da daha net ortaya çıkmaya başladı. 2009 yılından itibaren bir yandan, türkiye’nin gündeminde ab artık daha az önemli bir yer tutmaya başladı. diğer yandan, israil’in 2008 sonundaki gazze saldırısı ve türkiye’nin buna verdiği sert tepki, son dönemde daha iyi görülecek bir olumsuz sonuca yol açtı. dış politika, artan ölçüde iç politikadaki tasavvur için gereken güç birikimini yaratmanın aracı haline geldi. israil ile çekişme ve 31 mayıs 2010’da mavi marmara gemisinde yaşanan kıyım, bu eğilimi güçlendirdi.

küresel güçlere rağmen hareket etme dürtüsü, ankara’nın temel stratejik eğilimine dair sorgulanmayı da gündeme getirdi. türkiye’nin, brezilya ile beraber iran ile imzaladığı nükleer programla ilgili anlaşma, abd tarafından kabul edilmedi. ardından türkiye’nin birleşmiş milletler güvenlik konseyi’nde iran’a yönelik yaptırımlar aleyhinde oy kullanması, stratejik aidiyetinin sorgulanmasına yol açtı.

gelen tepki üzerine türkiye, hem iran’a karşı oluşturulan füze kalkanı projesine dahil oldu hem de sistemin radarının topraklarında konuşlanmasına izin verdi. bir bakıma, tüm o özerk davranma arzularına rağmen türkiye’nin stratejik açıdan batı’dan kopamayacağı, kapasitesinin batı’ya rağmen güvenlik politikası üretmeye yetmediği ortaya çıktı.

arap baharı kırılması ve ötesi

aralık 2010’da tunus’ta başlayan ve oradan hızla yayılan arap isyanları, diğer ülkeler gibi türkiye’yi de gafil avladı. ne var ki ilk şaşkınlığın ardından ankara, doğru tavrı benimseyip toplumların demokratik özlemlerine cevap verilmesini savundu.

ahlaki dış politika" ve "değerli yalnızlık" gibi kulağa hoş gelen ancak reel dünyada pek anlam taşımayan tanımlamalar, son 4 yılda türkiye’nin gücünden çok şey kaybettiği gerçeğini gizleyemiyor.  

by Soli Özel

arap ülkelerindeki isyanlar ile tunus, mısır ve libya’da rejimlerin art arda düşmesi, ilk aşamada türkiye’nin uluslararası profilini iyice yükseltti. rejimler yıkılır ve müslüman kardeşler’in başı çekeceği yeni yönetimler iş başına gelirken batı sistemi, hatta dünya, bir türkiye modelinden medet umdu.

bu zirve anı, hükümet ve davutoğlu’nun ideolojik tercihlerini dış politikada giderek daha baskın hale getirmeleri ve suriye’de türkiye’nin gücünün sınırlarını faş etmeleri nedeniyle hızla geçti. türkiye, suriye’deki gelişmeleri etkileyemediği gibi, dış politikasını temellendiren laik yaklaşımı bırakarak, kendi kontrol edemeyeceği bir mezhep kutuplaşmasının tarafı haline geldi.

ankara, beşşar esed’den ne pahasına olursa olsun kurtulma güdüşüyle izlediği yanlış politikalarla, cihatçı unsurların hamisi görüntüsü verdi. mısır’da yakın ve organik ilişki içinde olduğu müslüman kardeşler’in hatalarını engelleyemediği gibi, temmuz 2013’teki kanlı darbeye giden dinamikleri doğru tahlil edemedi. darbe sonrasındaki pozisyonu ahlaken doğru olmasına rağmen, siyaseten hem batılı müttefikleri hem de darbenin arkasındaki güç olan körfez devletleriyle arasını açtı. 

irak’taki kürt bölgesel yönetimi’ni, gittikçe arasını açtığı bağdat merkezi yönetiminin egemenliğini sorgulayacak ölçüde kollarken; cihatçı örgütlerin suriye’deki kürtlere saldırmasına seyirci kaldı. hatta bazı haberlere göre, pkk uzantısı oldukları için güvenlik riski olarak gördüğü pyd’ye karşı işid’i destekledi.

tüm bunların sonucunda tel aviv, şam ve kahire’de elçisi bulunmayan, irak merkezi yönetimiyle arası soğuk, açık ya da zımni desteklediği iddia edilen bir grubun elinde rehineleri bulunan, gerek müttefikleri gerekse de suudi arabistan’ın başı çektiği körfez ülkeleriyle teması zayıflayan bir ülkeye dönüştü.

en yakın iki müttefiki katar ve irak kürt bölgesel yönetimi olan bir türkiye’nin, yumuşak gücünden söz etmek artık mümkün olmadığı gibi diplomatik manevra alanı da ciddi şekilde daraldı. asıl rakibi iran’a karşı türkiye mevzi kaybetti. "ahlaki dış politika" ve "değerli yalnızlık" gibi kulağa hoş gelen ancak reel dünyada pek bir anlam taşımayan tanımlamalar, son 4 yıl içinde türkiye’nin gücünden çok şey kaybettiği gerçeğini gizleyemiyor.

davutoğlu dış politikasına yapılabilecek en büyük haksızlık, bugünkü tablo nedeniyle "komşularla sıfır sorun"un iflasından türkiye’yi sorumlu tutmaktır. ortadoğu’daki köklü ve çok şiddet içeren, demografiyi dönüştüren büyük meşruiyet ve devlet krizleri, zaten geçmiş pırıltılı günlerin koşullarını yok etmişti.

türkiye’nin asıl sorunu, mısır’daki gibi hoşlanmadığı ancak gerçekleşmesini de engelleyemediği gelişmeler karşısında iç politika gerekliliklerini diplomatik akıl ve mantığın önüne koymasıydı. keza, suriye’de inat ve ısrarla politikalarını değiştirmemesi; türkiye’nin en büyük varlığı olan, mart 2011’e kadar akp hükümetlerinin de izlediği mezhepler üstü, laik politikadan uzaklaşmasıydı.

başbakan davutoğlu’nun, öncelikle kaybedilen mevzileri kazanmak, türkiye’nin yeniden bölgede ağırlık taşıyan bir devlet olmasını sağlamak, işid tehlikesine karşı ülkeyi ve toplumu koruyabilmek için, sabık dışişleri bakanı davutoğlu’nun politikalarından uzaklaşması gerekecektir. stratejik düşüncenin nihayet galebe çalıp çalmayacağının en önemli testi bu olacaktır.

soli özel, kadir has üniversitesi, uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesi. türk dış politikası, türkiye siyaseti, türkiye - abd ilişkileri ve orta doğu siyaseti konularında birçok akademik çalışma, gazete ve dergi makaleleri kaleme aldı.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Soli Özel

kadir has üniversitesi, uluslararası ilişkiler bölümü öğretim görevlisi.robert koleji'nde liseyi tamamladıktan sonra abd'deki benington koleji'nde ekonomi ve sosyal bilimler bölümü'nde lisansını, johns hopkins üniversitesi, yüksek uluslararası etüdler bölümü'nde (school of advanced international stu Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;