Görüş

İcracı cumhurbaşkanı sistemi zorlar

1982 Anayasası cumhurbaşkanına bazı yasama ve yürütme yetkileri verse de her parlamenter sistemde olduğu gibi bizde de yürütmenin başı başbakandır. Cumhurbaşkanının aktif, etkin ve icracı bir role bürünmesi sistemi zorlayacaktır ve krizlere gebe olabilir.

Prof. Ergüder'e göre Erdoğan seçildiği takdirde başbakanlıktaki yetkilerini kullanmaya devam etmek isterse bu, anayasanın ruhuna aykırı olur. [Fotoğraf: AA]

10 ağustos günü siyasi tarihimizde ilk olarak halk oylaması ile yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri adayları belli oldu: selahattin demirtaş, tayyip erdoğan, ve ekmeleddin ihsanoğlu. bu seçimler halkımızın kimi tercih edeceğinin dışında da çok büyük bir öneme sahip. 1982 anayasası’nın belirlediği kurumsal siyasi yapı ne şekilde etkilenecek? uzun vadede bu yapının hem fiilen hem de yasal olarak değişmesine yol açacak gelişmelere neden olacak mı bu seçimler?

1982 anayasamızda cumhurbaşkanlığı kurumu özel bir konuma sahiptir. ne 1961 anayasası'nda, ne de klasik parlamenter sistem anayasalarında olduğu gibi salt sembolik öneme sahip bir makam değildir.

daha güçlü yetkilerle donatılmış bir makamdır. gerektiğinde bakanlar kurulunu kendi başkanlığında toplantıya çağırır, yükseköğretim kurulu (yök) gibi bazı anayasal özerk kuruluşlar bu makama bağlıdır. anayasa mahkemesi üyelerini, rektörleri atar, tbmm’de yasalaşan teklifleri veto edebilir veyahut tekrar görüşülmek üzere iade edebilir. her iki şıkta da yasa taslakları tekrar önüne aynen gelirse iptal için anayasa mahkemesi'ne başvurabilir. 

ancak, cumhurbaşkanı icranın başı değildir. anayasanın hem yürütme hem de yasamada uygun gördüğü ve yukarıda kısaca özetlediğim yetkilere rağmen, 1982 anayasası cumhurbaşkanlarının performansları uygulamada parlamenter sistem cumhurbaşkanı modelinden pek de farklı olmamış, makamın sembolik yönü ağır basmıştır. ahmet necdet sezer 2002’den sonra yasaları geri çevirme ve veto yetkisini çok kullansa da bu, denetleyici bir rol olup icraata dönük olmamıştır.

1982 anayasası'nın yürürlükte olduğu günden bugüne süleyman demirel ve turgut özal gibi başbakanlıktan hemen sonra ve kendi partilerinin desteğiyle bu makama gelen cumhurbaşkanlarımızın dönemlerinde de uygulama yasal durumdan pek farklı olmamıştır.  

o kadar ki, icracı ve aktif bir başbakanlık yapmış olan özal’ın çankaya’da sıkıldığı ve tekrar siyasi arenaya dönmeyi planladığı söylentileri 1993’te vefatından evvel siyasi kulislerde dolaşırdı. türk siyasi hayatına gerek başbakanlığı gerekse muhalefet liderliği ile damga vurmuş olan süleyman demirel’in ise köşk'e çıktıktan ve başbakanlığı tansu çiller’e devrettikten sonra doğru yol partisi üzerindeki kontrolünün azaldığı kesin.

2014 ağustos seçimlerinin önemi

cumhurbaşkanımızı bu sefer halk oylaması ile seçeceğiz. 1982 anayasası halk oylaması ile 7. cumhurbaşkanımız olan kenan evren’in cumhurbaşkanlığını bir kenara koyarsak bu siyasi hayatımızda bir ilk. ayrıca uygulanacak iki turlu seçim sistemi de pek alışık olduğumuz bir sistem değil.

her adaya açık olan birinci turda hiçbir aday yüzde elli veya daha fazla oy alamazsa en çok oy alan iki adayın yarıştığı ikinci tur 15 gün sonra yapılacak. bu açıdan ikinci tur her türlü sürprize açık. en çok oy alan iki aday dışında kalan adayın desteğini ikinci tura kalan adaylardan hangisine vereceği çok önemli. birinci turda yüzde elliye çok yaklaşmış bir adayın ikinci turu kaybetmesi bile söz konusu olabilir.

önümüzdeki yıllarda türk demokrasisinin en önemli sorunu sağlıklı bir demokrasi için gerekli çoğulculuğu sistemimizde kurumsallaştırabilmesidir. insan haklarına saygılı, erkler ayırımına dayanan kontrol ve dengeler sistemini inşa etmemiz gerekiyor. 

by Üstün Ergüder

şu anda kesinleşen adaylarımıza dönelim.

adalet ve kalkınma partisinin (akp) desteklediği tayyip erdoğan son on iki yıldır türk siyasi hayatına önemli damga vurmuş bir siyasi lider. siyasi hayatımızda adnan menderes, turgut özal ve süleyman demirel modeline en yakın gelen lider. ancak, cumhurbaşkanlığı makamı hakkında çok farklı düşünceleri olduğunu kendi beyanları teyit ediyor.

chp ve mhp desteğiyle çatı aday olarak gösterilen ekmeleddin ihsanoğlu ise siyasi bir gelenekten gelmiyor. saygın ve uluslararası kuruluşlarda başarılı olmuş, dini referansları güçlü bir bilim adamı kimliğine sahip. tayyip erdoğan gibi siyasi sistemi ve özellikle yürütme erkini zorlayacak bir kimliğe ve siyasi parti desteğine sahip değil. seçildiği takdirde devleti temsil eden sembolik bir cumhurbaşkanı ve icraatının da bu kimliğe uyumlu olması çok olasıdır.

üçüncü adayımız ise kürt hareketinin parlamenter liderlerinden biri: selahattin demirtaş. seçilme olasılığı düşük ama alacağı oylarla seçimler ikinci tura kaldığı takdirde elinde önemli bir pazarlık kartı tutacağı kesin. desteğini hangi adaya yönlendireceği çok önemli olacak.

karşımıza çıkan en önemli soru eğer tayyip erdoğan cumhurbaşkanımız olarak seçilirse siyasi sitemimizde ne gibi değişiklikler olacağı veyahut olabileceği. abd hariç dünyanın değişik ülkelerindeki başkanlık modellerinde gördüğümüz özellikle yürütme gücünün odaklandığı güçlü ve etkin bir başkan mı göreceğiz? yoksa, köşk'e çıktıktan sonra tayyip bey de, turgut ve süleyman beyler gibi, siyasi gücün giderek elinden kaydığını mı görecek?

şunu unutmamız gerekecek. 2014 ağustos cumhurbaşkanı seçimleri halk oylaması ile yapılacak. seçim her kim kazanırsa kazansın anayasanın cumhurbaşkanına verdiği yetki ve sorumlulukları daha etkin kullanmak ve bu sınırları zorlamak için önemli fiili bir meşruiyet yaratılmış olacak. 

tbmm tarafından seçilen daha önceki cumhurbaşkanlarımız bu tür halk desteği meşruiyetine sahip değillerdi. halk tarafından seçilen meclis çoğunluklarına dayanan iktidarların başbakanları hem fiilen hem de parlamenter sistemin gereği olarak siyasi sistemin odak noktası haline geliyorlardı. hele tek parti desteğine dayanan, yani koalisyona gerek kalmayan hükümetlerin başbakanlarında siyasi güç daha da belirgin bir şekilde odaklanıyor.

tayyip erdoğan bir sonraki cumhurbaşkanımız olduğu takdirde değişik senaryolarla karşılaşmamız mümkün. bunlardan ilki başbakanlıktaki yetkilerini fiilen yukarı taşıyıp ülkeyi geçen 12 yılda olduğu gibi, ama bu sefer cumhurbaşkanına biat eden bir başbakan aracılığı ile yönetmesi. bu tabii ki parlamenter sistem öngören 1982 anayasası'nın ruhuna aykırı ve pek de alışık olmadığımız sistemsel zorlamalara neden olabilir. 

diğer taraftan “cumhurbaşkanına biat eden başbakan” modeli işler mi, yoksa turgut özal ve süleyman demirel’in karşılaştıkları sendrom ortaya çıkar mı? yani, giderek cumhurbaşkanının kontrolünden çıkan bir başbakan ve parlamenter çoğunluk. 

2015 yılında yapılacak genel seçimlerde muhalefet partilerinden biri veyahut akp dışı bir koalisyon iktidara gelirse tayyip bey'in cumhurbaşkanlığının alışageldiğimiz parlamenter sistem cumhurbaşkanlığı sınırları içinde kalacağını tahmin etmek mümkün. eğer akp iktidarı devam edecekse her türlü senaryoyu düşünebiliriz. yaşayıp göreceğiz. cumhurbaşkanının aktif, etkin ve icracı bir role bürünmesi sistemi zorlayacaktır ve krizlere gebe olabilir. 1982 anayasası cumhurbaşkanına bazı yasama ve yürütme yetkileri vermesine rağmen her parlamenter sistemde olduğu gibi bizim sistemimizde de yürütmenin başı başbakandır. 

güçlü bir cumhurbaşkanı ve onun güdümündeki yasama organı sistemi plebisiter, çoğunlukçu bir sisteme dönüştürecektir. dilim "plebisiter demokrasi" demeye bile varmıyor.  sağlıklı bir çoğulcu demokrasinin işleyebilmesi için gerekli "denetim ve dengeler" (checks and balances) sistemine zaten sahip değiliz.

başkanlık sistemi uygun değil

senaryolardan bir diğeri ise anayasamızın değiştirilmesi ve “başkanlık sisteminin” hayata geçirilmesidir. başkanlık sistemi özlemi 1980’lere kadar geri giden zaman diliminde bizleri zaman zaman meşgul etmiştir. yalnız bundan ne kastedildiği hiç de açık olmamıştır. eğer arzulanan amerikan başkanlık sistemi ise -ki akla başkanlık deyince bu sistem gelir- güçlü başkanlık peşinde olanların bu tür bir anayasayı unutmaları gerekir.

amerikan sistemi washington’da yürütme, yasama ve yargı arasında karmaşık bir güçler ayrılığı sistemine dayanır. ayrıca federal yapıda washington ve amerikan birliğini yaratan federe devletler arasında gene çok karmaşık bir yetki alanı paylaşımı sistemi vardır.

yok, akılda rusya veya bazı latin amerika ülkelerinde olan başkanlık sistemi varsa bunun da iyi kötü yerleştirmeye başladığımız demokrasimiz için önemli bir tehdit oluşturacağını düşünüyorum.

önümüzdeki yıllarda türk demokrasisinin en önemli sorunu sağlıklı bir demokrasi için gerekli çoğulculuğu sistemimizde kurumsallaştırabilmesidir. insan haklarına saygılı, erkler ayrımına dayanan kontrol ve dengeler sistemini inşa etmemiz gerekiyor. bu da bütün siyasi gücün bir makamda toplandığı bir sistem değil.

prof. dr. üstün ergüder, sabancı üniversitesi emeritus öğretim üyesi. 1992-2000 yılları arasında boğaziçi üniversitesi rektörü olarak görev yaptı. lise eğitimini robert kolej, siyaset bilimi ve iktisat dalında lisans eğitimini ingiltere’de manchester üniversitesinde alan ergüder doktorasını siyaset bilimi dalında abd’de syracuse üniversitesinin maxwell school of citizenship and public affairs okulunda tamamladı. seçmen davranışları, seçim sistemleri ve tarım politikaları konularında araştırma ve yayınları bulunmaktadır.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Üstün Ergüder

sabancı üniversitesi emeritus öğretim üyesi. 1992-2000 yılları arasında boğaziçi üniversitesi rektörü olarak görev yaptı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;